Evet kara, ama çok da komik değil

Cem Yılmaz son filmiyle sinemadaki arayışlarına bir yenisini ekliyor. Onu oyuncu olarak yeni bir seviyeye taşıyan filmin komedyen olarak kariyerini ne denli desteklediği ise başka bir tartışma konusu.

Emrah Kolukısa

Cem Yılmaz “Karakomik Filmler 2”nin özel gösteriminden önce sahneye çıkıp (daha doğrusu perde önüne çıkıp) “Filmler komik değil” dediğinde salondan kahkahalar yükselmişti, böyle bir şeye kimsenin ihtimal vermediğinin bir göstergesi olarak. Oysa Yılmaz haklıymış, filmler gerçekten de komik değil; ama zaten kara mizah dediğin şey komik değildir aslında. En basit tanımı 'güleriz ağlanacak halimize'dir bana sorarsanız. “Karakomik Filmler” de o hesap işte, komik değil, güldürmüyor belki ama etkisi daha derin, daha sahici...

İlk “Karakomik Filmler” ekim ayında gelmişti. Aslında geçen ocak ayında çıkaracaktı filmi Cem Yılmaz vizyona ama, malum, “mısır krizi” denen olay patlak verip de yapımcılar ve dağıtımcılar salon işletmecisi grupla papaz olunca hemen tüm büyük bütçeli gişe filmleri gibi “Karakomik Filmler”in de vizyonu ertelenmişti. İlk “Karakomik Filmler” gişede bekleneni yapmadı ve 8 haftada toplam 700 bin civarı izleyici tarafından izlenerek belki de en az gelir getiren Cem Yılmaz filmi oldu. İki film birden mantığıyla çekilmiş ve her biri 1 saat süren iki hikayeden oluşan “Karakomik Filmler”in ilkinde “İki Arada” ve “Kaçamak” adlı filmleri izlemiş ve “İki Arada”yı daha çok beğenmiştik. “Kaçamak” biraz daha bildik Cem Yılmaz komedileri andıran yapısıyla fazla sarmamıştı doğrusu ama “İki Arada”da hem canlandırdığı Ayzek karakteriyle yeni bir Cem Yılmaz görmüş, hem de hikayenin karanlık derinliği ile şaşırıp kalmıştık (iyi anlamda elbette). O yüzden bu serinin yeni halkasını bir hayli merakla bekliyordum.

Tabii ki Cem Yılmaz bu hikayelerin hepsini üst üste çekip bitirmiş, çoktan filmleri paketlemişti. Bu aslında aldığı en ciddi risklerden biriydi belki de, zira ilk filmin gişe performansını bekleyip sonra devamını çekmeyi planlasaydı belki de vaz geçebilirdi. Ama o, dediğim gibi, risk almayı tercih etti ve gişede batıp batmamyı fazlaca dert edinmeden (belki de batmayacağından emindi) hepsini çekti ve vizyona çıkadı. İyi ki de öyle yaptı. Belki finansal açıdan zarar uğradı, bilemiyorum işin o kısmını, ama sanatsal açıdan kendine yeni bir alan açtı, ya da en azından açma olasılığını gösterdi.

Açık söyleyeyim, ben “Karakomik Filmler 2”yi ilkinden daha iyi buldum. İlk hikaye “Deli” içinde neredeyse edebi bir tat barındıran, gizemli dönüşleriyle izleyiciyi ters köşeye yatıran ve dreli toplu yapısıyla hedefi nokta atışı vuran bir film. Bu ilk hikayede sergilediği oyunculuk Cem Yılmaz'ın muhtemelen en komediden uzak durduğu, en ekonomik performanslarından biri. Hiçbir abartıya mahal vermeden, kendini alabildiğine geri çekerek oynamış ve bu da hikayenin karanlık taraflarının daha bir keskinleşmesine yaramış. Cem Davran, Hakan Gerçek ve Cem Yılmaz'ın ormanda birlikte oynadıkları sahne ise (fazla detaya girmeyelim) son derece usta işi ve etkileyici bir sahne, bunu belirtmeden geçemeyeceğim. Tahmin edilebilecek sebeplerden dolayı filmlerin içeriklerini anlatmak istemiyorum, gidip görünce anlayacaksınız, ama bu ilk hikayeye yönelik son olarak Özkan Uğur'un da çok başarılı bir kompozisyon çizdiğini ekleyelim notlarımıza.

İkinci hikaye olan “Emanet”de Cem Yılmaz kadar Çağlar Çorumlu'nun da önemli bir rolü var ve Yılmaz burada başrolü paylaşmakta, hatta bazı noktalarda spot ışıklarını Çorumlu'ya bırakmakta hiç sıkıntı görmemiş. İki rakip dansçıyı (ikisi de Michael Jackson taklidinde iddialı üstelik) canlandırdıkları “Emanet” aslında dört başı mamur bir medya eleştirisini de içeriyor ama Yılmaz işin bu kısmına fazla vurgu yapmadığı için olsa gerek, biraz etkisi düşük kalıyor. İlk hikayeye göre daha hareketli, mizah dozu daha yüksek olan bu hikayede Acun Ilıcalı, Saba Tümer, Özkan Uğur gibi isimler kendilerini canlandırmış ve bu da tabii filmin magazin tanıtımlarında daha çok bu yönüyle öne çıkmasına sebep oluyor. Özge Özpirinçci'nin canlandırığı rol ise galiba Cem Yılmaz'ın son filmlerinde izlediğimiz en canlı kanlı kadın karakter. Doğrusu, birçok erkek sinemacımız gibi, Cem Yılmaz da kadın karakterler konusunda sıkıntı çekiyor (ya da biz bu sıkıntıyı çekiyoruz, o değil de) ve doğru dürüst kadın karakter yaratmak konusunda bocalıyor. “Emanet”de Özge Özpirinçci'nin rolünü bir ölçüde bunun dışında tutabilmek bu açıdan beni rahatlattı ve gelecek için biraz olsun umut verdi doğrusu. Cem Yılmaz gibi parlak zekalı bir yaratıcının bu konuda daha becerikli olmasını beklemek herhalde hakkımız.

Son bir konu var: Cem Yılmaz memleketin en iyi komedyeni, buna şüphe yok. Ama onun bu ünvanı ister istemez beklentileri de çok yükseltiyor ve her ağzını açtığında kahkahalara boğulmayı bekliyor herkes. Bu da mümkün değil elbette. Daha doğrusu, belki mümkün ama Cem Yılmaz da bunun baskısıyla yaşamaktan sıkılmış sanki. Güldürmek dışında da bir şeyler yapmak istiyor ve ufkunu genişletmeye gayret ediyor. Yeni oyuncularla çalışıyor (Tansu Biçer, Emin Gürsoy, Hakan Gerçek vb.), farklı hikayeler deniyor, kendisi için yeni tipler yaratıyor. Tüm bunlar onun komedyenlik kariyerini zedeliyor belki (insanlar belki de bu yüzden daha az gidiyor filmlerine) ama özgün bir sinemacı olmak yolunda bence işine yarıyor. Keşke daha da cesur davransa ve kendi muızip bakışıyla bir 'festival filmi' yazıp çekse. Ben buna çok gülerim mesela.


FİLMİN NOTU: 8/10