Etik nedir?

Bu yılın yaz aylarında kurulan bağımsız sanat topluluğu ‘gestus’un ilk oyunu “Etik Nedir?” yarın Şişli Blackout Sahnesi’nde seyirciyle buluşacak. Oyunun yazarı ve yönetmeni Gökhan Erarslan ile etik ve tiyatro üzerine bir söyleşi yaptık.

Öznur Oğraş Çolak

Günümüzde çok konuşulan ama neredeyse hiç uygulanmayan ‘Etik’ kavramını, tiyatroda yani sahnede tartışmaya ne dersiniz? Bir akademisyenin son dersine katılacaksınız ve gündelik hayattan aile kurumuna, politikadan kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok konuyu ‘etik’ kavramı üzerinden tartışmaya başlayacaksınız. Tabii isterseniz. Hemen hemen herkes ‘etik’in hangi anlama geldiğini bilir ama uygulamaz, neden? Bu sorunun cevabı günümüz çıkarları, bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışı, koltuk sevdası, para, para, para... Peki hazırsanız oyunda rol alan oyuncu Tolga Çiftçi size yani biz seyircilere; çok konuşulan ama neredeyse hiç görülmeyen bir kavram olan etik kavramının üzerinden toplumsal hayatta görmezden geldiğimiz pek çok hadisenin izini sürerek, sert bir eleştiriyi sahnede seyretme hatta oyuna dahil olma şansı veriyor. Oyunun sonunu ise seyircilere bırakıyor. Yani finali seyirci belirliyor. Oyunda felsefe hocasını canlandıran karakteri, dünüyle ve bugünüyle bir hesaplaşma içinde görüyoruz. Yaptıklarından çok yapmadıklarıyla ya da yapmak isteyip de yapamadıklarıyla karşılaşıyoruz. Tek bir ders süresi içerisinde yaşamsal bir gerçeklik sunuyor oyuncu. Çünkü sokaktaki insanlar kadar gerçek bu karakter. Yaşıyor ve aramızda dolaşıyor. Nefes alıyor, gazete okuyor, küfür ediyor, bakkaldan ekmek alıyor, oy veriyor!

Bu yılın yaz aylarında kurulan bağımsız sanat topluluğu ‘gestus’un ilk oyunu “Etik Nedir?”in yazarı ve yönetmeni Gökhan Erarslan kaygılı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Çünkü bu ülkede birileri konuşmaya başlarken susturuldu, birileri sessizliğe itildi, birileri işinden edildi, birileri işinden edilirken başka birileri sustu ve olan biteni seyretti. Peki, bu olanlar etik miydi sizce? Üniversitelerimizde yaşanan trajedilerin sebebi neydi? Birileri sebepken neden birileri sonucu seyretti?” Tüm soruların sorgulandığı oyunla ilgili Erarslan ile etik ve tiyatro üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Oyunun yazım (oluşum) ve sahnelenme sürecinden bahseder misiniz? Ve neden “Etik”?
Etik, yani ahlak felsefesi, oyunda kullandığımız tabirle ‘insan eylemlerini ve bu eylemlerin dayandığı ilkeleri konu alan’ felsefe dalıdır. Gündelik hayatın içinde fazlasıyla kullanılan fakat karşılaşmakta güçlük çektiğimiz bir kavram sanki etik. Kabul etmek gerekir ki, günümüzde değişen pek çok şeyle beraber, tanımlar değişiyor, kavramlar değişiyor ya da insanlar bilindik tanımları ya da kavramları değiştirmeyi amaçlıyor. Etik kavramı da bunlardan bir tanesi... Ve kavramın kendisi bize başlı başına bir dert sunuyor. Sanırım oyunu yazma fikri de buradan çıktı. Yani benim ve bu ülkede yaşayan hemen herkesin hissettiği ahlaki ikilemlere dair ortak dertlerden çıktı.

Nedir bu ortak dertler? Siz bu ülkede olup bitenlerden yani susmayı tercih edenlerden ya da susturulan kişilerden dolayı kaygılı mısınız?
Sanat kaygıdan doğar. Ben de kaygılıyım. Çünkü bu ülkede birileri konuşmaya başlarken susturuldu, birileri sessizliğe itildi, birileri işinden edildi, birileri işinden edilirken başka birileri sustu ve olan biteni seyretti. Peki, bu olanlar etik miydi sizce? Üniversitelerimizde yaşanan trajedilerin sebebi neydi? Birileri sebepken neden birileri sonucu seyretti? İşte biz bu oyunda bunu, bunları sorguluyoruz, ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’, diyen bir adama yılan bir gün dokunursa ne olur, bunu tartışmaya açıyoruz. Bu tartışmaya seyirciyi de dahil ediyoruz ve finalde kararı izleyiciye bırakıyoruz. Yani seyirci kendi vicdanında ya da aklında neyin etik olup neyin olmadığını düşünüyor, tartıyor ve karakter adına bir yargıda bulunuyor. Bu bir sosyal deneydir aynı zamanda.


‘BİZİ BİZ YAPAN SEÇİMLERİMİZ'

Sizce etik nedir?
‘Hayattaki en büyük güçlük, seçimler yapmak zorunda olmamızdır’, der George Moore. Bizi biz yapan da tam olarak budur; yani seçimlerimizdir. Etik değerler, gündelik yaşamda yaptığımız seçimler nedeniyle, doğrudan doğruya bizlere ve vicdanlarımıza yönelen ağır bir yük olagelmiştir. Şimdi bizler bunu yadsımadan yaşamaya devam etmeli miyiz yoksa insanı insan yapan değerlerden biri olarak bunu korumakla mı mükellefiz? Hesaplaşma burada başlıyor işte! Bence etik, doğruyla yanlışın ne olduğunu ayırt edebilmekle başlar. Bu zorlu bir süreç, kolay değil.

‘BARBARLIĞA DAHA YAKINIZ!’

Tüm bunları konuşurken ‘sanatta etik ve politikada etik sorusu’ geliyor aklıma ve siz hükümetin sanata bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Anadolu uygarlıkları hiçbir coğrafyada eşine benzerine rastlanmayan bir kültürel mirası bizlere sunmaktadır. Geçmişten günümüze kadar uzanır medeniyetlerin mirası bu. Ama biz o mirası koruyamayarak tarihe ihanet ediyoruz. Kültürler yok oluyor, kültürel değerler yok oluyor, sanat bununla savaşmak için de bir mücadele aracı. Ama maalesef bizim topraklarımızda hiçbir zaman planlı bir kültür-sanat politikası olmamıştır. Yazık. Bu politikasızlık sanatı bir ihtiyaç olmaktan uzakta tutuyor maalesef. Oysaki muasır medeniyetler için sanat bir ihtiyaçtır, sanat bir gereksinimdir. Ve yalnızca uygar toplumların sanatı olur. Sanatın olmadığı yerde uygarlık olmaz, barbarlık olur. Maalesef şu an gördüğümüz fotoğraf da hiç iç açıcı değil. Düşünün ki bir ülkenin yüzde sekseni hayatı boyunca hiç tiyatro seyretmemiş. Görünen o ki, barbarlığa daha yakınız!