Eski yönetici, Ergenekon'da tanıklık yaptı
Ergenekon davasının bugünkü duruşmasında, Türk Metal Sendikası'nın eski yöneticisi Mahmut Taşdemir, tanık olarak dinlendi.
cumhuriyet.com.trİstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada tanık olarak dinlenilen Mahmut Taşdemir, görev yaptığı dönemde Türk Metal Sendikası'ndaki usulsüz harcamalara ilişkin Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunduğunu ve Kocaeli Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde ifade verdiğini anlattı.
Avrasya Radyo Televizyonu'nun (ART) bütün masraflarının sendika tarafından karşılandığını, ancak bu televizyonun aile şirketi olarak faaliyet gösterdiğini ifade eden Taşdemir, bazı derneklerin faaliyetleri için de sendikadan harcamalar yapıldığını öne sürdü.
Cumhuriyet Gazetesi'ni satın alma girişimi
Mahmut Taşdemir, sendikanın o dönemki başkanı Mustafa Özbek'in Cumhuriyet gazetesinin yüzde 30'unun alınması için girişimde bulunduğunu da öne sürerek, gazetenin sahibinin vakıf olması nedeniyle bunun gerçekleşemediğini kaydetti.
Taşdemir, ''Mustafa Özbek'in görüşüne aykırı olmasına rağmen, Cumhuriyet gazetesini neden almaya çalışmıştır, bu hep kafamı karıştırmıştır. Cumhuriyet'in strateji eki Özbek'in oğlu tarafından çıkarılıyordu. Bu ekin basım masrafları da sendika tarafından finanse ediliyordu'' diye konuştu.
Mustafa Özbek'in önce MHP, sonra ANAP ve DYP'de yer aldığını, ardından da Deniz Baykal ile dirsek teması kurduğunu belirten Taşdemir, bu durumun kafasını karıştırdığını söyledi.
Yaptığı suç duyurusunun üzerinden 4 yıl geçtiğini ifade eden Taşdemir, bu sürede kendisini doğrulayan bilirkişi raporları geldiğini, ancak halen dava açılmadığını kaydetti.
Taşdemir, Kocaeli'de Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü'nde 8 saat ifade verdiğini anlatarak, o zaman kendisine ifadesinin ''gizli tanık'' olarak alındığının belirtildiğini ancak bu beyanlarının dosyaya neden gönderilmediğini bilmediğini söyledi.
Mahkeme başkanı Hasan Hüseyin Özese'nin, Mustafa Özbek'in davada yargılanan hangi sanıklarla görüştüğünü sorması üzerine Taşdemir, şunları kaydetti:
''Mustafa Balbay sendikaya zaman zaman gelirdi, ART'de programlara çıkardı. Özbek ile ilişkilerinin boyutunu bilmem. Özbek yönetim kurulundan kendisine bir asistan seçer, her şeyi onunla paylaşırdı. Başka kimseye bilgi vermezdi. O dönemki asistanı şimdi sendikanın genel başkanı olan Pevrul Kavlak'tı. Sendikayı tek adam olarak yönetirdi. Karşı çıkanı sendikadan uzaklaştırırdı.''
Sendikadaki yolsuzluklara ilişkin bir ihbar mektubu yazıldığını, bu konuda kendisinden şüphelenildiğini belirten Taşdemir, 2 ayrı yerde darp edildiğini, birinde kolunun, diğerinde burnunun kırıldığını anlattı.
Taşdemir, Mustafa Özbek'in kendisini Ankara'ya çağırdığını dile getirerek, ''Gittiğimde Pevrul Kavlak'ın da odada bulunduğu sırada Mustafa Özbek mektubu benim yazıp yazmadığımı sordu. Yazmadığımı söyleyince, 'Ya doğruları söylersin, ya senin kanını içerim' dedi'' diye konuştu.
Gazetelerde yer alan beyanları okunarak sorular yöneltilen Taşdemir, bir gün sendikanın toplantı salonunda bir grup gördüğünü, bunların kim olduğunu sorduğunda personelin, ''JİTEM''ci olduklarını söylediğini öne sürdü.
Taşdemir, o dönem JİTEM hakkında bilgi sahibi olmadığını, o toplantıya katılmadığını ve bu kişilerin gerçekten JİTEM mensubu olup olmadığını bilmediğini söyledi.
Özbek'in sendikadan uzaklaştırdığı kişilere bildiklerini söylememeleri için para ödediğini de öne süren Taşdemir, ''Mustafa Özbek, bildiklerimi açıklamamam için bana da 8 ay boyunca 1500 lira ödedi. Sonra 'biz seni dinledik, aleyhimize konuşuyorsun' diyerek bu parayı ödemekten vazgeçtiler'' dedi.
Taşdemir, sadece telefonda konuştuğu konuların başka kaynaklardan kulağına gelmesi nedeniyle dinlenildiğini anladığını belirterek, yönetime yakın kişilerden, dinlemede kullanılan aletlerin İsrail'den temin edildiğini öğrendiğini kaydetti.
Gazetelere sendikadaki yolsuzluklara ilişkin beyanlarda bulunduğunu ifade eden Taşdemir, ''Hasbelkader, 'Ergenekon' ile ilgili bir cümlecik geçmişse, onu da abartarak aktarmışlar'' dedi.
Eski Yüzbaşı Özcan Tozlu da tanık olarak dinlendi
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, 1997'de hakkında açılan davanın ardından 2001'de askerlikle ilişiği kesilen eski Yüzbaşı Özcan Tozlu, tanık olarak dinlenildi.
Tozlu, 1985'te Harp Okulu'nu bitirdikten sonra subay olarak göreve başladığını, 1984'te Şırnak'ta Güçlükonak İlçe Jandarma'da, 1995'te Cudi Dağı'nda görev yaptığını, 1996'da da Şırnak Merkez Jandarma Komutanı olarak çalıştığını belirtti. Tozlu, özel kuvvetlerin bazı işler yaptığının kendisine anlatıldığını ileri sürdü.
1998'de bu davanın sanıklarından emekli Albay Levent Göktaş'ın çağırması üzerine, Kirazlıdere'de MAK Taburu'na gittiğini ifade eden Tozlu, şunları söyledi:
''Bana 500-600 sayfalık bir klasör gösterdi. Klasörü açtı. Baktım, 'Bu ne dedim?'. 'Darbe emri' dedi. Belgede emekli Orgeneral Çevik Bir'in imzası vardı. Göktaş'a 'Ben açıktayım zaten, ne yapabilirim' dedim. Göktaş da 'Silahın, kimliğin var. Saçın sakalın da var. İstediğin yere, istediğin şekilde girer çıkarsın. Dosyadaki subaylar arasında benim ismimin de olduğunu belirterek 'İçeri tıkacaklar, çıkamazsın. Elinden geleni yap' dedi.''
Tozlu, önce DYP'ye gittiğini ancak Meral Akşener ile görüşemediğini anlatarak, daha sonra o dönemde başbakan yardımcılığı yapan Ahat Andican'ın yanına gittiğini söyledi.
Andican'a, ''Silahlı kuvvetler içinde ayrı bir örgütlenme olduğunu, Bir'in Ankara'dan uzaklaştırılmasını tavsiye ettiğini'' belirten Tozlu, dönemin Başbakan'ı Mesut Yılmaz'a da Andican'ın bunları anlatmasını söylediğini belirtti.
Daha sonra Büyük Birlik Partisi'ne (BBP) aynı şeyi anlattığını bildiren Tozlu, şöyle devam etti:
''Levent Göktaş bu durumu İbrahim Şahin'e de söylememi istemişti. Kendisini tanımıyorum. BBP'deki Ökkeş Bey'e söyleyince, o da Şahin'i telefonla aradı. Bunları telefonda anlattığım için Şahin bana kızarak telefonu kapattı. Daha sonra tayinler belli oldu. 1998'de yapılması planlanan darbe engellenmiş oldu. Yaklaşık 1 ay sonra, Çevik Bir İstanbul'a 1. Ordu Komutanlığı'na atandı.''
Tozlu, 2000'de kendisini Ankara'ya çağıran Göktaş'ın 15 bin dolar teklif ettiğini, ancak kabul etmediğini de ileri sürdü.
Güçlükonak katliamı
Tozlu, 1996'da 11 korucunun öldürüldüğü Güçlükonak katliamına ilişkin açıklamalarda da bulunarak, saldırının terör örgütü PKK tarafından değil de silahlı kuvvetler tarafından koruculara yaptırılan bir eylem olduğunu öne sürdü.
Bölgede yaptığı araştırmada, PKK'nın saldırı yapmasının mümkün olmadığını, alanın etrafında çok sayıda karakol bulunduğunu ifade eden Tozlu, terör örgütünün böyle bir saldırıya kalkışamayacağını iddia etti.
Tozlu, öldürülen Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastına ilişkin de iddialarda bulunarak, Levent Göktaş ile yaptığı bir konuşma sırasında bu konunun gündeme geldiğini anlattı.
Tozlu, '' Göktaş, 'Gaffar Okkan işini keşke yapmasaydık' dedi. Ben de, 'Siz mi yaptınız. Yazık değil mi, O polislere acımadın mı, Allah'tan korkmuyor musunuz, nasıl hesap vereceksiniz' dedim'. O da, 'Oğlum, Allah'a nasıl hesap vereceğiz' dedi'' iddialarında bulundu.
Okkan suikastından birkaç ay sonra Kayseri'den kalkarak Malatya'ya giden CASA tipi askeri uçağın düştüğünü anımsatan Tozlu, uçaktaki ekibin Okkan suikastında görev alan ekip olduğunu duyduğunu öne sürdü.
Levent Göktaş'ın ifadesine karşı beyanları hatırlatılan Tozlu, Göktaş'ın beyanlarının iftira olduğunu kaydetti.
Göktaş'ın avukatı Serkan Günel, tanığa müdahale edilmesini istemesi üzerine Tozlu, ''2001 yılından beri zor durumdayım. Yeşil kartla geçiniyorum. 4 çocuğum var. 2 çocuğumu 10 yıldır görmüyorum. Ben açım ya'' diye bağırdı.
Tanığın bu beyanlarına Serkan Günel'in karşılık vermesi üzerine Tozlu, ''Bana para bekliyorsun' diyor. Ben köpek miyim ya' diyerek'' yine tepki gösterdi.
Duruşma yarına ertelendi.