Eski köye yeni âdet

80’li yıllarda bilgisayar oyunu tasarlayan bir gencin hikâyesini anlatan ‘Black Mirror: Bandersnatch’ interaktif özelliğiyle yepyeni bir izleme deneyimi sunuyor.

Emrah Kolukısa

Eğer son iki haftadır komada ya da ıssız bir adada değildiyseniz Netflix’in yeni interaktif filmi “Black Mirror: Bandersnatch”i duymuşsunuzdur. Yazıya koyduğumuz başlığı sonuna kadar hak edecek bu ilginç yenilik, Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim, ilk bakışta tam bir devrim niteliğinde. Bütün izleme alışkanlıklarını değiştireceğini iddia etmek zor belki ama eğlence sektöründe yepyeni bir alan açacağına ve muhtemel bir moda yaratacağına kesin gözüyle bakılabilir.

Öncelikle şunu konuşalım: Netflix’in burada uyguladığı yeni yöntemi yakın bir gelecekte sinema salonlarında uygulamak mümkün görünmüyor. Kısaca özetlemek gerekirse izleyici elinin altındaki bilgisayar mouse’u sayesinde filmdeki karakterin neler yapacağına karar vererek hikâyenin akışını belirliyor. Bazı yarışma programlarında gördüğümüz uygulamanın bir benzerini yaparak, yani sinema salonuna giren her izleyicinin eline bir tercih butonu vererek tüm salonda aynı şeyi yapmak (herkes butonla tercihini yapar, yapay zekâ yanıtların ortalaması hızla alarak tercihi uygular) teoride mümkün elbette ama bunun için özel salonlar, özel yazılımlar vb. gerekiyor ki, bu da zaman ve para demek. Yani şimdilik sadece Netflix’e özgü bir uygulama olarak kalacak gibi görünüyor bu interaktif film izleme işinin. Tabii başka streaming platformları da yapabilir, ona bir şey diyemeyiz.

Özgür irade meselesi
Gelelim “Black Mirror: Bandersnatch”e... İzlediğimiz şeyin bir sinema filminden ziyade bir bilgisayar oyununa benzediğini söylememiz gerek. Öte yandan bilgisayar oyunları sinemadan çok beslenmeye başladığı ve sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik gibi uygulamalarla iki alanın birbirine çokça geçiş yaptığını düşünürsek bunda eleştirecek fazla bir yön olmadığını da kabul ederiz. Ayrıca bir hikâyesi, çeşitli çatışmaları, yani çok özgün olmasa da bir dramatik yapısı var “Bandersnatch”in ve üstüne bir de önemli bir felsefi tartışmayı ekleyerek fazladan okumalara da imkân tanıyor. Sözünü ettiğim felsefi tartışma muhtemelen insanlığın en temel konularından biri olan özgür irade tartışması. “Bandersnatch” izleyiciyi bir nevi Tanrı pozisyonuna sokarak başkarakteri üzerinden bir özgür irade sorunsalı ortaya atıyor ve bunu da fena bir şekilde kurgulamıyor. “Kaderimiz kendi elimizde mi” sorusunu, filmdeki baş karakterin kaderini izleyicinin ellerine bırakarak filmin interaktif yapısına da özel bir anlam kazandırmayı başarıyor “Bandersnatch”. Gerçi kimi yerlerde izleyicinin seçimlerini yok sayarak onu yerine koyduğu Tanrı’yı da yok sayıyor ama bu da başka bir tartışma kanalı açabilir belki...

“Black Mirror: Bandersnatch”i herhangi bir filmi eleştirdiğimiz gibi eleştirmek biraz zor belki ama şunları hemen belirtelim oyunculuklar olsun, reji olsun belli bir ortalamanın üzerinde. 80’li yıllarda geçen hikâyenin dönemi yansıtan müzikleri, kostümleri, yapım tasarımı da öyle. Ama tüm bunların ötesinde bir şaheser yok karşımızda, ya da zamanla değeri anlaşılacak bir film... Şimdiden kült statüsüne yükseldi, evet, ama ardından neler gelecek, bu film nasıl bir yaratıcılığa yol açacak kestirmek kolay değil. Üstelik işin interaktivite kısmında da bazı handikaplar var kanımca. Örneğin neden iki tercih? Hayatta çok az durumda sadece iki tercih vardır? Metroda telefonumdan müzik seçerken bile 6 farklı seçenek arasından bir karar veriyorum çoklukla. Ayrıca filmdeki bir iki yerde izleyici örneğin evet-hayır arasında bir tercih yaptığında onu kabul etmiş görünüp sonra hikâyede yine de diğer yanıtı esas alacak bir gidişatı uygulamak hile yapmak olmuyor mu?

Filmin süresinin en az 40 dakika, en çok ise 2.5 saat olduğu söyleniyor ve en az beş (kimilerine göre 10) farklı finalden bahsediliyor. Tüm kombinasyonları denemek ise herhalde imkansız. Ama ben birkaç farklı yol izlemeye çalıştım ve farklı sonlarla karşılaştım gerçekten de. İşin keyfine daha iyi varabilmek için de sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar yakın bir arkadaş topluluğuyla birlikte izlenmesini ve aynı gece içinde mümkün olduğunca tekrarlayıp farklı yollara sapılmasını tavsiye ederim. Madem ki böyle bir imkân verilmiş, sonuna kadar kullanalım değil mi? Üstelik mısır yemek de şart değil.