Ertuğrul Özüaydın'dan 'Yalnızlık Özgürdür'

Ertuğrul Özüaydın’ın “Yalnızlık Özgürdür”, “Fesleğen Öğüdü” ve “Eksilir Söz, Kalırsa Şiir Kalır” isimli kitaplarının ardından yeni dizeleri “Sokak Kapısı” adlı kitapta okurla buluştu. Özüaydın’la şiirleri üzerine söyleştik.

Nurdane Özdemir Sağkan

‘Ankara bir göç şehri’
                                                          
- Sokak Kapısı’nın içeriğinden söz eder misiniz?

 -Sokak Kapısı; şehir izleğinin birleştirici öğelerinden oluşuyor. Şöyle bir göz atılırsa oda, ev, sokak ve mahalle içinde şehir kurgusunun yaratıldığı görülür. Orada şehre ilişkin ne varsa bir nesne olarak kalmadan yaşamsal bağlarıyla dizelerime yansıyor. Doğrusu şiir de kendini gösteren biçimiyle sokaklardan renk alır. Orada şiirsel bakış açısının şehirle kurduğu bir ilişkiden söz edebiliriz. Bunun sonucunda şehir, şiirde değişen niteliğine bürünür. Kitaba bakıldığında, şiir ve şehir arasında bir duygu birliği oluşturma çabası sürdüğüm görülecektir.

- Siz şiirle şehri bize, görünenin dışında farklı bir biçime dönüşmüş olarak mı gösteriyorsunuz?

- Şiirde söz ettiğiniz olay, nesne, düşünce ne varsa yalnızca şiir anlamında. Şiirle o şey bir araya gelerek bir bütünlük yaratır ki artık o şeyin kendi olduğu söylenemez. Şiirle onu gerçek kimliğinden ayırarak başka bir şeye dönüştürüp soyutlayabilirsiniz. Söz konusu edilen, ortada bulunmasına karşın başka bir varlığa dönüşebilir. İşte yaşadığınız toprakları şiirinize taşımanız böylesi bir birleştirme yöntemi. Anlatılmak istenen, sizin yaşayıp bildiğiniz ve bilmediğiniz şehirdir. Anımsatmalar, bireysel söylemlerle yazılan başka bir şey. Burada benim yaptığım, yaşadığım şehre bir başka gözle bakmak. Yaşadığım kentle birlikte zaman zaman da memleketim Eskişehir'e uzanırım. Şiirle yolculuğumda ikisinin arasında gidip geldim; hem birleştirici hem de ayrılıkçı yolları deneyerek yazdım.
 
“KÖPRÜNÜN İKİ YAKASINDA GÖRÜNDÜM”


- Ankara’da yaşıyorsunuz, doğduğunuz kent Eskişehir; Sokak Kapısı, iki şehirden de izler taşıyor mu?

- Doğduğum ve büyüdüğüm iki şehir arasında geçen çocukluk, gençlik ve yetişkinlik zamanlarımı şiirlerime yerleştirdiğimi göreceksiniz. Bozkırın iki güzel şehri çok yönden, birikimleri ve duyarlılığı bakımından birbiriyle benzeşiyor. Ortak değerleri, güzellikleri var. Beni kendine çeken ne varsa görülmesini istedim. İçinde bulunduğum durumu “taşım Ankara olsun, toprağım Eskişehir / taşa kalmayı çizdim / dönülmeyi toprağa” biçiminde yazdım. Bir oraya bir buraya yıllarca iki nokta arasında gezinip onların benliklerinde yaşadım ve baktığım noktadan şiirledim. Kimi dizelerde, bile isteye kimi dizelerde ise bilmeden bir köprü kurdum. Köprünün iki yakasında göründüm. Biri ve öteki arasında Sakarya Nehri upuzunluğu ve genişliğiyle aka aka geçiyordu. Sakarya Nehri’ne katılan Ankara Çayı ve Porsuk Çayı söz uçmaz kervan geçmez bir şiirimde birleşti.                                   

- “Son Göç” adlı şiiriniz bir düzyazı...

- İlk meclisin açılıp Cumhuriyet'in ilan edildiği günlerde Ankara, adı öne çıkmayan küçük bir şehirdi ve nüfusu çok çok azdı. Şimdi nüfusu altı milyonu aşmış bir şehirden söz ediyoruz. “Son Göç”te, yıllar içinde gerçekleştirileni anlama ve anlamlı kılma düşüncesiyle cumhuriyet gerçekliğinden yola çıkarak başkentimizi değerlendiriyorum. Hemen hemen hepimiz, Anadolu'nun uzak yakın ili ilçesi köylüğünden geldik bu şehre. Cumhuriyet inancı ve düşüncesiyle bir başka şehre dönüşmesine katkı verdik. Kişi ve şehir arasındaki duygu ve derin zıtlıklar biçimlendirici bir etki taşıyordu. Biraz düzenli biraz kendiliğinden bir gelişme yaşandı. İşte bu nedenle Ankara büyük bir göç şehri. Yazdıklarım düzyazı biçiminde ama yine de şiir denebilir mi, bilmiyorum.
 
Sokak Kapısı / Ertuğrul Özüaydın / Bilgi Yayınevi / 64 s.