Erendiz Atasü’den ‘Yurdum Gurbet Olmasın - Kadın Özgürlüğü ve Aydınlanma Yazıları’

Erendiz Atasü, Yurdum Gurbet Olmasın’da; bir işaret fişeği yakarak Türkiye’nin sorunlarını irdeliyor. Yabancılaşmaya başkaldırırken, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ulusça bir işaret verildiğine dikkat çeken Atasü; karmaşık gerçekliği berraklaştırmayı amaçladığını ifade ettiği yazılarında, “kültürel yozlaşmadan” arınmanın yollarını sunuyor.

Gamze Akdemir / Cumhuriyet Kitap Eki

Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ

- Cinsiyet ayrımcılığı, kadın ve çocuk hakları, taciz, şiddet, sanat ve kadın karşıtlığı... Hepsi de somut verilerle tuttuğu kötücül yolda hız kesmeden ilerliyor. Yurdu gurbet kılanları özetlerseniz başka neler geliyor?

Hukukun iflası tabi. Güven duygusunun yitimi. Ve inanılmaz bir arazi yağması ve “kentsel dönüşüm” adı altında yürüyen kent yağması. Para hırsıyla, Cumhuriyet karşıtlığı - sarmaş dolaş - yönlendiriyor bu yağmayı. Yenilik merakıyla evlerini müteahhitlere teslim eden orta sınıfların da istemeseler bile yağmaya hizmet ettiklerini üzülerek belirtmeliyim.

Sonuçta yaşamlarımızın önemli dönemeçlerine tanık olmuş mekânların yerinde yeller esiyor. Yaşadığımız kent bize yabancılaşıyor. Ankara için konuşursak - tek bir örnek vereyim - şehrin simgesi Hitit güneşi nerede? Cumhuriyetimizin başkentteki simge yapılarının son yirmi beş yılda yıktırılıp unutturulanlarıyla ilgili Ankara Mimarlar Odası çok etkileyici bir çalışma yaptı. Belleğimizi yitiriyor, kimliksiz hale geliyoruz.


KÖLELİK ÇAĞLARINA GÖRE Mİ YAŞAYACAĞIZ?’


- Bugün cinsiyet ayrımcılığı, kadın ve çocuk hakları, cinayet, taciz, şiddet gibi mücadele edilen yakıcı gerçeklerin kökeninde, sorunlu dinselin yaklaşımı ne ölçüde sorumludur?

Ağır sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. İnanç ve ibadet ile kurumlaşmış dinin - hangi din olursa olsun - topluma yön verme iddiasını birbirinden ayırmak gerek. Nasıl gerekmesin ki, tek tanrılı dinler doğdukları zaman insanlık gezegenin her coğrafyasında kölelik düzeninin çeşitlemelerini yaşıyordu! Kölelik çağlarına göre mi yaşayacağız? Zaten laik toplum düzeninin ana çizgilerle tanımlanması da inanç ve ibadetle toplum yaşayışının birbirinden ayrılması değil midir? Laikliği bozuk para gibi harcadıkça çıkmazdan kurtulmamız mümkün değil. Bunu en başta muhalefetin anlaması gerekiyor, kanımca.


DÜNYA İNSANI YARATMAK(!)


- Aşınan değerler... Yani bu değerler oluştu, oluşturuldu sonra da yıpratıldı... Son 20 yılda ise üstüne bu değerlerin anımsatılmasına ve içselleştirilmesine hiç izin verilmemiş bir yan yeni kuşak da yetiştirildi... Bu bağlamda yurdu gurbet kılan ağır gerçekliğin sosyo politiğine ilişkin başat değerlendirmeleriniz nelerdir?

Neoliberal politikaların kültürel tutumu, iki yoldan tüm ülkelerde genç kuşakları yerlerinden kıpırdamadan yurtlarına yabancılaştırıyor: Etnokültürel yaklaşımları destekleyerek gençleri ülkenin ortak kültüründen uzaklaştırıyor; “dünya insanı’’ yaratmak adına - ki bu güzel bir amaç aslında - onları gündelik, geçici değerlerle oyalıyor; fakat bu “dünya insanlığı’’na temel oluşturabilecek maddi bir değer ve ortak bir gelecek tasarımı ortaya koyamadığı için her şey aldatmacadan ibaret kalıyor. Batılı ülkelerin “göçmen politikalarına’’ baksanıza! Hangi “dünya insanı”?


LAİK KÜLTÜR SEFERBERLİĞİ BEKLİYORUM’


- Yerel yönetimlerden beklentiniz? Neler yapılabileceğine dair hangi somut örnekleri irdeliyorsunuz?

Yerel yönetimlerden bir laik kültür seferberliği bekliyorum. Kent merkezlerinde değil, kent kıyılarındaki mahallelerde düzenlenecek etkinlikler bekliyorum. Ya da araç tahsis edilerek, kent kıyılarındaki çocukların, gençlerin, kadınların merkezdeki etkinliklere taşınmalarını bekliyorum. Mahallelerde gençlerin katılımı sağlanarak folklor, müzik, tiyatro etkinlikleri düzenlenebilir; kütüphaneler kurulabilir.

Edebiyatımızın ülkece üzerlerinde konsensusa varılmış Reşat Nuri, Halide Edip, Yakup Kadri, Memduh Şevket Esendal, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Gülten Akın, Ceyhun Atuf, Cahit Külebi gibi değerlerinin eserlerini - lüks kağıtlarla değil - basıp parasız olarak mahallelerde dağıtmalarını bekliyorum.

Anılanların ve benzerlerinin bir kısmının vefatlarının üstünden 70 yıl geçtiği için telif diye bir sorun söz konusu değil. Diğerlerinin mirasçılarından izin alınabilir; bir kısmının izin verebileceğini düşünüyorum. Ya da eserlerini yayımlayan yayın evlerinden indirimli fiyatla büyük miktarda kitap temin edilip dağıtılabilir.

Belediyelerin - eğer yolsuzluk söz konusu değilse - para diye bir sorunları olacağını sanmıyorum. Emlak vergileri yeter. Sağlık ekipleri kurup mahallede isteyene parasız tedavi imkanı sağlamalarını bekliyorum, Aile Hekimliklerinin reçete yazma istasyonu gibi çalıştığını hepimiz biliyoruz.

Ramazanda iftar sofrasına hiçbir itirazım yok, sofralarda yemekle birlikte dünyevi kültürü de dağıtmanın -biraz yaratıcılıkla - bir yolunu bulmak koşuluyla.


BASKICI İKTİDAR SANAT YARATAMAZ AMA...!’


- Tarihsel sebeplerle bilimsel yaratıcılığın çok yüksek olmadığını imlediğiniz ülkemizde, yöneticilerin sanatsal yaratıcılığa sevgisizliği neden tehlikeli boyutlara ulaşmıştır?

Sanat özellikle edebiyat, nitelikli eserlerle beslenen kişiyi olgunlaştırır. Kendi iç dünyası ve başkalarınınkiyle yüzleşme cesareti, olayların birbirleriyle derin ilişkilerini çözebilme becerisi kazandırır. Sürekli ve nitelikli okumalardan bahsediyorum. Olgun insanları güdemezsiniz. Baskıcı rejimler cahil ve cehaletinin farkında olmayan kitleler isterler. O nedenle yandaş olmayan sanatçıyı sevmezler. Yandaş olan ise kendi iç özgürlüğünü yitireceği için sanat yaratamaz hale gelir. Üretir de yaratamaz; o üretim etkili olmaz.

Dolayısıyla baskıcı iktidarın sanatı kullanabilmesi gerçekten imkansızdır. Bizde aydın kesimin iktidarın sanat yaratamayacağına yönelik - aslında yanlış olmayan - bu görüşe çok fazla bel bağladığını düşünüyorum.

Yazar ve yayınevi örgütlerinin, önemli mevkilerdeki siyasilerin harf devrimine açıkça cephe almaları karşısındaki vurdum duymaz sessizliğini başka nasıl açıklayayım?

İktidarın - hangi iktidar olursa olsun - gücünü hafife alıyorlar, tıpkı bir zamanlar dinin gücünü hafife aldıkları gibi. Baskıcı iktidar – evet - sanat yaratamaz; ama başka bir şey yapabilir ki kitlesel cehaleti iyice arttıracağı için çok sakıncalı olacaktır: Sanat olmayan bir takım şeyleri elindeki kitle iletişim araçlarının gücü sayesinde, sanat olarak kitlelere belletebilir. Benden uyarması!


Yurdum Gurbet Olmasın - Kadın Özgürlüğü ve Aydınlanma Yazıları / Cumhuriyet Kitapları / 176 s.