Erdoğdu Çelik, eşi için yapılan anma törenine katıldığı için yargılanıyor

12 Eylül’de tutulduğu cezaevinde intihar ettiği öne sürülen eşi İrfan Çelik için yıllardır adalet arayan Mukaddes Erdoğdu Çelik, eşi için yapılan anma törenine katıldığı için yargılanıyor.

Hilal Köse

Yazar Mukaddes Erdoğdu Çelik (64), 12 Eylül darbesinden üç gün sonra eşi, TKP/ ML hareketinin önderlerinden İrfan Çelik’i kaybetti. Tutuklu olduğu koğuşta kendini astığı öne sürülen Çelik’in ölümü kayıtlara intihar olarak geçti. Hiçbir kamu görevlisine soruşturma dahi açılmadı. Mukaddes Erdoğdu Çelik ise eşinin işkencede öldürüldüğünü söyleyerek yıllarca adalet peşinde koştu. Davasına bakacak savcı da mahkeme de bulamadı. Ancak, eşinin ölüm yıldönümlerinde yapılan anmaya katıldığı için yargılanıyor.

Daha önce de eşini anlattığı “Bizim Çakır” adlı kitabı nedeniyle iki ayrı davada sanık sandalyesine oturtulan Çelik, “12 Eylül hukuku sürüyor” diyor. Çelik, ilk kez İstanbul Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü ikinci sınıf öğrencisiyken 13 Nisan 1973 yılında gözaltına alınıp tutuklandı. Bir yıl tutuklu kaldı. TKP/ML- TİKKO örgüt üyeliğinden yargılanıp beraat etti. Politik mücadeleyle tanışmasına neden olan dava sonrası da yolu adliye koridorlarına sık sık düştü.12 Eylülü darbesinden yaklaşık üç ay önce yeniden tutuklandı. Eşi İrfan Çelik de Davutpaşa’da tutukluydu. Davutpaşa’daki tutuklular, 1980 Mayıs ayından beri yoğunlaşan saldırılara grevlerle karşılık vermişlerdi. İrfan Çelik, eşine gönderdiği bir mektubunda, “Başıma her an bir şey gelebilir, hazır ol” demişti. 1. Ordu Selimiye Kışlası 4. Blok’ta tutulan Çelik, 15 Eylül’de savcılığa çağrıldı. Savcı Erdoğan Savaşeri, Çelik’e ‘İrfan Çelik Davutpaşa’da kendini asmış’ dedi. İntihar iddiasına hiç inanmayan Çelik, Türkiye’de yargı yolları tükenince 2010 yılı Temmuz ayında AİHM’ye başvurdu.

Hasan Ferit Gedik’in cenazesi de delil

Yıllarca adalet bekleyen Çelik, eşi için yapılan anmaya katıldığı için İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. İlk duruşmada, hakkındaki adli kontrol kararı kaldırıldı. İddianamede, “25 Mayıs 1981 yılında hayatını kaybeden MLKP üyesi Ali Ekber Yürek ve 14 Eylül 1980 tarihinde hayatını kaybeden MLKP üyesi İrfan Çelik isimli şahısları anmak amacıyla, 24 Nisan 2012 tarihinde Davutpaşa eski cezaevi önünde, MLKP terör örgütünün açık alan yapılanmaları olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) ve Sosyalist Kadın Meclisleri’nin organize ettiği, şahısların fotoğraflarının bulunduğu pankart ile eylem düzenlenmiştir. Görüntülerden Mukaddes Erdoğdu Çelik’in de eyleme katıldığı, grupla hareket ettiği tespit edilmiştir. 2 Aralık 2013 tarihli İnternet Tespit Tutanağı’nda belirtildiği gibi ‘12 Eylül faşizmine bedenini barikat eden İrfan Çelik’in eşiyim. 33 yıldır hesabını henüz soramadığımız bir siyasi cinayete kurban verdiğimiz İrfan Çelik ve bütün devrim şehitleri anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Devrimciler ölür, devrimler sürer’ şeklinde konuşma yaptığı tespit edilmiştir” deniliyor.

Çelik’in, Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda düzenlenen IŞİD’e karşı savaşırken ölen Suphi Nejat Ağırnaslı anmasına katılması, Ağırnaslı’nın fotoğrafını yakasında taşıması, uyuşturucu çetelerinin saldırısı sonucu Gülsuyu’nda öldürülen Hasan Ferit Gedik’in cenazesine katılması da iddianamede suç delili olarak gösteriliyor. Hakkındaki davayı Cumhuriyet’e değerlendiren Çelik, “Binlerce insan böyle durumda. Ya tweet attığı için ya da cenaze törenine katıldığı için yargılanıyor. Son derece absürd şeyler. 12 Mart’lardan, 12 Eylül’lerden çıktık geldik. Çok ağır şeylerden geçtim. Eskiden operasyonların da bir dini imanı vardı. Sizi ararlar, bulamazlar diyelim, o zaman yakalanırdınız. Şimdi kendi açık adresinizde ‘yakalanıyorsunuz.’ Bu nasıl bir şey ki? Bu hukuksuzluk doktora tezi bile olabilir” dedi. Polislerin kapıya vurduğunu duymadığını söyleyen Çelik, gözaltına alınışını da şöyle anlattı: “Yatarken kulaklığımı çıkarıyorum. Kapı sesi duymamışım, kapıyı kırmaya çalışırlarken komşularım duymuş. Bütün mahalleye seni ‘terörist’ olarak göstermek istiyorlar. 20 tane arabayla geliyor. Silahlı külahlı robokoplar kapıda. ‘Ne oluyoruz’ dedim. 64 yaşına girdim, 20’lerinde polis kadın, ‘ince arama yapacağım’ diyor. Gecenin 5’i olmuş. Her şey tamamen keyfi... Gözaltına alırlarken, saatinizi alıyorlar. Eskiden de alırlardı. İşkencede günü zamanı yitirirdik. Ama şimdi içerde beş vakit namazı gösteren ilanlar, hem de saat var. Rejim dayattığı İslami yaşam tarzını hücreye taşımış...”

Eski tas eski hamam

Çelik, sağlık sorunları olduğu için avukatlarının uğraşları sonucu 6. gün emniyetten çıkarıldığını belirterek, “Yaşlıydım, hastaydım bırakmak zorunda kaldılar. 1997’de de aynı iddialarla yargılandım 11 ay içerde kaldım. Gizli tanık, Nâzım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi’nde çalıştığımı söylemiş. İddianamede söylenen bütün şeyler yasal. FETÖ’yle hesaplaşmayı bütün muhalefetle hesaplaşmaya çevirdiler. İnsanların hayatlarıyla oynuyorlar” diye konuştu. Çelik, eşini anmasının dava konusu yapılmasını ise şöyle yorumladı: “37 yıl oldu, eşim iki günlük sorgudan sonra atıldığı tecrit koğuşunda ölü bulundu. Ben 12 Eylül yargılaması da dahil mahkeme bulamadım. Zamanın 1. Ordu Adli Müşaviri Hanefi Öncel, ‘bir komünist öldü diye subaylarımı yargılatacağımı mı sanıyorsun’ dedi ve yargılatmadı. Kışlanın müdürü de ‘isyanın elebaşı olduğu için önce onu aldık’ demişti... Düşünün böyle bir memleket... Erkek egemen düzenin kadını kocaya göre tarif etmesini geçtim, eski tas eski hamam...”

'Suphi çocuğum gibiydi’

Çelik, savcılıkta verdiği ifade’de örgüt üyeliği iddialarını reddederek, “Ben araştırmacı sosyalist bir kadın yazarım. Kocam 12 Eylül sürecinde gözaltındayken öldürüldü. Katıldığım iddia edilen cenaze, anma gibi törenlere katılmam normaldir. Eşim bu uğurda vefat ettiği için benzer ölümler beni etkiliyor. Suphi Nejat Ağırnaslı’nın annesini tanırım. Suphi çocuğum gibidir. İnsanlık gereği cenaze törenine katıldım” dedi.