Erdoğan'ın sıcak paradan vazgeçmesi ne anlama geliyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta TRT'de katıldığı programda artık Türkiye'ye sıcak para girişini istemediklerini belirtti. AKP’nin şimdiye kadar dış finansmana ihtiyaç duyan bir ekonomi modeli inşa etmiş olmasından dolayı ekonomistlere göre bu sözler sert ve ani bir değişime işaret ediyor. Peki Türkiye’nin sıcak paraya ihtiyaç duymadığı bir ekonomi yaratması mümkün mü?

BBC Türkçe
Reuters

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen hafta TRT'de katıldığı programda artık Türkiye'ye sıcak para girişini istemediklerini belirtti.

AKP iktidarının ilk yıllarında ekonominin sıcak para ile ivme kazanması göz önünde bulundurulursa bu söylem, ekonomi politikalarında büyük bir değişime işaret etti.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ege Yazgan, bunun ekonomi politikasında ciddi bir dönüşüm olduğunu söyledi.

"AKP, ekonomi politikalarında dış finansmana ihtiyaç duyan ve iç piyasa ile büyüyen bir ekonomik model sergiliyordu" diyen Yazgan, şimdi sunulan modelin ise sert bir değişim olduğunu vurguladı: "Tamamen ters bir yöne doğru ani bir frenle geriye dönüş yapıyoruz."

Erdoğan'ın değerini kaybetmiş Türk Lirası ile ihracata önem vereceklerine dair açıklaması, yeni bir ekonomik modelin duyurusuydu.

Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan'a göre ise yeni bir modelden bahsetmek mümkün değil. Yeldan, açıklanan son modelin 'bir teslimiyet ve politikasızlığa işaret ettiğini' vurguladı. AKP'nin 2003'ten beri uluslararası piyasaların 'kendisine dikte ettiği görevleri yaptığını' söyleyen Yeldan, bu sefer de döviz kurundaki aşırı pahalanmanın 'sanki ekonomik bir hedefmiş' gibi yansıtıldığını aktardı.

ERDOĞAN: "SICAK PARA ÇEKME POLİTİKASINI ELİMİZİN TERSİYLE İTİYORUZ"

Erdoğan geçen hafta TRT ekranlarında sıcak para ile ilgili olarak şu sözleri dile getirdi:

"Kısa vadeli olarak ülkeye giren küresel fonlar var; yani sıcak para diyoruz. Bu sıcak para döviz kurunu geçici olarak düşürebilir. Ama bizim için ideal değildir. Bir süre sonra kur yükselir."

Erdoğan, bu süreç sonunda bir ülkenin kaynaklarının küresel sermayeye aktarıldığını, ekonominin dışa bağımlı hale geldiğini anlattı.

Bunun önüne geçerek kur-faiz-enflasyon sarmalından çıkılacağını vurgulayan Erdoğan, "Biz yeni ekonomi modeli ile artık yüksek faiz verecek sıcak para çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz" dedi.

"ZAMAN ALACAK BİR DEĞİŞİM"

AKP, 2001 ekonomik krizinin ardından 2002 yılında iktidara geldiğinde Türkiye'ye büyük bir yabancı sermaye akımı başlamıştı.

Ancak Türkiye'ye akan dış sermaye ile katma değerli bir üretimin yaratılması yerine kredi ve borçlanmaya dayanan, inşaat ve gayrimenkul sektörünü büyüten bir ekonomi modeli benimsendi.

İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ege Yazgan, Türkiye'nin dış kaynağa bağımlılığının çok daha önceden azaltılması gerektiğini söyledi.

Ancak bu geçişin bu kadar sert ve ani olmasının sorun yarattığını söyleyen Yazgan, "İhracat kapasitenizin artması lazım, yatırım yapmanız lazım, bütün bunlar zaman alacak şeyler" dedi.

Yazgan, AKP'nin ekonomi politikasındaki sıcak paraya bakışındaki değişimi, "AKP iktidarının 2001 ekonomik krizini takip eden ilk evresinde dış sermaye önemliydi. 2008 sonrasında da farklı bir biçimde dünyada para bolluğu olduğu için Türkiye ekonomisi dış finansman akımları aldı" sözleriyle özetledi.

"BU SERT DÖNÜŞÜM CAN YAKICI SONUÇLAR DOĞURUYOR"

Ancak bugün dış sermayeden vazgeçiş sert bir şekilde yapıldığı için Yazgan'a göre bu süreç 'can acıtıcı' sonuçlar yaratıyor:

"Yıllardır iç piyasaya çalışan insanlar, dış piyasaya yönelik sektörlerde çalışan insanlardan daha fazla. Bu bir yerden bir yere ciddi bir gelir transferi demek. Bu gelir transferi, enflasyon ve kur hızla yukarıya gittiği için toplumun en dar gelirli kesimlerini vuruyor."

Bu da anormal servet akımlarının, gelir dağılımı dengesizliklerinin ortaya çıktığı bir durum yarattı. TL değersizleştirildiği ve bollaştırıldığı için piyasada istikrar kalmıyor, kimse önünü göremiyor, böyle bir durumda üretim artışını sağlamak da mümkün olmuyor.

Bu sebeple Yazgan'a göre bu durumdan en karlı çıkacak ihracatçı bile yatırım yapmakta zorlanıyor.

"DÖVİZ KURU REKABETÇİLİĞİ ÜZERİNDEN İHRACAT HEDEFİ, YOKSULLAŞTIRAN BİR BÜYÜME"

Kadir Has Üniversitesi'nden Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye'nin yıllardır ucuz bir iş gücü ve ucuz bir ithalat deposu olma görevini üstlendiğini söylüyor.

Yeldan, "AKP, 2000'li yıllarda küresel anlamda ABD ile Çin arasındaki ticaret dengesizliğinin yol açtığı dolar bolluğunun sıcak paraya dönüşmesi üzerinden olumlu bir konjonktür yakaladı" dedi.

O dönemde cari işlemler açığı rekor seviyelere yükselen Türkiye, yüksek faiz ile sıcak parayı çekiyordu. Yeldan'a göre ucuz kredi ve borçlanmaya dayanan ekonomik modelin sonucunda imar ve gayrimenkul rantları üzerinden yaratılan bir büyüme meydana geldi. Bunun maliyeti ise yüksek enflasyon ve döviz kuru oldu.

Yeldan, "Madem ki sonuç böyle, AKP bu sanki ekonomi politikasıymış, döviz kurundaki aşınma sanki bir hedefmiş gibi kabul etmek zorunda kaldı" yorumunda bulunuyor. Yeldan'a göre, Çin usulü ihracata dayalı bir büyümenin gerçekleştirilmesi için eğitime, teknolojiye ve sanayiye yatırım yapılması gerek. Ancak Türkiye'de bunun tersi bir durum var.

Türkiye'de bedelleri düşürülerek malların ihraç edildiğini vurgulayan Yeldan, "Döviz kuru rekabetçiliği üzerinden ihracat hedefi, özü itibarıyla yoksullaştıran bir büyüme" dedi.

1994 ve 2001 yıllarındaki gibi bugün de döviz krizi yüzünden ortaya çıkmış bir ekonomik buhran olduğunu söyleyen Yeldan'a göre çıkış yolu ise ancak ekonomi yönetiminin eşitlikçi, halkın gelirlerini tahrip etmeden bir toparlama kurgulamasıyla olabilir.