'Erdoğan’ı Kanal İstanbul konusunda ikna edeceğiz'
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday adayı olan CHP Genel Sekreteri Akif Hamzaçebi, hayallerini ve projelerini anlattı, İstanbul’a tarihsel kimliğini iade edeceklerini söyledi.
Hazal OcakCHP Genel Sekreteri Akif Hamzaçebi, TBMM’nin en deneyimli isimlerinden biri. Hamzaçebi, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 9 yıl fiilen çalışma yürüttü. 5 yıl boyunca CHP Grup Başkanvekilliği, 2 yıl TBMM Başkan Vekilliği yaptı. Hamzaçebi’nin şimdi hedefi ise İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı. Yerel seçim çalışmalarına son hız devam eden Hamzaçebi, İstanbul’a ilişkin projelerini anlattı. Sosyal belediyecilik anlayışını ileriye taşıyarak İstanbul’da hâkim kılacaklarını anlatan Hamzaçebi, “İnsanların insan olmaktan kaynaklanan haklarını onlara teslim edeceğiz” diyor. İstanbul’un tarihsel kimliğini İstanbul’a iade edeceklerini anlatan Hamzaçebi’nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Son bir yılda neler yaptınız? Neler yapıyorsunuz?
Genel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecini yaşadık. Bu süreçte çalışmalarımızı da bu seçimlere yoğunlaştırdık. Yerel seçim çalışmalarına ara vermiştik. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni CHP’nin kazanması için kaldığımız yerden çalışmalara başladık. Seçim arasını saymazsak iki yılı aşkın süredir bunun için çalışıyoruz. Bir yandan teknik proje çalışmalarını yürütüyorum bir yandan da bunları vatandaşlarımıza anlatıyorum. Örneğin, İstanbul’da tapu problemi kalmayacak. Tapusunu almamış kimse kalmayacak. Tapu tahsis belgesi sahibi vatandaşlarımız tam 34 yıldır tapu almak için bekliyor. Bunun için bir kanun gerekmiyor, sadece belediyelerin bu konuya el atması gerekiyor. Bunu biz sağlayacağız. İstanbul yaklaşık 25 yıldır AKP kadroları tarafından yönetiliyor. Son yıllarda bu yönetim anlayışının İstanbul’u çok büyük açmazlara, çok büyük sorunlara sürüklediğini gördük.
İnsanlar umutlu değil
Ne gibi mesela?
Yaklaşık 230’u aşkın şehrin yaşam kalitesini ölçen Mercer Endeksi var. İnsanın günlük yaşamını etkileyen birçok konu değerlendiriliyor. Yeşil alanlar, sağlık hizmetlerine ulaşım, güvenlik, huzur, çocukların okula ulaşımı, dinlenme olanakları, ulaşım, işsizlik, iş bulabilme ve iş kurma olanakları gibi konular inceleniyor. Bunlar, belli oranlar dahilinde bu endeksin içine giriyor ve o kentin yaşam endeksindeki yerini görüyorsunuz. İstanbul bu endekste giderek geriye düşüyor. 2001 yılında 231 şehir arasında 92. sıradaydı. 2016’da 122, 2017’de 133, 2018’de 134. oldu. Yani İstanbul’da yaşayanlar yaşamından mutlu değil. Olanakları son derece kısıtlı veya giderek azalıyor. Bu anlayış yönetimde kalmaya devam ederse İstanbul 231 kent içerisinde 231. olursa hiç şaşırmayalım. Çok büyük bir olumsuzluğa doğru gidiyoruz ama bu döndürülebilir bir noktada. İstanbul’u insanların yaşamdan keyif aldığı, mutlu olduğu bir kente dönüştürebiliriz.
Yayaların kenti
Sizce İstanbul neden böyle oldu?
Yaşam kalitesini etkileyen önemli unsurların başında ulaşım ve yeşil alan geliyor. İstanbul’daki ulaşım politikası, kente göçü teşvik ediyor. Kent göç aldıkça ortaya çıkan trafiği ve ulaşım ihtiyacını rahatlatmak için sürekli yatırım yapılıyor. Göç ulaşım ihtiyacını arttırıyor. Yeni yatırımlar yapılıyor. Bu yatırımlar ise İstanbul’a göçü teşvik ediyor. Bu durum da büyük bir açmaza yol açıyor. Bu ulaşım politikasını değiştirmek lazım. Şu an metro yatırımlarına rağmen ulaşım çok büyük ölçüde karayoluna dayanıyor. İstanbul’daki ulaşımın yüzde 30’u otomobil, yüzde 23’ü otobüs ve metrobüs, yüzde 16’sı servis araçları, yüzde 13’ü dolmuş- minibüs, yüzde 14’ü raylı sistem, yüzde 3.5 ise deniz yoluyla yapılıyor. Raylı sistemin payı son derece düşük. Otomobil ulaşımının yarattığı sıkışıklığı kısa vadede çözmek için otobüs ve metrobüse başvurduk. Ancak bunların da kapasitesi belli. Sadece Beylikdüzü ile Söğütlüçeşme arasında yürüyen bu sistem çözüm gibi gözüküyor ama uzun vadede bunu destekleyecek raylı sistemi çok daha yaygın bir hale getirmemiz gerek. Toplu ulaşımı teşvik ederken kentin yayalara ait olduğunu da unutmamak lazım.
Kıta değiştiren nüfus
Bunu biraz açar mısınız?
Şehrin yayalara ait olması gerekir. Bütün modern şehirlerde esas olan budur. Bugün İstanbul’da bisiklet yolu son derece az. Kaldırımın bir kısmını bisiklet yolu yapmak çözüm değil. Şehirler, insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere meydana getirdiği en büyük yapıdır, en büyük organizasyondur. Şehirlerde sosyal ve fiziki mesafelerin en aza inmesi esastır. Bugün İstanbul’da çalışan insanların oransal durumuna baktığımızda istihdamın yüzde 30’unun Anadolu yakasında, yüzde 70’inin Avrupa yakasında olduğunu görüyoruz. Anadolu yakasında ikamet edenlerin oranı yüzde 35, Avrupa yakasında ikamet edenlerin oranı ise yüzde 65. Demek ki Anadolu yakasında oturan nüfusun ki yüzde 5’lik kısmı iki yaka arasında gidip geliyor. İki yaka arasındaki olağanüstü trafiğin nedenlerinden biri de budur.
Peki yeşil alanların durumu?
Yaşam kalitesini düşüren ikinci ve çok önemli unsur yeşil alanların azlığıdır. İstanbul’da yeşil alanlar katlediliyor. Resmi rakamlara göre İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan miktarı 7 metrekare. Bir Hollanda şirketinin yapmış olduğu araştırmaya göre ise İstanbul’daki kişi başına 4.98 metrekare yeşil alan düşüyor. Gerçekte kişi başına düşen metrekare miktarı 2.5-3 metrekare civarındadır. 2000’lerin başlarında bu rakam 8-10 metrekarelerdeydi. Yani yeşili giderek kaybediyoruz.
İmar değil yaşam hakkı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir ihanet açıklaması olmuştu...
Sayın Erdoğan, “İstanbul’a ihanet ettik, bu ihanet süreci devam ediyor. Bundan ben de sorumluyum” dedi. Bunun bir özeleştiri olmasını arzu ederdim. Bugüne kadar kötü işler yapıldı, yeşil alanlar imara açıldı, gökdelenler dikildi. Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle artık nefes alınacak alanlar olarak sadece mezarlıklar kaldı. Gerçekten de öyle. Yeşil alanlar yolun kenarlarına diktiğiniz çiçeklerden ibaret değil. İmar planı değişiklikleriyle yeşil alanların miktarı azalıyor. Bu durum böyle devam ettiği sürece yaşam kalitesi düşer. Biz diyoruz ki “imar planlaması değil, şehir planlaması”, “imar hakkı değil, yaşam hakkı...” Buna öncelik veren bir belediyecilik anlayışını getireceğiz. Bir plan değişikliği yaparken bu plan değişikliğinin o arazinin sahiplerine ne getireceğini değil, o şehirde yaşayan insanlardan ne götüreceğini, onları nasıl etkileyeceğini değerlendirmek gerek. Biz buna bakacağız. Bina tasarımı değil yaşam tasarımı... Çocuklar, oynayamadıkları bir şehirde sağlıklı yetişmez.
‘Mahalle kültürünü korumak zorundayız’ Hayalinizdeki İstanbul nasıl bir kent? İstanbul’un tarihsel kimliğini iade edeceğiz. Bu kimlik çok zarar gördü ama dönülmez noktada değiliz. Bir parselin imar değişikliğini değil bütün İstanbul’un imar planını düşüneceğiz. İmar planı yoğunluk artışına neden olmayacak. İstanbul’un ihtiyaçları, yeşil alanlar asla azalmayacak şekilde karşılanacak. Yapılaşmış yerler ile yapılaşmamış yerler arasında, yani kentle kır arasında bir denge kuracağız. Tahribata uğramış olsa da Kuzey Ormanları’nı koruyacağız. İstanbul’da kentsel dönüşüm nasıl yürümeli? İstanbul’un büyük bir kentsel dönüşüme ihtiyacı var. Deprem her yıl yaklaşıyor. Ağır bir deprem olmamasını diliyoruz ama niyetle, dilekle yönetilebilecek bir süreç değil bu. Kentsel dönüşümü, gayrimenkul geliştirme odaklı bir anlayışla yapıyoruz. Örneğin, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde bir nüfus sayımı yaptı. O kayıtlarda Sulukule’de Romanların yaşadığı görülüyor. Uzun yıllar orada yaşamışlar, yüzyıllar boyunca onlara kimse dokunmamış. Sonra mevcut anlayışın yönettiği İBB, bu insanları Sulukule’den söküp attı. Kentsel dönüşüm böyle olmaz. Herkes bulunduğu yerde kalacak. Onların da katılacağı bir imar planlaması sonucu herkes bulunduğu yerde yeni binalara taşınacak. Mahalle kültürü yok olmayacak. Binalar yenilenebilir ama bu kültürü korumak zorundayız. Bu kültürü yok ediyoruz. Sosyal etki değerlendirme uygulamasını getireceğiz. Nedir bu sosyal etki değerlendirmesi? Sosyal etki değerlendirme raporu ile bir bölgede yapılacak olan kentsel dönüşümün orada yaşayan insanların hayatına nasıl etki edeceği hesaplanacak, planlanacak. Mahalle kültürünü böyle koruyacağız. Kentsel dönüşüm süreçlerini hızlandıracağız. İstanbul deprem dışındaki diğer doğal afetlere de çok hazırlıksız. Yağmurların şehre nasıl etki ettiğini görüyoruz. Bunu sadece küresel ısınmanın getirdiği iklim değişikliğine bağlamak doğru değil. Bunun bir nedeni de İstanbul’daki betonlaşma. Doğal rüzgâr koridorundaki yapılaşmalarla, İstanbul’un rüzgâr akımını değiştiriyoruz. Rüzgâr akımının değişmesi demek ısının artması ve yağmur mevsiminin değişmesi, şiddetinin artması demektir. İstanbul’da dere ıslah yöntemlerini değiştireceğiz. Derenin toprakla bağını kesip, beton bir kanalet içine aldığınız zaman artık o dere olmaktan çıkıyor. İstanbul aynı zamanda bir nehir kenti olacak. |
‘Kanal İstanbul için Erdoğan’ı ikna edeceğiz’
Kanal İstanbul ne olacak?
Kanal İstanbul’u yapamayacaklar. Yapmak için para lazım. Böyle bir bütçeyle yapılma imkânı yok. Kanal İstanbul doğru bir proje değil. Doğayı bozuyorsunuz. Doğaya müdahale ediyorsunuz. Etrafında çok büyük bir yerleşim öngörüyorsunuz. Bunlar İstanbul yaşamını felç edecek. Kanal İstanbul merkezi yönetimin projesi. Biz Sayın Erdoğan’ı Kanal İstanbul konusunda ikna edeceğiz. Bu proje yanlış.
İlk neyi değiştireceksiniz?
İstanbul su kenti olacak. İstanbul tarihsel olarak hep su sıkıntısı çekmiş ama öte yandan da suyun insan yaşamında çok önemli olduğu bir şehirdir. İstanbul dünya kenti diyoruz ama bu konuda eksiklikleri var. İstanbul bir kültür merkezi olacak. Kültürel altyapısı güçlü olacak. Sosyal belediyeciliği daha ileri bir aşamaya taşıyacağız.
Bunu nasıl yapacaksınız?
Eskiden sadece hizmet belediyeciliği anlayışı vardı. Yani belediye yol yapar, çöpleri toplar, ulaşımı sağlar, içme suyunu evimize getirir... Zamanla hizmet belediyeciliği sosyal belediyeciliğe evrildi. Sosyal belediyecilik, insanların insan olmaktan kaynaklanan haklarını ona iade eden, teslim eden belediyeciliktir. Sosyal yardımlar, insanların insan olmaktan kaynaklanan, yaşamlarını sürdürebilmek için gerekli olan gelirin belediyeler ya da merkezi hükümet tarafından ona verilmesidir. Bu anlayışı getireceğiz. Bununla da yetinmeyeceğiz, sosyal belediyeciliği daha iyi bir aşamaya taşıyacağız. İnsanlarımızı kendi işinin sahibi yapacağız. Türkiye’de 15-29 yaş arasında 18 milyon genç insan var. 4.9 milyon genç ne okula gidiyor ne bir yerde çalışıyor ne de eğitim sonrası bir yerde staj yapıyor. Kayıp... Bu 5 milyon gencin 1 milyonu İstanbul’da. Bu insanlarımızı okul çağındaysa okula göndereceğiz. Burs vereceğiz, evinden alıp okula götüreceğiz. Liseyi, üniversiteyi bitirecek. Okul bitince bu insanlarımızı iş sahibi yapacağız. Herkes kendi işinin sahibi olacak. Üreten İstanbul, güçlü Türkiye’yi yaratacağız.