‘Erdoğan’a verilecek her oy tek adam yönetimine

Siyasetçiler, akademisyenler ve sivil toplum örgütü temsilcilerine ‘Neyi oyluyoruz’ diye sorduk.

Türey Köse

Başbakan Tayyip Erdoğan önce “fiili” ardından “anayasal” başkanlık sistemine geçiş için açık mesajlar verirken yurttaşlar sandıkta sadece cumhurbaşkanı seçmeyecek, bir anlamda “rejim değişikliği” önerisini de oylayacak. Seçimler hem iktidar hem de muhalefette siyasetin yeni aktörlerinin belirlenmesi, değişmesi için de ipuçları verecek.

Başbakan Erdoğan, vizyon belgesinde yeni anayasa konusunda mesajları verirken daha sonraki konuşmalarında, “Gelişmiş ülkelerin genelinde başkanlık sisteminin olması anlamlıdır. Görüyorum ki milletim başkanlık sistemini bu seçimle beraber benimseyecek, konuşmaya başlayacak. Çünkü ‘Ben cumhurbaşkanını seçiyorum. Madem cumhurbaşkanını seçiyorum, niye başkan seçmeyeyim’diyecek. Ondan sonra başkanı seçecek” diye net bir yol haritası ortaya koydu. Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, anayasal çerçevede bir cumhurbaşkanlığı yönünde mesajlar verdi. HDP adayı Selahattin Demirtaş da anayasal çerçevede bir cumhurbaşkanlığı ve “daha fazla demokrasi” vurgulu konuşmalar yaptı.

‘Rejim oylaması’

Bazı siyasetçiler, akademisyenler ve sivil toplum örgütü temsilcilerine “10 Ağustos’ta aslında neyi oyluyoruz” diye sorduk. Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk “Türkiye, ‘ayrışmayı’ mı ‘bütünleşmeyi’ mi; ‘demokrasiye doğru gidişi’ mi, yoksa ‘yargının bağımsız olmayacağı, giderek otoriterleşen bir rejimi’ mi oylayacak. Bu ikisi arasında bir karar verecek Türkiye” yanıtı verdi. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Erdoğan’a verilecek her oy, anayasal düzenin tek adam yönetimine doğru dayatmacı bir değişikliğin kapısını; diğer adaylara verilecek oy ise anayasal düzeni, parlamenter rejim ekseninde demokratikleşme kapısını açmaya katkı sağlar” dedi. Kaboğlu, Erdoğan’ın söylemiyle ilgili 6 “yanlış”ı da şöyle özetledi:

1 - “Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, demokratik ilerlemedir”: Bu görüşü dillendirenler, acaba demokratik devletlerin çoğunda, cumhurbaşkanının parlamento tarafından seçildiğini veya monarşilerde olduğu gibi tevarüs (kalıtım) yoluyla göreve gelindiğini bilmiyor mu? Halkın seçimini demokrasinin ölçüsü olarak görenler, yüzde 10 baraja karşı çıkmıyor.

2 - “Gelişmiş ülkelerde başkanlık, yarı başkanlık sistemi var”: ABD ve Fransa dışında hangileri? Zira, Avrupa’nın en güçlü demokrasileri, parlamenter rejime sahip cumhuriyet veya monarşiler…

3 - “Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilince, rejimin niteliği değişir; parlamenterizm, yarı başkanlığa dönüşür”: Oysa, halk tarafından seçildiği (Bulgaristan’dan Avustura’ya) birçok Avrupa devleti, yarı başkanlıktan çok parlamenter yönetim uyguluyor. Fransa’ya gelince; cumhurbaşkanının konumunu belirleyen iki anayasal yetki öne çıkar: Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmek ve parlamentoyu feshetmek. Bizde ise TBMM’yi fesihte sadece “bağlı yetki”si bulunan cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu’na ancak olağandışı durumlarda istisna olarak başkanlık edebilir.

4 - “Devlet başkanlığı, siyasal makamdır”: ABD için doğru. Eğer 2003’te Bush yerine Clinton veya Obama başkan olsaydı, Irak’a muhtemelen saldırılmayacaktı. Buna karşılık, eğer 1982 Anayasası başkanlık rejimini kurmuş olsaydı, Erdoğan’a sıra gelmeden Özal, muhtemelen orduyu Ortadoğu bataklığına sürmüş olacaktı. Buna karşılık anayasamızda bu yetki TBMM’ye ait olup cumhurbaşkanı “Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir”.

5 - “Cumhurbaşkanı tarafsız bir makam değil”: Anayasa gereği, cumhurbaşkanının varsa partisi ile ilişkisi kesilir ve TBMM üyeliği sona erer. “Cumhurbaşkanı, devlet değil, milletten yana taraf tutar” görüşü, tam bir halk avcılığı...

6 - “AKP dışında biri cumhurbaşkanı seçilirse, çatışma olur”: Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini kullanması, “anayasal fren ve denge düzeneği” işlevini yerine getirdiği anlamına gelir. Dolayısıyla, İhsanoğlu veya Demirtaş’ın seçilmesi, “fren ve denge düzeneği”nin yeniden kurulması umudunu da yeşertebilir. Erdoğan ise denge ve denetim düzeneği yerine, konumunu başkanlık rejimine geçiş için kullanacağını şimdiden beyan ediyor. Oysa anayasa, böyle bir girişime kapalı… Dahası, devlet kurumlarında uyum kaygısı taşıyan bir lider, toplumu ayrıştıran çatışmacı söylemi sürekli hale getirir mi?

‘Diktatörlük hayali’ oylaması

CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen, “Cumhurbaşkanı sorumsuzdur, sorumsuz olan bir cumhurbaşkanının yetkileri de olmaz. Bu nedenle cumhurbaşkanı seçiminin rejimi etkilememesi gerekir, ama bizde biraz farklı bir durum var. Erdoğan, cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetmek istiyor” dedi. Türmen sözlerini şöyle sürdürdü:

Bunu hem fiilen yapmak istiyor hem de hukuken başkanlık seçimine geçeceğim, diyor. Erdoğan’ın istediği başkanlık sistemi de değildir, çünkü başkanlık sisteminin temelinde yasama ve yürütme birbirine karışmaz. AKP’lilerin önerilerinde Obama’nın hayal edemeyeceği kadar büyük yetkileri var. Seçime götürebilir, bütün yüksek atamaları yapar filan. Bu başkanlık değil, Latin Amerika diktatörlük rejimidir. Pazar günü Erdoğan’ın bu diktatörlük hayali, rejim değişikliği olup olmayacağı da oylanacak. Türkiye’de zaten bir rejim krizi var; demokratik rejim yok, seçilmiş otoriterlik modeli bugün. Erdoğan’ın seçilmesi durumunda mevcut rejim ikrizi derinleşecek. Der Spiegel başlık atmış , ‘Erdoğan devleti’ diyor, altında da ‘Türkiye özgür kalacak mı’ diye soruyor. Oylanacak olan tam da bu. Ekmeleddin Bey parlamenter sistemin adayıdır, parlamenter rejimin korunması yönünde bir adaydır. Demirtaş’ın söyledikleri de bugünkü rejim içinde, fakat parlamenter rejimin daha çağdaşlaşması, modernleşmesi, özgürlükçü olması için neler yapılması gerektiğini açıklıyor.”

‘Eski, yeni statüko ve demokratik alternatif’ oylaması

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerinden, akil insanlar arasında yer alan Prof. Dr. Mithat Sancar, “Başbakan kazanırsa başkanlık hedefini hemen ve kolayca gerçekleşeceğini söylemek biraz abartılı bir değerlendirme olur” dedi. Sancar, şu değerlendirmeleri yaptı:

“Oylanan Türkiye’de siyasetin hem içerik hem de tarz olarak nasıl yapılacağına dair seçeneklerdir. İhsanoğlu eski statününün mahçup bir savunucusu durumundadır, Erdoğan yeni statükoyu demagojik bir biçimde pazarlamaya çalışıyor, Demirtaş demokratik çoğulcu alternatifin canlanışını, umudunu temsil etmektedir. Erdoğan kazanırsa kendi iktidarlarında oluşturdukları yeni statükonun bir siyasi başarısı olacaktır. cumhurbaşkanı olması halinde güvenoyu almış olacaktır. Muhtemelen henüz ürkek gündeme getirdiği başta başkanlık olmak üzere bazı konuları daha rahat gündeme getirecektir. İhsanoğlu kazanırsa, eski statükonun şartlara uyarlanmış daha mahçup bir versiyonu siyasi itibar kazanacaktır. Demirtaş kazanarsa, Türkiye’de siyasetin bu iki seçeneğe mahkûm olmadığını gösterecektir. Ben oyumu Demirtaş’a vereceğim. Sempati oyları yüzde 30’larda görünüyor, ama yaz aylarında Kürt coğrafyasında mevsimlik işçi konusu var, çok sayıda genç kıyı şeridinde hizmet sektöründe çalışıyor. Oy kullanamayacak çok seçmen olabilir.”

Sancar, seçimin 2. tura kalması durumunda Kürt seçmenin Erdoğan’a yöneleceği beklentisiyle ilgili soruya, “Geleneksel BDP-HDP tabanının daha muhafazakâr olduğunu biliyoruz. Karşılarında İhsanoğlu gibi MHP ve CHP’nin aday gösterdiği bir isim varken oraya oy gitmesi ihtimali yüksek değil. Eğer ikinci tura kalırsa, sandığa gidecek Kürt oyları ağırlıklı olarak Erdoğan’a kayar. Boykot da ciddi bir seçenektir” yanıtını verdi. Sancar, Erdoğan sonrası AKP içinde karışıklık beklentisini gerçekçi bulmuyor, “ 1. turda seçilemezse parti içinde rahatsızlıklar biraz daha artabilir, ama risk almazlar. Önümüzdeki genel seçimlerden önce açık ve doğrudan bir hesaplaşma bana göre ortaya çıkmaz” diyor.

‘Erdoğan’a açık kart’ oylaması

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Galip Yalman, “Erdoğan’a oy vermek, bugüne kadarki yönetimden memnun olmak ve devam etmesinden yana olmak anlamına geldiği gibi, anayasal çerçevede bir rejim değişikliği için Erdoğan’a açık kart vermek anlamına da gelecektir” dedi. Yalman, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sözlü ve fiziki şiddet kullanmak da dahil, kendi kişisel ve zümresel tercihlerini topluma dayatan bir iktidar zihniyeti ile 12 yıl iktidarını sürdüren Erdoğan’ın parlamenter bir rejimden başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçiş için cesaretlenerek 2015 seçimlerinde bu doğrultuda bir anayasa değişikliği için gerekli çoğunluğu sağlamak için girişimlerde bulunmasına da yol açabilecektir. Bu süreçte, mevcut anayasal yetkilerini de kendince yorumlayarak fiili bir başkanlık rejimi oluşturma teşebbüslerinden geri durmayacağına, bu yolla rejim değişikliği taleplerine toplumsal meşruiyet sağlamak için zemin oluşturmaya çalışacağına da kuşku yoktur.

İhsanoğlu’na oy vermek mevcut iktidar düzeninin devam etmesi ve yeni cumhurbaşkanının bugüne kadar olduğu gibi anayasa ile belirlenmiş yetkilerini kullanmakla birlikte, sorumluluk taşımayan konumunu sürdürmesi anlamına gelecektir. İhsanoğlu’na verilecek oylarla cumhurbaşkanlığı için yapılacak seçimlerin ikinci tura kalması sağlanabilirse, Erdoğan’ın giderek belirginleşen ve yukarıda özetlenen eğilimlerinin bir miktar dizginlenmesi sağlanabilir. İyimser bir yorumla İhsanoğlu’nun seçimi kazanmasının olası bir sonucu, AKP’nin ilk iktidar döneminde Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı sırasında olduğu gibi, belirli yasal düzenlemelerin, anayasanın cumhurbaşkanına verdiği yetkiler çerçevesinde denetiminin sağlanarak iktidarın sorumsuzca kendi tercihlerini topluma dayatan bir zihniyetle yönetmesinin frenlenmesi olabilir.

Demirtaş’a verilecek oylar HDP’nin Türkiye partisi olma iddiasının inandırıcılık kazanmasına yardımcı olacağı gibi seçimlerin ikinci tura kalmasına da etki yapabilir. Ancak, Demirtaş’ın Türkiye’nin liberal ve sol eğilimli seçmenlerinin desteğini kazanmaya yönelik söylemlerinin yanı sıra Erdoğan’a yönelik olarak yaptığı eleştirilerin ağırlık noktası ve dikkat çekici yönü, kendisinin Erdoğan’dan farklı olarak içinden geldiği geleneğe bağlı kaldığını vurgulamaya özen göstermesidir. Bu vurgulama ile Türkiye partisi olma iddiasının ne kadar bağdaştırılabileceği ise tartışmaya açıktır ve seçimlerde Demirtaş’ın alacağı oy oranı ne olursa olsun tartışılmaya devam edecektir.”

Yalman, “Verilecek oylar, toplumsal sınıflar arasındaki güç dengesini emek lehine değiştirecek herhangi bir sonuç vermeyecek olsa da Türkiye’de Erdoğan’ın şahsında giderek cisimleşen bir otoriter rejimin güçlenerek devam etmesini kabul etmek ya da buna güçlü bir şekilde karşı çıkmak anlamına geleceği için önem kazanmaktadır” görüşünü dile getirdi.

‘Yaşam biçimi’ oylaması

Kadın Adayları Destekleme Derneği (KADER) cumhurbaşkanı adayları Ekmeleddin İhsanoğlu ve Selehattin Demirtaş’la toplantılar yaparak beklentilerini dile getirdi. KADER Başkanı Gönül Karahanoğlu, Başbakan Erdoğan’a da çağrı yaptıklarını, ancak yanıt alamadıklarını bildirdi. Karahanoğlu, “Cumhurbaşkanı gerek kullandığı dil, gerekse davranış biçimi açısından toplumsal cinsiyet ayrımına ve eşitsizliğine, her türlü ayrımcılığa karşı çıkan, insan hak ve özgürlükleri ile doğaya saygıyı temel alan, çevre koruma bilincine sahip, her türlü fanatizme, yobazlığa, ırkçılığa, militarizme, nefret söylemine, toplumsal yozlaşmaya, şiddete ve savaşa karşı çıkan toplumun en üst düzey ‘rol model’ sıfatını üstlenmelidir. Özel yaşamından başlayarak kamu çalışmalarına kadar toplumsal cinsiyet eşitliği açısından topluma örnek davranışlar sergilemelidir” dedi. Karahanoğlu, kadınlara şu çağrıyı yaptı:

“Uygulamalara bakın. Başbakan’ın ve diğer adayların bazı uygulamaları var, sözleri var. Başbakan’ın konuşmalarında parlak gibi görünüyor rakamlar; ama kadın konusunda neredeydik nereye geldik, iyi değerlendirilmeli. Kadın cinayetleri arttı, aileye vurgu yapılıyor. Aile korunacak diye kadın için cehennem olsa da bu kurum kalsın diye bir yaklaşım içinde değiliz. Kadınlara eşit birey olarak yaklaşılmalı. Tabii ki fıtrat farklılığı var, ama hak eşitliği bazında kadın ve erkeklerin eşit bireyler olduğu bir toplum istiyoruz. Aile dediğimiz kurum tamam güzel bir şeydir, ama bu kurumun içerisindeki iş bölümünün nasıl olduğu önemlidir, devlet dayatması da olmaz. Kadın seçmenlerin kendilerine ilişkin olarak varsa kazançlarını ve kayıplarını çok dikkatli değerlendirerek karar vermeleri lazım. Bir yaşam biçimi de oylanacak.”

‘Mezhepçilik, bölücülük’ oylaması

Alevi Bektaşi Federasyonu “Mezhepçi ve bölücü Erdoğan’a oy yok. ‘Kemal Kılıçdaroğlu Alevi, Selahattin Demirtaş, Zaza, Ekmeleddin İhsanoğlu yerli değil, ben ise Sünniyim’ diyen bir zihniyetten bu ülkeye fayda gelmez! Erdoğan’a Alevilerden bir tek oy bile yok!” açıklaması yaptı. Federasyon başkanı Fevzi Gümüş, “Sandıkta tek adam yönetimi, diktatörlük anlayışıyla demokrasiden yana olan anlayış oylanacak. Erdoğan mezhepçi, ırkçı, ötekileştirici söylem ve yaklaşımıyla daha da otoriter bir yönetim oluşturmak için toplumu bölerek, parçalayarak destek bulmaya çalışıyor. Seçim mezhepçilik ve bölücülük oylaması anlamına da geliyor” görüşünü dile getirdi.