Erdoğan, Türkiye'yi sarsan ses kayıtlarını kabul etti
Başbakan Erdoğan'ın talimatlarının 'yargıyı etkilemeye teşebbüs' olduğunu belirten hukukçular 'ülkenin tiranlığa döndüğünü ve bu gidişata karşı ses çıkarılması gerektiğini' söyledi.
Alican Uludağ/CumhuriyetBaşbakan Tayyip Erdoğan’ın internete düşen ses kaydında Aydın Doğan’ın İstanbul’da süren bir davasında ağır ceza alması için Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e talimat verdiği ve davaya bakan hâkimin “Alevi” olduğuna ilişkin konuşması yargı dünyasını ayağa kaldırdı. Hukukçular, Başbakan Erdoğan’ın talimatlarının “yargıyı etkilemeye teşebbüs” olduğu konusunda görüş birliğine vardı. Bu konuşmadan Başbakan’ın yargıya müdahale etmek istediğinin ortaya çıktığını dile getiren Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, “Dolayısıyla yasalama, yürütme ve yargının birbirinden ayrı olması gerektiğine dair demokratik zorunluluğu Sayın Başbakan tarafından içselleştirilmediğini görüyoruz” dedi. Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkan Yardımcısı Bülent Yücetürk, ülkenin tiranlığa dönüştürüldüğünü belirtirken, Başbakan’ın anayasayı ihlal suçu işlediğini vurguladı. İzmir Baro Başkanı Ercan Demir de tüm yargıyı bu gidişata dur demek için ses çıkarmaya davet etti.
Başbakan'dan bu kez de yargıya müdahale: Hakim Alevi
Önce 'montaj' dedi, ardından ses kaydını doğruladı
Erdoğan'ın itirafı Twitter'ı salladı!
Cumhuriyet’in konuştuğu hukukçular, Erdoğan’ın yargıya ilişkin son konuşmasına şu tepkiyi verdi:
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu: Adalet Bakanı’nın görevi, yargı teşkilatının ihtiyaç duyduğu idari ve maddi altyapıyı sağlamaktan ibarettir. Savcılıkların ve mahkemelerin, nasıl karar vereceklerine, adli işlemlerine karışmak ve bunları Başbakan’a rapor etmek değildir. Dolayısıyla ile sayın Başbakan, herhangi bir şirketler grubunun yöneticisinin, gayri meşru faaliyet içerisinde olduğuna dair bir duyum sahibi ise bu duyumu ve delillerini ilgili savcılığa aktarır ve soruşturma başlatılmasını talep eder. Başlamış bir soruşturmanın veya devam eden bir yargılamanın gidişatına müdahale etmeye kalkışamaz. Ben hangi yolla elde edildiğini bilmediğimiz kasetler üzerinden hukuki bir değerlendirme yapmayı doğru görmüyorum. Ancak Başbakan’ın, bu kasetlerle ilgili açıklamasını yargıya müdahale etmek istediğine dair, bir kabul beyanı olarak görüyorum. Dolayısıyla yasalama, yürütme ve yargının birbirinden ayrı olması gerektiğine dair demokratik zorunluluğun sayın Başbakan tarafından içselleştirilmediği, kabul edilmediği bundan rahatsızlık duyulduğunu üzülerek bir kez daha görmüş oluyoruz. (Hâkimin Alevi olduğu vurgusu) Eğer bu içerik doğruysa son derece mezhepçi ve ayrımcılık içeren bir politikanın güdüldüğü bir kez daha anlaşılır. Siyasi iktidar, her türlü ayrımcılık söyleminden ve davranışından kendini uzak tutmak zorundadır.
İzmir Barosu Başkanı Ercan Demir: İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu üyelerine Balyoz davasında “avukatların savunma yapmasına imkân verin, savunma hakkını kısıtlamayın” dedikleri için adil yargıyı etkilemeye teşebbüsten dava açıldı. Savcı, son celsede ceza istedi. Şimdi Başbakan’ın bu son görüşmeleri ile bu kayıtları yayınlanmadan önce yargıya ilişkin, “yargıya söyledik gereken yapılacak” şeklinde itirafları yargıya talimatı kanıtlamış durumda. Tüm bu durumda Başbakan Erdoğan hakkında tek bir soruşturma açılmamış olması anlamlıdır. Biz İzmir Barosu olarak gereken yapılacak sözüyle ilgili Başbakan Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunmuştuk. Bu konuyla ilgili tüm baroların suç duyurusunda bulunması gerekiyor. Sadece baroların değil tüm yargı mensuplarının bu gidişata dur diyecek bir ses çıkarmaları lazım.
YARSAV Başkan Yardımcısı Bülent Yücetürk: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 138. maddesinde hiçbir organ, makam merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, emredici hükmü karşısında, sayın Başbakan’ın devam eden bir dava ile ilgili Adalet Bakanı ile görüşmesi yargıya müdahaledir, bundan da ötesi anayasayı ihlalidir. Aynı konuşma içeriğine göre Başbakan’ın Adalet Bakanı ile görevli hâkimin mezhebi üzerinden yaptıkları konuşma çirkin bir konuşma olmakla birlikte aynı zamanda halkı kin ve düşmanlığa tahriktir. Sayın Başbakan’ın bugünlerde yargıdaki bir paralel yapıdan bahsederek bundan şikâyetçi olması, ortaya çıkan durum karşısında samimi olmadığını göstermiştir. Avukatlıktan mesleğe kabul edilen bir kısmının parti üyesi ve yöneticisi olan hâkim ve savcılar vasıtasıyla yargı içerisinde kendi paralel yapısını da oluşturduğu anlaşılmaktadır. 17 Aralık’tan sonra zaten ülkede askıya alınan hukuk devletinin; kadrolaşma ve müdahalelerle tamamen kendi güdümlerine aldıkları yargıyı , muhaliflere karşı kullandıkları bir güç haline dönüştürmüşlerdir. Sıradan bir tiranlığa dönüştürülen güzel ülkemizin 90 yıllık Cumhuriyet kazanımlarının yok edilmesine seyirci kalınmayacağını herkes tarafından bilinmesi gerekir.
HKP’den suç duyurusu
Halkın Kurtuluşu Partisi (HKP), internette yayımlanan ses kaydında Aydın Doğan hakkında açılan davaya ilişkin konuşmalar yapan ve beraat kararı veren hâkimin “Alevi” olduğunu söyleyen Başbakan Tayyip Erdoğan ile dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin hakkında suç duyurusunda bulundu. HKP adına avukat Doğan Erkan tarafından Ankara Başsavcılığı’na verilen suç duyurusu dilekçesinde, Başbakan Erdoğan ile Sadullah Ergin, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak”, “kişisel verileri hukuka aykırı şekilde kaydetmek”, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” ve “anayasayı ihlal” ile suçlandı. Dilekçede, “Şüpheliler açıkça, yargıyı ele geçirerek, müdahale ederek, ele geçiremediklerini ise fişleyerek, mezhebini aşağılayarak, hukuk devleti niteliğini yok etmişlerdir, kendi siyasi ve ekonomik çıkarları uğruna. Yargı, emir ve talimat verdikleri, adam transfer ettikleri, bir organize organik ast kuruluştur onlar için. Bir bütün olarak, iktidar olanaklarıyla cebren anayasal düzenin ortadan kaldırılması, ilga edilmesi muhtevasındadır anlatılan eylemler” değerlendirmesi yapıldı.
Erdoğan ve Ergin’in tutuklanması istenilen dilekçede, “Hukukçuluk kimlik ve vicdanına sahip hiçbir savcı-hâkim, anayasayı fiilen yok sayan ve belli oranda yok etmiş bu eylemlere artık sessiz kalmamalıdır. Aksi takdirde laik, sosyal bir hukuk devletinden değil, tüm erklerin tekelde toplandığı, anayasa ve hukuk dışı bir diktatörlükten bahsedilebilir ancak...” denildi.