Erdoğan, Ayşe Tuba Arslan'ı unuttu: "En önemli hususun şiddeti gerçekleştirmeden durdurmak olduğunu biliyoruz"
4. Ulusal Eylem Planı toplantısında konuşan AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, "En önemli hususun şiddeti gerçekleştirmeden durdurmak ve yaygınlaşmasını engellemek olduğunu biliyoruz" dedi. Erdoğan'ın bu sözleri, 23 kez şikayette bulunmasına rağmen öldürülen Ayşe Tuba Arslan'ı akıllara getirdi.
Miray ÖzbilekAKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Sözleşmesi'nin yürürlükten kaldırıldığı gün 4. Ulusal Eylem Planı toplantısında konuştu. "Bizim kadına yönelik şiddetle mücadelemiz İstanbul Sözleşmesi ile başlamadığı gibi bu sözleşmeden çekilmeyle de bitecek değil" diyen Erdoğan, "En önemli hususun şiddeti gerçekleştirmeden durdurmak ve yaygınlaşmasını engellemek olduğunu biliyoruz" ifadelerini kullandı.
Erdoğan'ın bu sözleri, 23 suç duyurusuna rağmen öldürülen Ayşe Tuba Arslan'ı yeniden akıllara getirdi.
Ayşe Tuba Arslan, 23 kez şikayet ettiği Yalçın Özalpay isimli erkek tarafından öldürülmüş, Arslan'ı satırla öldüren ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Yalçın Özalpay için savcı, 'haksız tahrik' indirimi uygulamıştı.
'KONUŞMA SAMİMİ DEĞİL'
Erdoğan'ın açıklamalarını değerlendiren Avukat Yelda Koçak, “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin resmi olarak uygulamaya geçildiği bugün, şiddetle mücadele eylem planını açıklamak zorunda olması, sözleşmeden çekilme konusundaki ısrarlarının ne kadar haksız olduklarını bir kez daha gösteriyor. Bu hukuksuzluğu, bu kadın düşmanı adımı örtbas etmek amacıyla bugün yapılan konuşmanın samimi olmadığını belirtmek isterim. Konuşmada ısrarla vurgu yapılan ‘önleyici ve koruyucu’ önlemler tam da İstanbul Sözleşmesinin devletlere yüklediği 4 temel görevin ilk ikisidir. Bugün İstanbul Sözleşmesinden haksız hukuksuz çıkışı örtbas ederken yaptıkları açıklamada bile İstanbul Sözleşmesine sığınıyorlar. Samimi olmadıkları, konuşmada da vurgu yapılan ‘ısrarlı takip’ suçu konusunda yaptıkları ile de ortadadır. Daha birkaç gün önce açıklanan 4. Yargı Paketi’nde ilk başta yer alan ısrarlı takibin suç olarak tanımlanmasını Adalet Komisyonuna gelmeden çıkarmalarından da bellidir” dedi.
YARGI PAKETİNE SOKMADIKLARI ‘ISRARLI TAKİBİ’ EYLEM PLANINDA DİLE GETİRİYORLAR
“Madem bu kadar önemsiyorsunuz, şu günlerde Meclis Genel Kurulu’nda olan 4. Yargı Paketi’nde neden ısrarlı takip yok diye sormak gerekir” diyen Koçak, “Ancak bu tarz soruları sormayı da, bir beklenti içerisinde olmayı da manasız buluyorum. Çünkü konuşmada bizzat söylendiği gibi ‘kadına yönelik şiddetle mücadelede dün nasıl mücadele ettiysek bugün de yarın da öyle mücadele edeceğiz’ sözü her şeyi açıklar mahiyette. Meclis Genel Kurulu’nda olan yargı paketine bile sokmadıkları ısrarlı takibi eylem planında dile getiriyorlar. Yine kadına yönelik şiddetle mücadeleyi de salgınla mücadele gibi görüp onunla nasıl mücadele ettiysek öyle mücadele edeceğiz deniyor. Salgınla nasıl mücadele edilmediği, halkın neler yaşadığı hepimizin malumu. Bu eylem planı da diğer 3 eylem planı gibi sözde kalan ve daha çok kadının, LGBTİ+ların ölümüne, çocukların istismarına engel olmayan bir eylem planı olacaktır. Bir kez daha söyleyeyim İstanbul Sözleşmesi’nden çekinilen bir ortamda tüm eylem planları sözdedir” diye konuştu.
'TEK ADAMIN KARARIYLA, BİR GECE YARISI...'
Türkiye’nin Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine de değinen Koçak, “İstanbul Sözleşmesi gibi kadına yönelik şiddetle mücadelede devletlere pozitif yükümlülükler yükleyen ve bugün dünya sözleşmesi olma yolunda olan bir sözleşmeden, tek adamın bir gece yarısı Anayasa'ya aykırı bir şekilde aldığı karar ile çekilmesi, ülkemiz adına büyük bir utanç ve kayıptır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı yok hükmündedir ve geçtiğimiz günlerde Danıştay'ın 3 hakimi tarafından verilen yürütmenin durdurulması talebinin reddi kararı da bu hukuksuzluğu değiştirmeyecektir. Yürütmeyi durdurmaya ret kararı vererek hukuku altüst eden 3 hakimin kararı da Anayasa'ya tamamen aykırı olup, TBMM’nin temel görevi olan yasama görevini gasp etmeye onay vermektir. Bu gasp girişimine hukuken kılıf bulmak ilk günlerde de söylediğimiz gibi bir rejim sorunudur” dedi.
'O SÖZLEŞME KENDİLİĞİNDEN YAZILMADI'
"Kadınlar, LGBTİ+lar, çocuklar, yaşlılar, engelliler, göçmen ve mülteciler için hayati önemde olan temel insan haklarını düzenleyen bir sözleşmeden Anayasa'ya rağmen çekilme kararı alınması, bu insanları şiddetle mücadelede yalnız bırakmaktır" diyen Koçak, "Biz bunu kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz. O sözleşme kendiliğinden yazılmadı, o sözleşmenin yazımında Nahide Opuz ve annesinin kanı, tüm dünya kadınlarının eşitlik özgürlük, şiddetsiz bir dünya mücadelesi etkili olmuştur. Bu mücadele bugün de her zamankinden daha kızgın bir şekilde devam etmektedir. Bizler öldürülürken, işkence görürken, şiddetin her türlüsüne maruz kalırken, bununla mücadele için oluşturulmuş sözleşmeden çekilmeyi kabul etmemizi kimse beklemesin. O sözleşmenin tekrar yürürlüğe gireceği güne kadar sözleşmenin tüm maddelerini uygulatmak için elimizden geleni yapacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın" ifadelerini kullandı.
NE OLMUŞTU?
Eskişehir'de yaşayan Ayşe Tuba Arslan 23 kez şikayette bulunduğu Yalçın Özalpay tarafından 11 Ekim 2019 tarihinde bıçaklı saldırıya uğramış, 24 Kasım'da da tedavi görürken yaşamını yitirmişti.
Arslan'ın ölümüne ilişkin Eskişehir 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada, Özalpay ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmıştı.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi'nin önüne gelen dosyada, savcı olayda canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürmenin söz konusu olmadığını ve sanık hakkında haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiği yönünde mütalaa vermişti.