Erdem Gül'den tarihe geçecek savunma: Gazetecilik adliye binasından çıkarılmalı

Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Erdem Gül, MİT Tırları davasına girmeden önce medya mensuplarına savunmasını dağıttı. Erdem Gül, savunmasında, "Gazetecilik adliye binasından çıkarılmalı, haber kovaladığı alana göndermelidir" dedi. İşte Erdem Gül'ün tarihe geçecek savunması:

cumhuriyet.com.tr

"Ülkemizin dünyanınn seçkin bir üyesi olduğunu anlatmak için işleyen bir demokrasiye en fazla kanıt gösterdiğimiz kurumların başında, parlemento, seçimler, bağımsız ve tarafsız yargı ile basın özgürlüğü gelir. Siyasi liderlerimiz de dünya ve Avrupa vitrinine çıkmak istediklerinde bu kurumların altını hep çizmişlerdir. Bu kapsamda ülkemizin en önemli değerlerinin başında yine ülkedeki farklı fikir, görüş ve yaklaşımların sesi konumundaki, anayasal olarak da güvence altına alınmış, basın hürriyeti gelmektedir.

Türkiye’de,  dönem dönem çok ciddi müdahaleler ve çok büyük tartışmalar yaşansa da ülkenin canlılığını ve çok sesliliğini yansıtan  basın,  artık kendi geleneğini yaratan tarihi bir geçmişi arkasında taşımaktadır. Özgür düşünce, özgür haber alma hakkı batının bir değeri olarak ortaya çıkmasına karşın basın, bizde de artık köklü bir tarihe sahiptir.

‘Hürdür, sansür edilemez’ ifadesiyle anayasal güvence altında olan basının Türkiye’deki siyasal iktidar değişimlerinden doğrudan etkilenmeden halkın doğru haber alma hakkını kendi yayın çizgisi çerçevesinde olağan bir şekilde sürdürmesi beklenir. Hükümet değişimleri ve onların farklı icraatlarının bir ülkedeki özgür basının, yayın çizgisinde ciddi bir etkilenme yaratması akla bile gelmez. Tıpkı, tarafsız ve bağımsız yargı gibi. Tüm dünyada da bu böyledir.

Ancak bizde durum biraz daha farklı. Bizde basın öteden beri Türkiye’nin siyasal, sosyal tüm çalkantılarından birebir etkilenerek varlığını sürdürmektedir. Aslında basının doğrudan okuruyla ve halkla etkileşim içinde kendi yayınını südürmesi beklenir. Ama çoğunlukla bu böyle olmaz. Siyasal iktidar başta olmak üzere güç odaklarının sürekli merceği altında yaşamaya mecbur bir haldedir.  

“Basın ülkenin aynasıdır” denilir. Ülkemizi yansıtan ayna olan basınımız içinde bulunduğumuzu dönemde yine hassas ve kritik bir süreçten geçiyor.

Bugün bizim ülkemiz de batıda olduğu gibi büyük saldırı ve katliam girişimleriyle çok ciddi bir can güvenliği tehdidiyle karşı karşıya. Ancak batıda basın, girilen bu yeni durumdan etkilenmeden özgürce kendi yayın çizgisini sürdürürken ülkemizde gazetecilere yönelik hakları gerilecetici yeni yasal düzenleme ve adımlar ilk akla gelen önlemler olarak karşımıza çıkıyor. Oysa batıda basının elindeki hakları alan ya da gazetecileri doğrudan cezai yaptırımlarla karşı karşıya getirecek tek bir olay v e örnek bile sözkonusu değil.

Tersine tüm ülkeyi ve toplumu hedef  alan girişimlerde yapılması gereken özgür tartışma ortamı ve çok sesli basının önünü daha fazla açmaktır.

Hukukçu gözüyle bakmanının farklılığı bir yana hakkımızdaki suçlamalar akıl alır gibi değil.Ortada biri ağırlaştırılmış, biri normal iki kez müebbet ve üstüne otuz yıl daha hapis yatmamızı isteyen suçlamalarla karşı karşıyayız. Bu suçlamaların tamamına delil olarak yazı ve haberler gösteriliyor. Anayasa Mahkemesi’nin hakkımızda verdiği hak ihlali kararında bu tartışmaya ihtiyaç kalmayacak açıklıkta ortaya konulmuş durumda. O nedenle durum daha tedirgin edici hale geliyor. Çünkü aynı zamanda bir gazetecinin doğrudan mesleği olan gazetecilik faaliyeti bu suçlamalarla yargılanıp mahkum edilmek isteniyor.

Hiçbir meslek ya da toplumsal grup ve kesim gibi gazeteciler de yargılanmaktan ve cezadan muaf değildir elbette. Suç varsa ceza da olacaktır ve eşitlik ilkesi çerçevesinde bu herkes için geçerlidir. Ancak gazeteciye asli işi olan yazdığı haber ve yazıdan açılan bir dava, doğrudan gazetecilik faaliyetini yargılamak anlamına gelecektir. Evrensel nhukuka göre dünyada herkesin ve her ülkenin ceza yasalarında suç kabul ettiği eylemleri işleyen, insan öldüren, işkence yapan, savaş kışkırtıcılığı, hırsızlık yapan yani bilumum insana ait ne tür suç varsa bunu işleyen gazeteci de yargılanacaktır. Buna zaten kimsenin itirazı yok.

Ancak yazdığı haber ve yazı nedeniyle gazeteciyi yargılamaya gelince biraz düşünmek gerekir. Yalnızca adalet dağıtmakla görevli yargı kurumu değil  bütün ülke olarak düşünmek zorundayız.

Birincisi haber ve yazıyı yargılamış oluyoruz ki suçlamalar karşılığı istenen cezaların ağırlığı üzerinde durmadan söylüyorum, karşı karşıya olduğumuz doğrudan niyetlerimizin okunarak iddianame haline getirilmesidir. İddianamede tam anlamıyla bizim yerimize düşünülmüş ve b izim beynimize girilerek niyetimiz okunup suçlama olarak karşımıza konulmuş durumda. Haber ve yazılarla aslında cebir ve şiddetle hükümeti devirmeye teşebbüs etmişiz ve devletin gizli bilgilerini temin edip yayınlamışız. Hem de casusluk maksadıyla Niyetin içinde bir niyet daha. Yani niyetimizin okunması yetmemiş, maksadımız da iddianameye yazılarak bir niyet okuma daha gerçekleştirilmiş.

Öncelikle uygarlığın ulaştığı bu çağda yazı ve haberi suç kabul eden bakış açısını anlayışla karşılamak birkaç çağ geri gitmek demektir.

Biz bu iddianamenin şüphelisi, suçlusu değiliz. Ama gazeteciyiz. Gazeteciden suçlu çıkarma mantığının bu mahkemeden döneceğine inanıyorum. Bu davada sanık olmayı yalnızca basın öve ifad eözgürlüğünü savunmak için kabul etmiş sayıyıorum kendimi. Mahkemenin bir mahkumiyet kararı vermeyeceğine inanıyorum. Gazeteci kendi işini yaptığı için suçlu kabul edilemez.

Bizim iki gazeteci olarak bu kadar ağır cezalarla yargılanmamız aslında üklemizdeki basın için de ağır bir yaptırımdır. Bu dava bu nedenle kişisel olmanın sınırlarını aşmıştır. Artık gazeteciler bazı haberler için sırf bu dava sürdükçe haber yazmaya yazı kaleme almaya cesaret edemeyecektir. Bunun basın dilindeki anlamı koyu bir oto sansürdür. Ve halkın haber alma ve bilgilenme hakkının gaspıdır."

Benim kişisel olarak suçlandığım haberim ayrıca bir adli soruşturma dosyasındaki kriminal rapordur. Ben bu raporu haber yaptığım için bu kadar ağır suçlamalarla karşınızdayım. Bu iddianame o kadar ciddiyetsiz ki savcılık 4 aylık dava açma süresini kaçırdığı için 15 ekim tarihli gazetenin bana ait olmayan manşetini de  şahsıma atfederek delil diye karşınıza iddiname olarak koyabilmiytir. Bu savcılığın işlerini ne kadar ciddiyetle yaptığının göstergesidir.

Son olarak sıfatında bağımsız ve tarafsız nitelikleri bulunan iki kurum var. Biri yargı biri de basın.Biz şimdi bağımsız ve tarafsız ve de özgür basının temsilcileri olarak bağımsız ve tarafsız  yargının karşısındayız. Bağımsız ve tarafsız yargıdan basın özgürlüğü adına suçlamaları düşürerek bizi beraat ettirmesini talep ediyorum. Gazetecilik adliye binasından çıkarılmalı, yargı,adliyeye düşürülmek istenen basını adliyeden çıkarıp haber kovaladığı kendi mekanlarına göndermelidir.