Ercan Kesal'dan 'Aslında...'

Ercan Kesal ile sanat, edebiyat ve sinema üzerine yapılan söyleşilerin yer aldığı “Aslında...”, her yönüyle sanat ve sinema kültürüyle dolu.

Hasan Akarsu

‘Sinemanın atına bindim, kırbacım edebiyat’
 
Doğuş Sarpkaya, kendisiyle yapılan söyleşileri bir araya getirme düşüncesinin “diyaloğun gücüne olan inancın ürünü olarak ortaya çıktığını” belirtiyor Alında... ile ilgili. Ercan Kesal, “Her şey politiktir” diyerek bireyin toplumdan soyutlanamayacağını daha işin başında vurgular ve yapıtlarının geçmişiyle bir hesaplaşma olduğunu söyler. Sulara yazmayan bir yazardır. Gerçeğin yeniden kurulduğunu, yol göstericisinin ise sezgileri olduğunu açıklar. Romantiktir ve “gerçeğin ruhuna dönmeyi” önemserken temiz, arınmış bir dil kullanır.

Yazar, sorulara verdiği yanıtlarında örnek aldığı, etkilendiği yazarların sözlerini aktarır. Bergman’ın “Sanatçı da asalak gibi çocukluğundan beslenir” sözünü anımsatır. Kendini tanıyan bir bozkır çocuğu olarak sonsuzluk, hiçlik duygusu taşır. Kasabanın, insan ruhunu tanımanın ideal yeri olduğunu belirtir. Film ödüllerinin ve seçici kurullarının öznelliğini vurgular.

İyi bir insan olma çabası içindedir. İnsanın eskiyi daha kolay anımsarken yeniyi daha çabuk unuttuğunu savunur. Sinema alanında yetkinleşmek için Kurusawa, Bergman, Banuel vb yönetmenleri okur. Acımasızca her şeyin satılığa çıkarıldığı bir Türkiye gerçeğinden söz eder. Gezi olaylarının şaşırtıcı ve ezberleri bozan bir süreç olduğunu belirtir. Sanatın insanı değiştirdiğini, tüketici sistemin ise bizi insanlıktan çıkardığını, yabancılaşmaktan kurtulmak gerektiğini, yaşadıklarından hareketle açıklar. İstanbul’a olan iç göçün önemine değinirken göç edenlerin Anadolu’yla bağlarını koparmadıklarını belirtir. Ataşehir’de “O kutulardan birine yerleşiyorum ben de” diyerek kentteki betonlaşmayı kınar. Sorunun insan olmakla çözüleceğini, kimlik üzerinden ayrıştırmaların çözüm olamayacağını söyler.
 
EDEBİYAT-SİNEMA ÜZERİNE...

Kesal, edebiyat ile şiirin sinemayla ilişkisini açıklarken şiirin metinlerdeki etkisini önemser. Sinema için ise “Sinema unutmayı bozan bir sanattır ve bu yüzden etkili ve önemlidir” der. Endüstrileşmemiş yerlerin türkülerini, bozkırın etkisini, tüm sanatları, Marx’ı anımsatarak “yaşama sanatına bir katkı olarak” değerlendirir. Anamalcı ilişkilerin tüm değerleri alt üst ettiğini, TOKİ’ye, AVM’lere kilitlenmenin, sıradanlaşmanın getirdiği çöküntüleri anımsatır. “Güçlü yerellik aslında evrenselliktir” görüşünü savunur. Çok sevdiği film yönetmeni Tarkovski gibi insanın dünyaya hizmet etmekle yükümlü olduğunu belirtir. Aynı zamanda bir doktor olarak da sağlığın müşterileştirilmesine karşı çıkar. “Yazar ağırlığıyla ortalıkta görünmekten hoşlanmıyorum” diyecek kadar da alçakgönüllüdür aynı zamanda.
Oyunculuğun insanı terbiye ettiğini söyler.

Peri Gazozu kitabındaki otuz bir öyküde, insanlara bir şeyleri anlatmak yerine göstermeyi benimsediğini açıklar. Çocukluğu insanın altın çağı olarak değerlendirirken her şeyi yaparak öğrendiğini, sinema setinin ise çok gerçekçi bir yer olduğunu belirtir. Bir zamanlar Anadolu’da filminin çekiminde Keskin kasabasında yaşadıklarını anlatırken bürokratların sınırsız iktidar isteklerini anımsatır. Nasipse Adayız romanının çıkış noktasını açıklarken seçimlerde çevrilen oyunlara tanıklık ettiğini vurgular. Kesal’a göre, bir filmi izledikten, bir kitabı okuduktan sonra değişiyorsanız, film ve kitap görevini yapmış demektir. Güçlü edebiyatın gerçeğin anlaşılmasına yeni kapılar açtığını belirtir. Edebiyat ve sinema farkını anlatır. “Sinemanın atına bindim, kırbacım edebiyat” der. Ercan Kesal, toplum olarak kötülüğü öğrettiğimizi, her şeyi parayla ölçtüğümüzü söylerken, okumanın ve yazmanın bu kirlenmeyi önleyeceğini savunur. Türkiye’nin ve dünyanın bir yangın içinde olduğunu bilir. Türkçeye tutkundur, dil sevgisiyle doludur. “Sanat, ölüme çare arayışıdır… bu toprakların gömülü ruhunu çıkartmaktan başka yolumuz yok” derken sanata çok önem verdiğini vurgular. Kendisiyle yapılan otuz beş söyleşinin Aslında… adıyla bir kitapta toplanmasının yazınımız için bir kazanç olduğunu belirtmeliyiz. 

 
Aslında... / Ercan Kesal / İletişim Yayınları / 316 s.