'En temel hak, hayat hakkıdır'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, ''O zaman şunu demeleri lazım, 'Evet getirilen değişiklikleri destekliyoruz ama yetersizdir, bizim şu taleplerimiz var.' Bunu demek yerine kan dökmeye, insan öldürmeye, eylem koymaya devam ediyorlar. En temel hak, hayat hakkıdır. Siz bunu ortadan kaldırdıktan sonra hangi hak lazım olacak ölüye...'' dedi.

cumhuriyet.com.tr

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, çeşitli konulara ilişkin soruları yanıtladı. Terör örgütü PKK'nin ''eylemsizlik'' kararını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine Çiçek, terör örgütlerinin bir amaç değil, bir politikanın aracı olduğunu söyledi. Çiçek, ''Terör örgütü niye kurulur ve varlıklarını nasıl sürdürür. Terör örgütü bir ülkeyi istikrarsızlaştırmak, ayrıştırmak, kalkınmasını engellemek için kurulur. Bu örgütler bu maksatları kim temin etmek istiyorsa onun enstrümanıdır'' diye konuştu.

''Dış destek olmadan bir terör örgütünün varlığını uzun süre sürdürmesi mümkün değildir. Bölücü terör örgütünün 30 yıllık geçmişi var. Bu değirmenin suyu nereden geliyor. Bunlara bu eğitim kim veriyor? Bunu verenler nerelerin adamı, nerelerin vatandaşı...'' diyen Çiçek, şunları kaydetti: ''Türkiye terör gerçeğinin tüm yönleriyle son 1-1,5 yıldır daha iyi görmeye başladı. Daha önce biz terör meselesini birinci olarak güvenlik, ikinci olarak hükümet meselesi olarak gördük. Devlet politikası olarak görmedik, hükümetlerle ilinti kurduk. 'Şu hükümet gelirse biter, diğeri gelirse artar.' Bu sorun Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin, yani devletin sorunudur. Bütün hükümetler çaba sarfetmiştir. İç politikada bir siyasi partimizin lideri, 'Hükümet giderse, AK Parti giderse terör biter' diyor. Ben de sordum 'Kandil Dağı ile bir irtibatın mı var, orası bakımdan hatırlı bir zevat mısın?' Böyle bir mantık hatası yapılıyor.''

'Teröre bakış açımızda bir şaşılık var'

Milli Güvenlik Kurulu'nun birinci gündem maddesinin terör olduğunu, terörle mücadelede ortak noktaların çoğalması gerektiğine işaret eden Çiçek, alınacak tedbirler konusunda da bir paralellik sağlanmasının önemini vurguladı. Çiçek, şöyle devam etti: ''Polisimiz, askerimiz her şeyi yaptı, yapıyor. Bu kısmi başarı kazandırdı. Terör, Türkiye'nin gündeminden ikinci, üçüncü plana düşmedi. Güvenlik güçlerimiz, Silahlı Kuvvetlerimiz sonuçta bize şunu söyledi: Biz üzerimize düşeni yapıyoruz. Bu işin ekonomik, sosyal, kültürel dış politika boyutu da var. Terörle mücadele yanında bu tedbirler de alınmalıdır.
Örgütün istismar ettiği bir takım konuları onun elinden almanız lazım. Bununla ilgili düzenleme yaptığınızda, demokrasiyi öne çıkardığınızda 'Türkiye bölünüyor, bunlar terör örgütüne yardım ediyor, yataklık ediyor suçlaması' yapılıyor. Karalama kampanyası aldığınız tedbiri etkisiz hale getiriyor. Teröre bakış açımızda bir şaşılık var.''

Terör örgütünün ''Türkiye'de yeteri kadar hak ve özgürlük olmadığını'' ileri sürerek, bunu istismar ettiğini ifade eden Başbakan Yardımcısı Çiçek, anayasa değişikliğinin bu hak ve özgürlükleri genişlettiğini, vatandaşların daha özgür, haklarını daha rahat kullanan düzenlemeler getirdiğini belirtti. Çiçek, şunları söyledi: ''Bunu herkes istiyordu. Örgüt ve onun siyasi uzantıları biz buna 'hayır' diyoruz diyor. Neden 'hayır' diyorsunuz. Bunun için mücadele etmiyor muydun? Demokrasiden yana talepleri olanlar bu talepleri karşılığında eylem koymaktan, silaha sarılmaktan vazgeçecekler. O zaman şunu demeleri lazım 'Evet getirilen değişiklikleri (Anayasa'da) destekliyoruz ama yetersizdir, bizim şu taleplerimiz var'. Bunu demek yerine kan dökmeye, insan öldürmeye, eylem koymaya devam ediyorlar. Demokrasi, hak ve özgürlük ama öbür taraftan da insanları öldürüyorsunuz.... En temel hak, hayat hakkıdır. Siz bunu ortadan kaldırdıktan sonra hangi hak lazım olacak ölüye...''

Terör örgütünün eylemlerinden en çok adına savunma yaptığı kesimin zarar gördüğünü ifade eden Çiçek, 'Terörün en fazla vurduğu kısım Güneydoğu Anadolu Bölgesi'dir. Güya 'Kürt vatandaşların hakkını koruyoruz' diyor. Hayır. Bunlar Kürt vatandaşların hakkını korumuyor. Kendilerine silah veren, akıl veren, mühimmat veren, eğitim veren, himaye sağlayan uluslararası güçlerin menfaatini koruyor. Onlar ne derse onu yapıyor. Piramidin yukarısına bakmak lazım'' dedi.
 

'Bunların ipleri başkalarının elinde'

Terör örgütünün tek başına stratejik karar alamayacağını, bunların iplerinin başkalarının elinde olduğunu kaydeden Çiçek, şöyle konuştu: ''Bunu iyi görmek yazım. Bunlar kim. Herhalde 26 yıldır vahşetle karşı karşıya kalan insanların bunun yanıtını çoktan vermiş olması gerekir. Halen bizim insanımız 'Kim bunlar?' diye soruyorsa yazıktır... Şimdi konu eylem yoluyla gündemde tutmaya devam ederken, konuyu terör eylemi olmaktan çıkarıp siyasallaştırmaya ve siyaset üzerinden bu defa da bu hedefleri gerçekleştirmeye işi götürmeye çalışıyor. Birleşmiş Milletler (BM) işi de konuyu siyasallaştırmadır. Bunun üzerinden Türkiye'de varmak istenen neyse onun gündemini oluşturmaktır. Onun için biz cevap verdikçe konu gündemde kalır. Bir kısım konuları, onları gündeme getirip cevap verdikçe adamların maksadı bunu propaganda malzemesi olarak kullanmak. Bu ve benzeri taleplerle konuyu uluslararası platforma taşımak suretiyle bir kısım ülkelerin bizim işlerimize bu yolla müdahalesini, bu yoldan Türkiye ilgili düşüncelerini, planların uygulanmasına çanak tutan laflar.''

AKP olarak, 2007 seçimlerine giderken yeni bir anayasa istediklerini, bu konunun seçim beyanlarında da yer aldığını hatırlatan Çiçek, 6 hukukçunun yeni sivil bir anayasa taslağı çalışması yaptığını kaydetti. Çeşitli kesimlerden görüşler geldikten sonra 2007 yılı sonuna doğru parlamentoya göndermek üzere bir takvim açıkladıklarını ifade eden Çiçek, bazı kesimlerin buna ''AK Parti'nin kendi anayasasını hazırladığını'' ileri sürerek karşı çıktıklarını, ''Anayasa'nın değişmesine karşıyız'' diyemediklerini, çünkü 28 yıldır bütün kesimlerin bu anayasanın değişmesi gerektiğini dile getirdiğini söyledi. Bu süreç devam ederken partileri hakkında 14 Mart 2008'de kapatma davası açıldığını hatırlatan Çiçek, bu süreçte anayasa değişikliği yapmanın zor olduğunu belirterek, ''Türkiye 2008 yılını bu dava nedeniyle kaybetti'' dedi.

''1 Eylül 2008'de taslağı doğru bulmayan, kendilerinin öne çıkarak işi götürmesinden rahatsız olan çevrelerin 'Siz yapmayın, Meclis Başkanı inisiyatifi alsın' dediğini'' ifade eden Çiçek, 1 Eylül 2008'de dönemin TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın Meclisteki 4 partiye yazı yazarak anayasa, içtüzük, siyasi partiler ve seçim mevzuatında değişiklik yapmak üzere oluşturulacak Uzlaşma Komisyonu'na her partiden 2 kişi istediğini kaydetti. AKP, MHP ve o zamanki DTP'nin komisyona üye verdiğini, CHP'nin ise buna olumlu yanıt vermediğini anlatan Çiçek, Uzlaşma Komisyonu'nda anamuhalefet partisi olmadığı için bunun hayata geçmediğini söyledi. Çiçek, şunları kaydetti: ''2009'a geldiğimizde yepyeni bir anayasa yapılmıyorsa kısmi bir değişikliğe ihtiyaç vardı. Dünyada en çok tartışılan anayasa, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'dır, 28 yıldır tartışıyoruz. Bugün siyasal, sosyal, ekonomik sorunların, tıkanıkların temelinde bu anayasa yatıyor. CHP'nin 1993'te Meclise verdiği metne bakın. MHP'nin metnine bakın... CHP 'Acilen bu anayasanın değişmesi lazım, Türkiye'de rejim bunalımı çıkar' diyor. MHP'nin metnine bakın, bunlara katılıyoruz. 'Gelin yepyeni bir anayasa yapalım mümkün değilse, kısmen değiştirelim' dedik. 411'le değişiklik yaptık başımıza gelmeyen kalmadı, partiye kapatma davası açıldı. Bu ülkede sorunlar o hale geldi ki Meclisin yetkisi by-pass edildi.''

Anayasada yapılan değişikliğin yeterli olmadığını, seçimlerden sonra uzlaşma olursa daha fazlasının da yapılabileceğini söyleyen Çiçek, bir soru üzerine, anayasa değişikliği olmadan Siyasi Partiler Yasası'nda (SPY) yapılacak değikliğin ''makyaj'' olacağını kaydetti. Çiçek, şöyle devam etti: ''Bizim anayasamızın SPY'den önce 68 ve 69. maddeleri var. Geri kalan göstermeliktir. Anayasa batılı anlamda siyaset hukukunun oluşmasına imkan vermiyor. Mesela parti kapatmalar... Bunu da geçiremedik, gerekli destek olmayınca düştü. Türkiye'nin en çok tenkit edildiği konudur. AİHM'in bu konudaki içtihadını Türkiye'deki parti kapatmalar oluşturmuştur. Olumsuzluklarımız, yanlışlıklarımız AİHM kararlarıyla içtihat oluşturdu. Dolayısıyla bir kısım hususlar doğrudan anayasa ile bağlantılı. Baraj konusu anayasa ilgili değil.''
 

'Aşk mektubu da yazarsınız tehdit mektubu da...'

Seçim barajının düşürülmesine ilişkin soru üzerine Çiçek, Türkiye'nin seçim kanunlarıyla neyi arzu ediyorsa, neyi hedefliyorsa bu kanunların ona hizmet edeceğini kaydetti. Çiçek, ''Yani seçim kanunları elinizdeki kalem gibidir. Bununla aşk mektubu da yazarsınız, tehdit mektubu da yazarsınız. Şiir de makale de yazarsınız. Siz neyi yazmak isterseniz ben ona uygun seçim kanunu yaparım. Eğer kasıt şu ise; seçim sonucunda toplumdaki herkes Mecliste olsun. Böyle bir düzenleme yapmak mümkün. İstikrarlı hükümet nasıl ortaya çıkar? İstikrara ihtiyaç var. Biz 337 ile bile memleketi idare etmekte ciddi zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz. 4,5,6 partili hükümetlerin olduğunu düşünün'' diye konuştu.

Türkiye'nin AB sürecinde yapması gerekenler olduğuna, bunları parçalı hükümetlerle yapmanın güçlüğüne işaret eden Çiçek, ''Bugün yüzde 10 baraja rağmen vatandaşın yüzde 85'i Mecliste temsil ediliyor. Bu yüzde 10 barajın kalkmasını genellikle küçük partiler istiyor. Öbürleri konjonktürel olarak ister. Biz bu lafın ne anlama geldiğini biliriz, sizin istemeyeceğinizi bildiği için ister... 'Baraj yüzde 7'ye düşsün' diyenler geçmişte düşmemesi için gayret göstermiştir'' görüşünü dile getirdi.

'Evet' çıkarsa...

Halk oylamasında ''Evet'' çıkması halinde Türkiye'nin demokrasi alanında çok önemli mesafe katedeceğini belirten Çiçek, ''Türkiye hala demokrasi açığı ve açlığı olan bir ülkedir. Tartıştığımız konulara bakın. İkide bir sivil alana olan müdahalelere bir bakın... Türkiye'de halan ciddi bir demokrasi açığı var'' dedi. Anayasa değişikliklerinin ''sivil tahakküm'' getireceğine ilişkin görüşler bulunduğunun hatırlatılması üzerine Çiçek, şöyle devam etti: ''Anayasa Mahkemesine bu iddiaların hepsi götürüldü. Değişikliklerin 25 maddesine itiraz yok. İtiraz, Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcıları Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısına yönelik. 367 kararı ile Anayasa'nın 10 ve 41. maddeleriyle ilgili kararı veren bugünkü Anayasa Mahkemesi iddiaları reddetti. Anayasa Mahkemesi, 'Hiçbiri doğru değil' dedi. Tam tersine 'Yargı bağımsızlığı güçleniyor, siyasetin etkisi azalıyor, çağdaş düzenlemelere uygun, yapılışında, teklifinde müzakeresinde aykırılık olmayan düzenlemedir' dedi. Anayasa Mahkemesi böyle bir karar vermişken spekülasyonlara devam ediyorsak Anayasa'nın 153. maddesi var. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organları ile gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Buna rağmen siyasi suçlamaya devam ediyorlar. Hukuken mesele bitmiştir...''
 

'Hayır' çıkarsa...

Halk oylamasında çıkacak bir ''Hayır''ın, ''Bugün herkesin şikayet ettiği durumun devam etsin'' anlamına geleceğini anlatan Çiçek, dünyanın hiçbir ülkesinde hakim ve savcı atamasının birinci gündem maddesini oluşturamayacağını, HSYK'nın bugünkü yapısının ''sürdürülemez'' olduğunu kaydetti. HSYK'da Adalet Bakanının yetkisinin bugünküne nazaran ortadan kalktığını, bunun Avrupa'daki yapıya uygun olduğunu söyleyen Çiçek, ''HSYK'nın bugünkü yapısı kriz üretmeye devam eder. İçinde kim olursa olsun'' diye konuştu. Anayasa Mahkemesinin yapısında gerçekleştirilen değişikliğin, mahkemenin bu konuda 2005 yılında hazırladığı taslağın uyarlaması olduğunu belirten Çiçek, değişikliğin tam istedikleri gibi olmadığını ifade ederek, ''(AK Parti'nin çoğunluğu var, kendi adamlarını seçer) suçlamalarına imkan vermemek için parlamentoya üye seçme hakkını vermedik. Parlamentonun hakkını yedik bu manada'' dedi.

Cemil Çiçek, halk oylamasında ''Hayır'' çıkması halinde bundan sonra yeni bir anayasa değişikliği yapmanın çok kolay olmayacağını vurguladı. ''Hayır'ın AK Parti için anlamı nedir? Erken seçime gidilir mi? '' sorusuna Çiçek, ''17 Temmuz 2011'de seçim yapılacak. Seçim lafını muhalefet gündeme getirdi. Seçimler zamanında yapılacak, en geç 17 Temmuz 2011. Halk oylaması sonuçlarına bağlı bir seçim değildir. Çünkü burada oylanacak olan parti değil, evet mi hayır mı? Beni, yani hükümet icraatları oylanacaksa o zaten geliyor. Onu hep beraber konuşacağız. Burada tercih edilen parti değil. Bu ve benzeri düzenlemeler devam etsin mi etmesin mi? Herkes memnun ise mesele yok... Hem şikayet edip hem de 'kabul etmiyorum' diyorsanız bugünkü hale razı olacaksınız demektir. Bu da iyi bir hal değildir'' yanıtını verdi.
 

'Demokrasilerde son sözü siyaset kurumu söyler'

Çiçek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresine ilişkin soru üzerine, demokrasilerde her şeyin konuşulabileceğini ama her şeyin bir konuşulma zamanı olduğu kanaatini taşıdığını söyledi. Çiçek, ''Bu tartışmanın bugünden yapılmasında şahsen fayda görmem. Burada çok fazla tartışılacak bir yan da yok. Çıkarılan yasaların uygulayıcı makamları var. 5 yıl diye düşünülüyorsa -çok kişi böyle düşünüyor- benim de kişisel kanaatim var ama ramazan gelmeden ramazan orucu tutmam. Şu an Türkiye'nin meselesi 5-7 yıl değil. Hiç durmadan tartışıyoruz. Diyelim ki günü geldiğinde 2012'de bu yasaları uygulayan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) 5 yıl olduğuna kani ise takvimi başlatacaktır. Siz isterseniz 7 yıldır deyin, takvimi başlatır. 2012'ye geldik aksine yasal düzenleme yapılmadığı sürece YSK 'Ben böyle düşünmüyorum 7 yıl olacak' dedi. Tamam mesele bitmiştir'' diye konuştu.
 

Yüksek Askeri Şura

Bir soru üzerine, görülmekte olan davalarla ilgili açıklama yapmayacağını kaydeden Çiçek, ''Yüksek Askeri Şura'da son yaşananlar bir kriz mi, olması gerekenler miydi?'' şeklindeki soruyu şöyle yanıtladı: ''Olması gereken, alışmamız gereken... Yadırgayanlar var. 'Hemen bir toplantı bugün bitsin'... Hükümet 'Falancaya niye olmaz' dedi. Bunlar olması gerekenler. Çünkü benim imzam varsa bunun siyasi ve hukuki sorumluluğu bana aittir, attığım her imzanın. Sorumlu olduğum bir konuda da 'olur' ya da 'olmaz' deme hakkım var. Yadırganan husus budur. Hükümet bazılarına 'olur' bazılarına 'olmaz' diyor. Sanki bu Türkiye'de ilk defa oluyormuş gibi... Çok sık olmadı ama geçmişte de oldu. Neticede hükümet kendi takdir hakkını bir başka şekilde kullanmıştır. Bu, demokrasilerde olması gerekendir. Demokrasilerde son sözü siyaset kurumu söyler, milleti o temsil ediyor. Olması gereken şeyler. Ben olayı gündeme geldiği günden beri bir kriz olarak kesinlikle görmedim. Bu olsa olsa çok uç bir yorum yaparsak, bunu bir sorun olarak gördüm, kriz olarak asla görmedim. Ortada bir sorun vardı, sorun da anayasa ve yasa çerçevesinde çözüme kavuşmuştur.''