En öne insan hakları konmalı
Filozof Prof. Kuçuradi, “Doğanın tahribinden kadın sorunlarına her konuda çözüm için öne insan haklarının konması gerekir” dedi. Madrid Autonomi Üniversitesi’nden Mertcan İpek, “İspanya’da sol”u yazdı.
Mustafa BalbayKüreselleşme cehaleti ve yolsuzluğu artırdı
Değişimi iyi anlatan sözlerden biri şudur: “Değişim rüzgârları esmeye başladığında, akıllı insanlar değirmen kurar, akıllı olmayanlar duvar örer.” Değişimin doğanın gözüyle anlatımı ise şöyledir: “Doğada en güçlü olan değil, değişime en iyi ayak uyduran hayatta kalır.” 1990’larda küreselleşme rüzgârları tüm dünyayı sardığında, sadece sermayenin küreselleşmesi egemen güçlerce benimsendi, bir bakıma dayatıldı. İlk dalga yükseldiğinde Francis Fukuyama’nın 1992’de kaleme aldığı, “Tarihin Sonu” başlıklı kitabı sürece damgasını vurmuştu. Küreselleşme her alana yansıyacak, artık başka bir düşünceye, başka bir düzen arayışına gerek kalmayacak! Daha o günlerde gerçekleri görüp uyaranlar oldu, ama dalga çok yükselmişti. O günlerden bugüne küreselleşmenin sonuçlarını tek sözcükle ifade etmek gerekirse şu oldu: Eşitsizlik! Thomas Pikety’nin yazdığı, İş Bankası Yayınları’ndan çıkan “21. Yüzyılda Kapital” kitabının yarıdan fazlası, eşitsizlik sorununa ayrılmış. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılması, beraberinde “Avrupa komünizmi” akımının çökmesi, Çin’i yöneten Komünist Partisi’nin küresel dalgaya karşı kendini koruyarak ayak uydurma siyaseti izlemesi, küreselleşmeye karşı alternatif, güçlü bir seçeneğin üretilmesini zorlaştırdı. Bu konuların tümünün ayrıntılarına, bu bölgeleri bilen insanların bilgisi ışığında ineceğiz. Bugünkü bölümde Felsefe Kurumu Başkanı, filozof Prof. İoanna Kuçuradi’yle ufuk turu yapacağız.
En öne insan hakları konmalı
Prof. İoanna Kuçuradi’ye, binyıllar süren tarım devrimi ve sonrasında sanayi devriminin ardında çağımıza ne ad verileceğini sorduk: “Çağımıza ben bir ad vermiyorum. Ama başkalarının “postmodern çağ” dedikleri çağın ana özelliği olan anlayışın; “anything goes/ne olsa olur” anlayışının gelip sınırlarına dayandığını görüyorum. Bu anlayışa göre her şey eşdeğerdir. Oysa değer ve değerlerle ilgili felsefi bilgimiz varsa, her şeyin eşdeğer olmadığını görmek zor değil. Çağımız ile eskiçağdan ortaçağa geçişteki dönem arasında birçok paralellik görüyorum. Bunun başında sinkretizm ‘her şeyi aynı çuvala koymak/eşdeğer saymak’ özelliği var.”
‘Özgürlüğü öğrenemedik’ Prof. Kuçuradi, küreselleşmenin sonuçlarını da şöyle özetliyor: “Küreselleşme derken, küreselleşmeye neyin küreselleştiğiyle birlikte bakmak uygun olur. Bugün ‘küreselleşme’den, yaygın şekilde, serbest pazarın küreselleşmesi ve bazı ‘moda’ların dünya düzeyinde yayılması anlaşılıyor. Bu da, dünya düzeyinde yoksulluğun ve cehaletin ortadan kalkması şöyle dursun, artmasına yol açıyor. Ama küreselleşen, insan hakları olsaydı, dünyamız bambaşka olurdu. İdeolojilerin öldüğü söyleniyor, evet. İnsan haklarına ilişkin de benzer iddialar var. Ama bunu söylerken ‘ideoloji’den ne anlıyor söyleyenler? İdeolojiler, genellikle, bir dünya görüşüne göre tasarlanan bir ‘düzen’in yaratılması, yaratılmışsa da sürmesi için, toplumsal / kamusal ilişkileri düzenlemeye ilişkin davranışları sürekli belirlemesi istenen siyasal davranış normları olarak karşımıza çıkıyor. Ne var ki bu aynı davranış normları farklı gerçeklilik koşullarında -farklı tarihsel durumlarda- farklı şeyler yapmayı gerektiriyor. Bunların ise her defasında bulunması gerekir. Yoksa kaş yapayım derken, göz çıkarmak mümkün. Bütün yapılan edilenlerin ve bu arada siyasal kararların da temelinde fikirler/anlayışlar var. İşte bu anlayışların ne olduğuna, etik ve insan hakları perspektifinden ne olduğuna bakmak uygun olur.”
Bu gidişe karşı çıkarken “hayır” demek yeterli mi? Prof. Kuçuradi, “Şiddetin arttığı, sömürünün ve yoksulluğun azaltılamadığı düzenlere ‘hayır’ demek şart” diyor: “Ama yetmiyor. ‘Hayır’ denenin yerine nelerin konması gerekiyor, bunu da bulup söylemek gerekir. Çünkü daha beter şeyler de konabiliyor. Bu ‘hayır’ demenin ‘niçin’ine baktığımızda, ben, açık bilgisine sahip olmak şartıyla insan haklarını koymak için diyorum. Çok ütopik şeyler söylediğimi düşünebilirsiniz. Ama mümkün. Ütopik, ancak imkânsız olandır.”
Prof. Kuçuradi, küreselleşmenin sadece sermayenin sınırsız özgürlüğü anlamına gelmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor: “Özgürlükçülük başımızın derdi oldu. Özgür olmak öğrenilecek bir şeydir. Ama insanların çoğu bunu öğrenmedikleri için, ‘özgür olmak’tan canlarının istediğini, akıllarına eseni yapmayı anlıyor. Böyle anlaşılan özgürlüğün eğitime verdiği zararları da görüyoruz. Ne var ki, insan hakları perspektifinden baktığınız zaman, artık işçi-patron görmezsiniz, toplumsal işbölümünde farklı işler yapan bu işbölümü düzgün organize edildiğinde hepsi gerekli olan işler yapan insanlar görüyorsunuz.”
Görüşlerine sonraki bölümlerde daha geniş yere vereceğimiz Prof. Bilsay Kuruç, neoliberal küreselleşmenin bugün yaşadığı sorunları aşmak için “sol” bir düşüncenin gelişmesine de izin vermemek için her şeyi yaptığına dikkat çekiyor, “Yaratıcı düşünce büyük ölçüde kayboldu. Küreselleşmeciler, eşitsizliğe bir çözüm bulunacaksa, düzenimiz bozulmadan bulunmalı diyor. Buna karşı çıkmak gerekir. Prof. Kuçuradi, “Yaratıcı düşüncenin ortaya çıkması için gerçek bir demokrasi ortamı gerekir. Demokrasinin gelinen noktada durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz” sorusuna yanıtı şöyle: “Benim “demokrasi”yle pek aram yok. Çektiklerimizin önemli bir kısmı, değer bilgisi olmayan insanların oylarından dolayı “demokrasi sayesinde” oluyor. İlk önce demokrasinin hangi konularda söz konusu olduğunu, hangi konularda söz konusu olmadığını bilmek gerek. Ayrıca demokrasi felsefi değer bilgisiyle donatılmış yurttaş gerektirir. O zaman demokratik kararlar önemlidir. Aksi takdirde, demokrasi, Platon’un deyişiyle ‘ohlokrasi’ye (sürünün egemenliğine) dönüşür. Türkiye olarak da, dünya olarak da, eğitimde önemli değişiklikler yapmamız gerekir; değer ve değerler bilgisiyle donatılmış insanların yetişebilmesini sağlaya bilecek bir eğitime ihtiyaç vardır.” Prof. Kuçuradi, solun sorunlara yanıt verebilmesi, doğanın tahribinden kadın sorunlarına kadar her türlü sorunun çözümü için en öne “insan haklarının konması gerekir. Buradaki başarı, tüm sorunlara çözüm getirecek” diyor.
‘İstediğini yaptırmanın en kolay yolu dindir’
Prof. Kuçuradi, Türkiye’de de uzun dönem tartışılan, “siyasal İslam”a ilişkin düşüncelerini şöyle aktardı: “İnsanlık tarihinde dinlerin siyasal amaçlar için kullanıldığını sık sık görüyoruz. İnsanlara bir istenileni yaptırmanın kolay bir yoludur bu. Dinlerin bir dogma yanı, bir de ahlak yanı var. Bu ahlak yanı, çoğunlukla kültürel değer yargılarından oluşuyor. Modern devlet öncesinde bu ahlakın sosyal işlevi vardı. Sizin sözünü ettiğiniz tartışma, sosyolojik perspektiften yapılan bir tartışmadır. Bir saptamadır ama sonuçları pek tartışılmıyor.”
YARIN: CHP: ‘DEVLETİN PARTİSİ’ GÖRÜNÜMÜNDEN ‘KORUYUCU PARTİ’YE!