En iyisi bu minik dev yapıtı tekrar okumak: ‘Dönüşüm’
Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş olarak bulmasının öyküsünü ilk kez ne zaman okumuş olabilirim?
Ataol BehramoğluGezici bir kumaş pazarlamacısı olan Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında kendini böceğe dönüşmüş olarak bulmasının öyküsünü ilk kez ne zaman okumuş olabilirim?
Yoksa şu son birkaç gündeki okuyuşum ilk okuyuşum mudur?
Doğrusu anımsayamıyorum.
Dava’yı, biraz zorlanarak da olsa Şato’yu okumuş olduğumdan kuşkum yok.
Onları okuyup da Dönüşüm’ü okumamış olabilir miyim? Bilmiyorum.
Bildiğim, Kafka’nın (1893 doğumlu olduğuna ve Dönüşümü 1912’de tamamladığına göre) bu 29 yaş ürününü Mahmure Kahraman’ın şu günlerde yayımlanan çevirisinden okurken, içimin zaman zaman burkulduğu, böcek olan insana mı yoksa insan olan böceğe mi üzüldüğümü ayırt edemeksizin derin bir keder duyduğumdur.
Giriş paragrafını okurken sanki Dostoyevski’nin bir kitabının girişini okuyormuşum hissine kapıldım.
Az sonra bu hissim geçti.
Fakat Kafka üstüne (kuşkusuz sonsuz genişlikte bir değerlendirme edebiyatında) onun Rus edebiyatıyla, örneğin Gogol’le yakınlığı konusuna pek çok kez değinilmiş olmalıdır.
Nitekim Dönüşüm’ün Gregor Samsa’sı ile Palto’nun bahtsız kahramanı Akaki Akakiyeviç arasındaki benzerlik yeterince açıktır.
Her iki anlatıdaki grotesk içeriğin kaynakları özellikle Alman edebiyatında daha ötelere, örneğin Hoffman’a uzanabilir.
Çok iyi bilmediğim bir konu olduğu için, gerek Gogol’ün, gerek Kafka’nın söz konusu yapıtlarının (örneğin Rabelais’nin Gargantua’sı, Swit’in Guliver’ı gibi) grotesk-gerçekçi diye adlandırılabilecek bir türün ürünleri arasında sayılabileceğini belirtmekle yetineyim.
Dönüşüm’de yine de tam olarak tanımlayamadığım, adlandıramadığım iç burkucu, farklı bir şey var...
Kahramanın yaşadıkları böcek olmadan bire bir başına gelse, öyküsü bu kadar hüzün verici olur muydu?
Sanmıyorum...
Böceğe dönüşen insanın derdini anlatma çırpınışlarında, insanın ve böceğin çaresizliği bir arada, çok daha keder verici bir sessiz çığlık etkisi yaratıyor...
Bir anda konuşma yetisini yitirmiş bir insanın işaretler ve seslerle çaresizliğini dile getirme çabası gibi ve ondan da daha kötüsü...
Böcek kaldırılmasını istemediği tablonun üzerine tırmanarak isteğini hissettirmeye çalışıyor.
Pencerenin kapatılmaması için buna benzer bir çabaya girişiyor.
Bir yandan da kulağı, salondaki seslerdedir.
Bunlar geçimleri, mutlulukları için çırpındığı anne babasının, kız kardeşlerinin sesleridir.
Böcek halinde bile, bu iki kız kardeşten birine verdiği sözü yerine getirmeyi, müziğe yetenekli bu kız kardeşe konservatuvar eğitimi sağlamaktan vazgeçmeyeceğini, bunu açıkladığında duygulanarak gözyaşlarına boğulacak genç kızın omuzlarına kadar yükselip onu “ne fular ne yaka taktığı boynundan öpmeyi “ hayal etmektedir...
Dönüşüm’ü gerçekliğin simgesel bir anlatımı olarak tanımlamak bence doğru olur, fakat eksik kalır.
Çünkü anlatıyı okurken insan olan Gregor Samsa’yı unutup böceğe odaklanıyorsunuz.
Yukarıda da değindiğim gibi acı ve üzüntü katlanıyor.
Bir süre sonra kimin için üzülüp acı duyduğunuzu unutuyor, karıştırıyorsunuz.
Belki yine tam olarak anlatamadım...
En iyisi bu minik dev yapıtı okumanız, ya da bir daha okumanızdır...