"En çok Zafer Çağlayan'ın saatini istiyorlar"

Senegal nere, Türkiye nere… Aradaki mesafe 5547 kilometre! Uçakla 7 saat, gemiyle tam 5 gün! Genç bir adam kalkıp dünyanın bir ucundan diğer ucuna niye gider? Mevzu hep aynı! Savaş, felaket, açlık ya da kuraklık... 30 yaşındaki Bekir’inki de o hesap!

Erk Acarer/Cumhuriyet

Akşamüstü sırt çantasıyla gelip, mallarını tezgâhına dizerek işe başlıyor. Uzun süre ayakta dikiliyor.  Zabıtadan korkuyor. Sokak tenhalaşınca toplanıp, kaldığı yere doğru yürüyor. Mecidiyeköy’den Yenikapı’ya yol, “onun uzun adımlarıyla” yaklaşık iki saat çekiyor. İki yıldır İstanbul’da hayata tutunmaya çalışıyor. Senegal’de bıraktığı yakınlarına da yardımcı oluyor. Kırık Türkçesiyle yaşadıklarını anlatmaya çalışıyor: “Önce çok zorlandım, ‘çabuk çabukta’ çalıştım.” “Çabuk çabuk” dediği inşaat işçiliği…

Ustabaşı, çalışanı sürekli “çabuk çabuk” diye uyardığı için Senegalliler arasında işin adı da bu şekilde
biliniyor. Adı Bekir…
Bir süredir kendi işini yapıyor. Singapur’dan, önce Senegal’e ardından da Türkiye’ye kilosu 60 dolara
getirtmeyi başardığı saatleri satıyor. “Gelirim iyi” diyor. “İyi” dediği geliri, Yenikapı’daki virane bir evin tek göz odasında 5. kişi olarak kalmasına ancak yetiyor. Yüzü çantada, iki yüzü tezgâhta olmak üzere yaklaşık üç yüz saati var Bekir’in. Fiyatları 15 ile 20 TL arasında.

Herkes o saati soruyor

Meclis’i, oradaki Bakan’ı, onun kolundaki saati gösterince, “Anladım, politik”
diye gülümsüyor. Rüşvet, yolsuzluk, Meclis… Doğrusu çok bilmiyor. Ama saatin pahalısından da iyi anlıyor.
Konu ille de “o meşhur” saate geliyor. Nedense “çok soruluyor” diyor. Ne bilsin, derin, sosyoloji soslu mevzuları. Ne bilsin bazılarının, gücün çakmasına bile taptığını! “O saat” için sipariş usulü çalışıyor.
“100 doları peşin veren bir hafta sonra koluna takar” diye bir not düşüyor. Türkiye’de bir deyim öğrenmiş, belli ki bunu da çok sevmiş! İki lafının başı; “Kafam rahat!” Bekir saat satıyor ama koluna ender saat takıyor. Müşteriye, “ A Aynısı bende de var” demek için! “Aslında saate çok ihtiyaç yok” diyor.
Doğru söze ne denir! Bekir, akşam olunca gidiyor, sabah olunca geliyor en nihayetinde!
Fiyatı ne olursa olsun bütün saatler aynı! Zaman geleceğe doğru akıyor, insanoğlu sonunda ölüyor. O, bunların farkında! Yatacak yeri var, karnını doyuruyor, ailesine para gönderebiliyor. “İstedikleri kadar para versinler, ben böyle iyiyim!” diyor. Yani satın alınabilecek bir fiyatı yok Bekir’in!
En büyük yorgunluğu yaz saati uygulaması... “Herkes 1, ben üç yüz saat geri aldım” diye hayıflanıyor. Ama “Tek dert de 300 saati geri almak olsun!”
Tezgâhında yeşil bir saat, bize on lira oluyor. Bütün saatler aynı, Bekir’in kafası rahat. Hayat herkese Bekir rahatlığı verse… Kolumuzda, onun tezgâhından bir saat. Hepsi aynı. Yalnız bunun ironik, tuhaf bir markası var: “The End”.