En büyük ‘Müze’ soygunu...
Berlin film festivali’nde en iyi senaryo ödülünü alan film vizyonda.
Sungu Çapan25 Aralık 1985’te soyguncular Meksika Ulusal Antropoloji Müzesi’ne girip İspanyol sömürgecilerden önceki Maya uygarlığına ait paha biçilmez değerdeki onlarca eseri çalmışlardı, ipucu filan bırakmaksızın. İşte Meksika tarihinin failleri uzun süre bulunamayan bu en büyük müze soygunundan yola çıkan yönetmen Alonso Ruizpalacios’la senarist Manuel Alcala’nın yanlarına ünlü Meksikalı oyuncu ve yapımcı Gael Garcia Bernal’ı da alarak çektikleri “Museo-Müze” adlı filmle katıldıkları son Berlin Festivali’nden en iyi senaryo ödülünü kazanarak dönmüşlerdi bilindiği gibi. Filmekimi bereketinden piyasaya düşen en görülesi filmlerden biri olarak kuşkusuz sinefillerin ilgisini çekmeye aday “Müze”yi geç de olsa Başka Sinema salonlarında gidip seyrettim tabii ki, öncelikle 2000’lerin başındaki o müthiş Innaritu filmi “Paramparça Aşklar Köpekler”den beri sevdiğim-tuttuğum ‘bücür’ aktör Gael Garcia Bernal başrolünü üstlendiği için. Çoğu ulu Tanrı Pakal’ın mezarında bulunmuş, Maya kültürünün altından yapılmış biblo gibi küçüklü-büyüklü tanrı heykellerini yılbaşı gecesinde alarmı olmayan müzeden çalanlarsa, veterinerlik eğitimlerini bile tamamlayamamış, 30’lu yaşlarındaki, hâlâ aileleriyle ‘ekmek elden su gölden’ yaşayan, günlerini Mexico City’nin Satelite banliyösünde sessiz sakin geçiren, iki gamsız-tasasız, dalgacı mahmut, müzmin öğrenci olan Juan’la (Gael Garcia Bernal) Benjamin (Leonardo Ortizgris). Reis konumundaki Juan’ın emirlerini hep babasının hastalığını bahane ederek gönülsüzce yerine getiren Benjamin’in ‘içerden’ anlatımıyla konusuna vakıf olduğumuz “Müze”de Interpol’ün de peşlerine düştüğü müze hırsızı kahramanlarımız çaldıkları çok değerli eserleri bir an önce satmaya uğraşıyorlar, Acapulco’da buluştukları bu işlerin ‘yabancı uzmanı’ Graves’in (Simon Russell Beale) kılavuzluğunda ama nafile..
Suç ve dram iç içe
İlk filmi “Gueros”la adını duyuran, Meksikalı genç yönetmen Alonso Ruizpalacios’un, Benjamin’in ‘içerden bakış açısı’yla ve eğlenceli bir ciddiyetle, Carlos Castaneda kitaplarından kimi alıntılara da başvurarak anlattığı, Antropoloji Müzesi’nin bir gecede resmen talan edildiği bu büyük müze soygunu hikâyesi, giderek hızını, temposunu yitirmesine, içerdiği mizahi gerilimin tekdüzeleşmesine rağmen sonuna dek ilgiyle izlenen bir suç-dram çeşitlemesi. Gael Garcia Bernal’in başını çektiği oyuncu kadrosunun çabaları, seksi dansöz Şehrazat’ın (Leticia Bredice) öne çıktığı göbek dansı çekimleri ve yer yer aile sıcaklığını duyumsatan sahneleriyle kısmen iz bırakan bu büyük soygun hikâyesi, Filmekimi’nde görmemiş sinemaseverlere salık verilebilir.
Yeni başlayanlar BohemIan Rhapsody: Bizce haftanın filmi nitelemesini “Climax”la paylaşan “Bohemian Rhapsody”, müziği ve dinamik sahne şovlarıyla, kurallara, klişelere, tabulara meydan okuyarak efsaneleşmiş, ünlü Queen grubunun genç yaşta ölmüş, unutulmaz solisti Freddie Mercury’yi odağına alan, nicedir beklenen, farklı bir biyografik film. Bryan Singer’ın yönettiği. Rami Malek’in Freddie Mercury’yi oynadığı, 135 dakikalık “Bohemian Rhapsody” yarın gösterime giriyor. Fındıkkıran ve Dört Diyar: Yıllardır Hollywood’u mesken tutmuş İsveçli Lasse Hallström’le Joe Johnston’un birlikte yönettikleri, “Fantastik - Aile” filmi olarak kategorize edilen, muhtemelen Çaykovski’den esinlenilmiş bu filmin oyuncuları Keira Knightley, Mackenzie Foy ve Matthew MacFadyen. Haftanın yerlileri Haftanın yerli filmlerinin başını ressam Umut Aral’ın yönetmenliğini üstlendiği “İyi Oyun” çekiyor. Kendisini oyun dünyasının içinde bulan bir gencin (Mert Yazıcıoğlu) hikâyesini aktaran “İyi Oyun”un öteki oyuncuları Afra Saraçoğlu’yla Yiğit Kirazcı. Mehmet Sağlam’ın yönettiği “Ecinni”de kardeşinin ansızın ortadan kaybolmasından sonra cinlerle iletişime geçmeye çalışan birinin hikâyesi anlatılıyor. Murat Dalkılıç, Melis Sezen, Serenay Aktaş üçlüsünün rol aldığı, yönetmen Ömer Can imzalı “Dünya Hali” ise bir romantik komedi denemesi. |