Emre Hüner, kişisel sergisini Arter’de açtı
Hollanda ve İstanbul’da yaşayan Emre Hüner, iki yıldır üzerinde çalıştığı kişisel sergisini Arter’de açtı.
Yazgülü AldoğanSabah kar atıştırmış, damlar bembeyaz. Oysa uzun zamandır ilk kez bir basın toplantısına davetliyim; Arter’de Emre Hüner’in “Elektroizolasyon: Bilinmeyen Parametre Kayıt Dışı” başlıklı kişisel sergisinin açılışına gideceğim ve hiçbir şey beni vazgeçiremez. Girişte bir türlü HES kodumu açamıyor olmam bile! Sanatçı çalışma serüvenini anlatıyor.
Anlaması kolay bir iş değil, “yarı kurgusal bir senaryo metni etrafında şekillenmiş yeni üretimlerden” oluşuyor. Emre Hüner bir senaryo yazmış ama senaryoyu işlevinden çıkarmış. Serginin bölümlerinden “Elektroizolasyon”, siyah beyaz, 5 saat 20 dakikalık bir ses kayıt film.
GRUP İSİMLERİ ŞİİRSEL
Sanatçı, dolaştığı yerlerde fotoğraf çekmiş, film çekmiş, metinler yazmış. Perşembe Pazarı civarındaki atölyesi, Karaköy, Arter’in olduğu Dolapdere, yaşadığı yer olan Kurtuluş’a gidip gelirken sesler, görüntüler, şehrin doğaçlamaya dayalı kesitleri var. Sergideki yerleştirmede iki yıl içinde topladığı makine parçaları, endüstriyel atıklar, plastik bidonlar, denizden çıkmış yırtık paletler, ayakkabı gibi materyallerin gruplaştığı yerleştirmelerde bu materyallerin kalıplarından dökülmüş seramik heykeller görüyoruz.
Sanatçı bunların yeniden üretim sürecinde bizzat çalışmış. Sırasında bir inşaat işçisi olmuş, sırasında bir atölyede demir dökümcü, kesmiş biçmiş, bir araya getirmiş, altına film döşemiş, üzerine hikâye yazmış, altından girmiş, üstünden çıkmış, kendi deyimleriyle “kurgusal anlatılar, yapıtlar ve ucubeler üretmiş!”
Ben yazsam kızarlar sanat eserine ucube dedi diye! “Serginin bütününde fabrika, laboratuvar, film seti ve yerleşke gibi kapalı mimari mekân düzenlemelerini alıntılayan formlar, steril ve bilimkurgusal bir yabancılaşmayı çağrıştırırken siyah beyaz film sekansları, mekâna yayılan ses öğeleri ve heykeller, müze binasının ve onu çevreleyen şehir dokusunun toprak altı fısıltılarını mekâna taşıyor.” Açıkçası bunu ben böyle anlatamam, onların anlattığı bu. Grupların isimleri çok şiirsel:
“Oksijensiz Hadise”, “Derinlik Keşifçileri”, “Tamamlanmamışların Psikosimetrisi” gibi. Serginin en son eseri ise Meliha Erem’in yazdığı “Hipernotlar’da 8 küçük öykü var. Sürreel öyküler, hayli karamsar. Hele son öykü “Zift”te içinde yaşadığımız sağlık sorunlarından tutun da çevre kirliliğine ve doğal kaynakların sorumsuzca tüketilmesine gönderme yapılırken yazarın bunlardan ne kadar etkilendiği de ortada.
MERAKLISI İÇİN ÖNEMLİ BİR SERGİ
Emre Hüner, Amsterdam ve İstanbul’da yaşayan, bütün eğitimini Batı’da almış, sergilerini de oralarda yapan bir sanatçı. Arada bir İstanbul’da da sergi açmış. Bu da onlardan biri. Emre Hüner, iki üç yıllık çalışması ve prodüksiyon aşamasında ciddi anlamda destek ve sponsor bulduğuna bakılırsa, meraklısı için hiç kuşkusuz çok önemli bir sergi hazırlamış.
Sanatçıyla sohbet ettim, böyle işler yapanların genelde olduğu gibi ukala ve uzaydan gelmiş gibi bir havası yoktu, senin benim gibiydi.
Sergiden yeterince heyecanlanmamış olmamı pandemi yüzünden sanattan uzak kaldık, ondan herhalde diye açıkladım kendime.
Dışarı çıktım, kar durmuş ama sıkı bir yağmur yağıyordu. Arter’in hemen yanındaki Plevneli Galeri’nin önünde Refik Anadol’un sergisini gezmek için kuyruk olmuş, bekleyenleri görünce sevindim. Haftanın en soğuk gününde, öğle vakti, sanki yardım dağıtılıyormuş gibi sergi için kuyrukta beklemek?
Hayat ve sanata ilgi devam ediyor diye sevindim. AKP kongresiyle ilgilenmek için koşa koşa ev-ofise döndüm! Salgın hastalığın kırmızıya boyadığı haritaya rağmen lebaleb dolu kongrenin kaotik görüntüleri de pek anlaşılır gibi değildi sonuç olarak!