Emperyalist proje; Kanal İstanbul

Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Hüseyin Özbek, Kanal İstanbul Projesi ile ilgili yaptığı açıklamada, Donanmamız yoksa ticaret yollarının güvenliğinin sağlanamayacağını belirtti. Araştırmacı gazeteci Arslan Bulut ise, 1950’li yıllarında bir Amerikan raporu olduğunu ve Kanal İstanbul olarak tanıtılan projenin Marmara’nın Çanakkale girişinden Saroz Körfezi’ne kısa bir kanal açılarak yapılacak iki kanallı bir projeden bahsetti.

Zeynep Çam

Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği’nin önceki gün Sarıyer’de düzenlediği “İstanbul Kanalı (1920) mi? - Kanal İstanbul (2020) mi?” konulu açık oturumda Türk Tairh Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Jeofizik Mühendisi Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Hüseyin Özbek ve Araştırmacı Gazeteci Arslan Bulut konuşmacı olarak katıldı. Başkanlığını Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği Baş Danışmanı Prof. Dr. Mustafa Ersen Erkal’ın yaptığı oturumda ‘Kanal İstanbul’ projesi adının doğrusunun ‘İstanbul Kanalı’ olduğu vurgusu yapıldı ve projenin geçmişten günümüze denk planlandığı anlatılarak tarihten örnekler verildi.

İlk konuşmacı olan Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu, Osmanlı’da 6 kez Karadeniz ile Marmara Denizi’ni birleştirilme çabasına girildiğinden söz etti. Halaçoğlu, “Sakarya Nehri’nin Adapazarı’na kadar olan kısmından, Sapanca Gölü’ne, oradan da İzmit Körfezi’ne ulaşan bir kanal düşünülmüştür. Osmanlı’nın projesi nde İstanbul'u küçük bir ada haline getirmek yerine stratejik olarak hem İstanbul’un hem de Trakya'nın askeri olarak korunması amaçlanmıştı" dedi. 

‘SAMSUN CEYHAN BORU HATTINI YAPSINLAR’

Kanal projesine alternatif bir önerisi olduğunu söyleyen Halaçoğlu, “Boğaz’daki kazaları önleyeceklerini söylüyorlar. Samsun Ceyhan boru hattını yapsınlar, daha ucuza mal olur. Eğer illaki kanal açılması gerekiyorsa ki bence ihtiyaç yok. Teknoloji gelişti boru hattı yaparsınız. Büyük tonajlı petrol taşıyan gemiler artık Boğaz’dan geçmez. Karadeniz’de yükünü boşaltır ve Akdeniz’de yüklenir ve istenen yere götürülür” diye konuştu.

Montrö’ye de değinen Halaçoğlu, “Montrö’ye göre savaş anında savaş gemilerinin geçişi Türkiye’nin kendi inisiyatifine bırakılmış. Ticari geminin ise belirli vergiler dışında ödeme yapması söz konusu değil. O yüzden ben bir gemi sahibi olarak tutup da para ödeyerek o kanaldan geçmem” ifadelerini kullandı.

‘TÜRKİYE HAFIZASINI KAYBETTİ’

Ardından sözü alan, Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Hüseyin Özbek, Türkiye’nin hafızasını unuttuğunun altını çizerek, “Ticaret bloğunuz ne kadar kapasiteli olursa olsun savaş gemileriniz, donanmamız yoksa ticaret yollarının güvenliğini sağlayamazsınız. Güvenliğinizi sağlayamazsanız ticari üstünlüğünüzü kaybedersiniz. Ticari üstünlük kaybı ekonomik üstünlük kaybına yol açar. Devlet alzheimer olursa, devlet hafızasını, milli bilincini, kurumsallığı kaybederse ne olur? Şekilde görüldüğü gibi bugünkü Türkiye olur. Devletin hafızasına başvurmadan ‘Kanal İstanbul yapacağım’ derseniz Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanlığına soyunursunuz ve ülkenizi felakete sürüklersiniz. Devletin alzheimer olduğu dönemde açılacak bu kanal sizi yutar. Bu iş belediye ile ihale paylaştırmaya da benzemez” ifadelerini kullandı.

‘İSTANBUL’UN DEVLET HALİNE GETİRİLMESİ’

Son konuşmayı yapan araştırmacı gazeteci Arslan Bulut ise “Prof. Dr. Mehmet Doğan Kantarcı 1950’li yıllarda bir Amerikan raporu olduğunu ve Kanal İstanbul olarak tanıtılan projenin Marmara’nın Çanakkale girişinden Saros Körfezi’ne kısa bir kanal açılarak yani iki kanal birden yapılarak farklı bir projenin geliştirildiğini anlatmıştı” dedi.