"El ele tutuşmalı, bir arada yaşamalıyız"
Cumhuriyet ilan edildiğinde 2 yaşında olan Prof. Dr. Nermin Abadan Unat,“Eğitim politikamız çok önemli. İnsanların kutuplaşan bir şekilde yetiştirilmesinden ürküyorum. ‘Dindar ve kindar nesil yetiştirmek istiyoruz’ diyorlar. Herkesi olduğu gibi kabul edip bir arada yaşamalıyız. Demokrasi, zaten buna ihtiyaç duyuyor. ” dedi.
SİBEL BAHÇETEPECumhuriyet ilan edildiğinde 2 yaşında olan, Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, 95 yaşında bir Cumhuriyet kadını. Yazar, çevirmen, hukukçu, sosyolog, siyaset bilimci ve iletişim bilimcisi... Hayatını Atatürk ilke ve inkılaplarına adamış, kadın hakları savunucusu, aydın bir bilim insanı. İlerlemiş yaşına karşın çalışmalarını sürdürüyor, yeni bir kitap üzerinde çalışıyor. İngilizce, Fransızca, Almanca, Macarca biliyor. Cumhuriyet’in 93. yılında, özellikle eğitim alanında yapılanlara dikkat çekerek, “Atatürk reformlarının içinde en büyük ve en önemli yeri olan laikliği sulandırdık, hafiflettik” diyor. Son yıllarda giderek artan beyin göçüne de vurgu yapıyor Prof. Unat: “Cumhuriyet ilan edildiğinde, Türkiye’deki kızlı-erkekli ve parasız eğitim konuşulurdu. Değil Türkiye’den yabancı ülkeye gitmek, yabancı ülkedekiler Türkiye’ye dönerdi. Şimdi beyin göçü çok fazla.”
‘14 yaşında geldi’
1921 yılında Viyana’da dünyaya gelen ve “Hocaların Hocası” olarak bilinen Prof. Nermin Abadan Unat’ın yaşamı bilim ile iç içe... 14 yaşındayken, tek kelime bilmeden Macaristan’dan trene binerek Türkiye’ye gelen Unat’ın burada başlayan hikâyesi, İzmir Kız Lisesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ardından 6 yıl Ulus Gazetesi ve Fulbright bursu ile ABD Minnesota Üniversitesi’nde lisans üstü eğitim ile devam etti. 1953 yılında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne ilk kadın asistan olarak atanan Unat, 1958’de doçent, 1966’da ise profesör oldu, Siyasal Davranış Kürsüsü4nü kurdu. Çeşitli üniversitelerde konuk profesör olarak bulunan Unat’ın çok sayıda kitabı var. Avrupa Konseyi Kadın Erkek Eşitlik Komisyonu’nda başkan yardımcılığı dahil çeşitli derneklerde de yöneticilik yapan Prof. Unat, 1978-1980 yılları arasında kontenjan senatörü olarak TBMM’ye girdi. Boğaziçi ve İstanbul Üniversitesi’nde Kadın Araştırmaları Merkezi’nde de dersler veren Prof. Nermin Abadan Unat ile Etiler’deki evinde bir araya geldik.
4 dil biliyor
Evinde günün büyük bölümünü çalışma odasında geçiren Prof. Unat, eşi rahmetli Yavuz Unat’ın kitabını tamamlayacağını anlatarak konuşmasına başlıyor. “Kitabın adı ‘Kırım’dan Gelen Aydın’ olacak. Derleme olacak, bunu bitirmeye çalışıyorum” diyen Unat, kitaplığındaki eserleri göstererek “Bu kitapların çoğunda benimle ilgili yazılanlar var” diyor. Sonra da beyaz mantolu, şapkalı çocukluk fotoğrafını gösteriyor ve ekliyor: “Babam, amcamla birlikte İzmir’de incir, üzüm, fındık ticareti yapan işadamı. Hamburg’da da büro da açmış. Annem ile Çekoslovakya’da bir kaplıca bölgesinde tanışıyor ve 2 yıl sonra Viyana’da evleniyorlar. Büyükkannemler Boşnak. Babamın yabancı bir hanımla evlendiğini bilmiyorlar, cesaret edip kendisi de söyleyememiş. Babam bir gün dedeme ve babaaanneme bir fotoğraf göstermiş. 6 yaşlarında bir kız çocuğu, beyaz manto var ve şapkalı. Babaannem bir bakmış ‘Bu gâvur çocuk kimin’ demiş. ‘Bu senin torunun’ demişler. ‘O zaman gelsin’ demiş. Babam apar topar bizi alıp İstanbul’a ilk o zaman getirmiş.
‘Hiç Türkçe bilmiyordum’
1927-1931 yılları arasında Teşvikiye Camisi’nin karşısındaki bir apartmanın en üst katına taşındıklarını ve İstanbul’la bu şekilde tanıştıklarını söyleyen Unat, annesinin kendisini okula göndermediğini, İsviçre’den özel öğretmen getirdiğini, evde dersler aldıklarını anlatıyor. Unat, “Her gün pencereden bakardım, okula giden çocukları gördükçü üzülürdüm. Türkçe de bilmediğim için çok arkadaşım yoktu.
İki arkadaşım vardı. Biri Muhtar Kent’in, diğeri de Zeynep Oral’ın annesi. Sonra, aniden babam öldü. Annem de Macaristan’da birinci eşinden benden 14 yaş büyük olan bir kızının yanına taşınma kararı aldı ve oraya gittik” diye konuşuyor. İstanbul’un ardından Budapeşte’ye taşındıklarını söyleyen Unat, burada yatılı bir okula yazdırılıyor. Almanca ve Fransızca bilen Unat, burada İngilizce ve Macarcada öğreniyor. Bir süre sonra annesi artık kızını tek başına okutamayacağını ve çalışması gerektiğini söylüyor.
Unat, İzmir’deki amcasına mektuplar yazarak durumunu anlatıyor ve Türkiye’ye gelme kararı alıyor. Unat, o günleri de şöyle anlatıyor: “Avrupa’daki dergilerde Türkiye’nin parlayan yıldız olduğu, kız-erkek birlikte ve ücretsiz eğitim aldığı yazılırdı. Türkiye’ye dönmek istedim. Mektuplar yazdım ancak yanıt alamadım. Budapeşte’deki Türk Büyükelçiliği’ne gittim. Büyükelçi Behiç Erkin’in yanına gittim. Durumumu anlattım. ‘Bir resim getir, salı günü gel, gideceksin’ dedi. Eve geldim, anneme dedim ki ‘Ben Türkiye’ye gidiyorum.’ ‘Nasıl gidersin’ dedi. Baştan istemediler ama ben büyükelçinin dediği gibi salı günü yeniden yanına gittim. Büyükelçi bana 3. mevki bir tren bileti ve restorandta yemek yemem için kupon verdi. 5 Kasım 1936... Cuma günü İstanbul’a doğru yola çıktım. İstanbul’a geldim. Fransızca bilen Türk polisi bana eşlik etti ve küçük bavulumu da alarak beni Karaköy’den kalkan İzmir vapuruna bindirdi, kaptana emanet etti. Oradan da İzmir’e doğru yola çıktık. Amcam İzmir’de Atatürk’ün konağının iki ötesinde oturuyormuş. Bir atlı araba buldum, bindim. Eve gittim, kapıyı benim yaşlarımda bir genç açtı.
‘Ben de Perizat’ dedi, amcamın kızıydı... Fransızca biliyordu. Üst kata çıktık, yengem beni görünce şaşırdı. Bir süre sonra da uzaktan akrabam olan Şefika halamda kaldım. İzmir Kız Lisesi’ne gittim. Ardından İstanbul Hukuk Fakültesi’ne yazıldım. Ulus gazetesinde çalıştım. Sonra da Yavuz Unat ile evlendim. Doktoraya başladım sonra burs ile ABD’ye gittim, döndüm mülkiyeye girdim. Hiç kadının olmadığı bir fakültede ilk kadın asistan, ilk kadın doçent, ilk kadın profesör oldum. 22 yıl Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı ders verdim.” Bu hikâyede en acıklı taraf Unat’ın annesini bir daha hiç görememesi olmuş.
Kız kardeşini ise 20 yıl sonra görmüş... 95 yıllık yaşamı boyunca hep çalışan Unat, gençlere de “Türkiye’ye yararlı olmalıyız. En faydalı nasıl olur ona bakmalıyız” mesajı veriyor. “Şimdi Cumhuriyetin asıl bekçileri olan gençler maalesef Türkiye’den kaçmak istiyor, bu beni üzüyor” diyen Unat, “Eskiden kaçmak şöyle dursun, Türkiye’ye geliyorlardı.
Günümüzde beyin göçü çok vahim. Türkiye’nin bilimsel yarışta en sonda kalmamasını istiyorum. Bizim son derece nitelikli, önemli, elit bir gençliğimiz” diyor. Unat, 2. Dünya Savaşı sonrası dünyada yeni bir dönemin başladığını anımsatarak “Ülkemizde de demokrasi denemeleri bu dönemden sonra başlıyor. 1960’a kadar sürüyor. 60 sonrası da darbelerle süregelen bir dönem yaşıyoruz. Bana öyle geliyor ki biz Demokrat Parti döneminde takılı kaldık. Darbeler yüzünden bir türlü ilerleyemedik. Bütün darbeler sonrası, her seferinde arabayı tekrar yola koymak için çaba sarf ettik” değerlendirmesini yapıyor.
‘Birbirimizi anlamalıyız’
Eğitim politikalarının son derece önemli olduğuna dikkat çeken Unat, insanların kutuplaşan bir şekilde yetiştirilmesinden ürktüğünü belirtiyor. “Bir kısım kamu hayatında yetkili kişiler ‘biz dindar ve kindar nesil yetiştirmek istiyoruz’ diyor. Benim dindarlığa hiçbir itirazım yok ama kindarlığa çok itirazım var” diyen Unat, “Çünkü biz dünyada ancak birbirimizle iyi anlaşır ve iyi geçinirsek yaşayabileceğiz. Kutuplaşma yerine yaklaşma ve birbirimizi anlamanın çok gerektiğini düşünüyorum. Demokrasi de zaten ona ihtiyaç duyuyor. Herkesi olduğu gibi kabul etmek ve bir arada yaşamaya çalışmak” diyor. Son 30-40 yılda kutuplaşmanın arttığını vurgulayan Unat, özellikle kadın erkek eşitsizliğinin de belirgin hale geldiğini dile getiriyor. TÜİK verilerini anımsatan Unat, “Halen 2.6 milyon kişi okur yazar değil. Bunun 2.2 milyonu kadın” diyen Unat, çocuk gelinlerin de arttığını, bunlara üzüldüğünü ifade ediyor. Unat, son olarak şu mesajı veriyor: “Biz ele ele tutuşmalıyız. Farklılık gözetmemeliyiz.
'Vicdan özgürlüğüne saygı göstermeliyiz’ Günümüzde iletişim araçlarının hızı ve ulaşım araçlarının ucuzluğu nedeniyle her şeyin değiştiğini de söyleyen Unat, robotların da söz sahibi olacağı bir dünyaya doğru gidişin olduğunu anlatıyor. “Biz demokrasiye geçerken Atatürk reformlarının içinde en büyük ve en önemli yeri olan laikliği giderek sulandırdık, hafiflettik” diyen Unat, televizyon ve sosyal medyanın insanları çok fazla yönlendirdiğini söylüyor. Prof. Unat, şöyle devam ediyor: “Cumhuriyet demek vatandaşların kararı ile yönünü tayin eden toplum demektir. Günümüzde iletişim araçlarıyla, görsel izlenimler ile karar veren geniş seçmen kitlesi görüyoruz. Televizyonda gördüğü şahsiyetleri, onların düşüncelerini incelemeden, analiz etmeden, derhal kabul eden... Cumhuriyet kurulduğu zaman Atatürk Cumhuriyet’i gençliğe emanet etmişti. Bugün çok güçlü, birikimli fakat etkili olamayan gençlik var. Gelişmiş, ilerlemiş bir üke olmak için insan haklarını, çeşitli hürriyetleri ne kadar önemsememiz gerekirse gereksin, vicdan özgürlüğüne de saygı göstereceğiz. Değişik inançları anlamak için eğitim sisteminde laik düşünceyi benimsemeliyiz. Biz burada kaldık. Büyük gecikmeyi nasıl atlatacağız bilmiyorum. Atatürk’ün düşündüğü Cumhuriyet böyle bir Cumhuriyet değil.” |