Ekonomiyi büyütürken sera gazı emisyonlarını azaltmak mümkün

WWF Türkiye ve İstanbul Politikalar Merkezi (İPM) işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporu, Türkiye'de ekonomik büyümeyi devam ettirirken sera gazı emisyonlarının azaltılabileceğini gösteren öneriler ortaya koydu.

ALİ ÇELİKKAN
 
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Dairesi, geçtiğimiz günlerde iklim değişikliğine katkı niyetlerinin açıklandığı INDC Bildirimi’nde 2030’a kadar sera gazı emisyonunu yüzde 116 artıracağını ifade etmişti. Bu senaryoya göre Türkiye'nin 2030 senesinde kişi başına düşen emisyon değerlerinde Japonya, Almanya, İngiltere ve Avrupa Birliği ortalamasını aşması bekleniyor. Sera gazı emisyonları konusunda önlem alınmazsa, yeryüzündeki sıcaklık artışının 2030’larda 2 derece, 2060’larda 4 derece, yüzyılın sonunda ise 6 derece olacağı öngörülüyor. WWF Türkiye ve İstanbul Politikalar Merkezi(İPM) işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporu, Türkiye'de ekonomik büyümeyi devam ettirirken sera gazı emisyonlarının azaltılabileceğini gösteren öneriler ortaya koydu. Dünyanın ‘2 dereceden fazla ısınmaması’ hedefi kapsamında belirlenmesi gereken emisyon azaltım planlarını araştıran raporda, Türkiye’nin karbon emisyonlarının INDC tahminlerine göre %40 oranında azaltılabileceği belirtiliyor.
 
Referans senaryolar gerçeği yansıtmıyor
 
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan, INDC raporunda açıklanan sera gazı emisyonu rakamlarının gerçekçi olmadığını, emisyon öngörülerinin daha düşük olması gerektiğini söyledi. INDC raporunda 2030 yılı için referans gösterilen 1.175 milyon ton rakamının, Türkiye’nin %5 büyümesi durumunda 852 milyon ton, yüzde %3.3 büyümesi durumunda ise 659 milyon ton olması gerektiğini vurgulayan Yeldan, uygulanması gereken karbon vergilerinin yenilenebilir yatırım fonu yaratmak için kullanılması gerektiğini dile getirdi. İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Dr. Ümit Şahin, “Raporda gerçekçi büyüme tahminlerine dayandırdığımız, emisyon azaltımına ilişkin herhangi bir ek politika önlemi öngörmeyen senaryo çerçevesinde 2030 yılında ulaşılacak emisyonların, Türkiye’nın emisyon azaltım taahhüdünün yüzde 15 altında olabileceğini öngörüyoruz. Bu, Türkiye’nin ulusal katkı beyanının gerçekçi varsayımlara dayandırılmadığı anlamına gelebilir” dedi.
 
'Yeşil büyüme Türkiye için de geçerli'
 
“Türkiye İçin Düşük Karbonlu Kalkınma Yolları ve Öncelikleri” raporunun en çarpıcı bulgularından biri ise, sera gazı emisyonunu azaltmanın büyümek isteyen Türkiye ekonomisi için düşünülenden çok daha az bir maliyeti olacağı görüşüydü. Senelerdir Türkiye’nin iklim değişikliğini önlemek için yeterince çaba sarf edilmemesinin arkasındaki sebebin ekonomik büyümenin duracağı korkusu ve yüksek maliyetler olduğunu belirten Dr. Ümit Şahin, GSYH’nin 2025 yılına kadar %4 yerine %3.3 ile artacağını, fakat 2030’da büyüme hızları arasındaki farkın yok olacağını söyledi. Karbon vergisi, yenilenebilir enerji fonu ve enerji verimliliğinin artırılmasının önemini vurgulayan Şahin, dinamik ve esnek bir karbon vergisi uygulamasıyla 2030’da GSYH’nin yüzde 1.2’si oranında karbon vergisi toplanmasının mümkün olduğunu açıkladı. Bu paranın altyapı masraflarının yüksek olduğu yenilenebilir enerji kaynakları için bir fon oluşturmakta kullanılmasını öneren Şahin, 2030’daki toplam enerji tüketiminin %42’sinin rüzgar, güneş ve jeotermal enerjisinden üretilebileceğini söyledi. Yenilenebilir enerji kapasitesinin artırılmasının kömür ve doğalgaz ithalatını %25 oranında azaltması bekleniyor. İPM Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman ise, yazılı açıklamasında “Emisyon azaltım politikalarının hemen devreye girmesiyle milli gelirin artış hızında bir miktar düşüş yaşansa da, ekonomik büyümeyi muhafaza etmek mümkün. Bu da ‘yeşil büyüme’ yaklaşımının Türkiye için de geçerli ve uygulanabilir olduğu şeklinde yorumlanabilir” ifadelerini kullandı.