Eğitim Politikalarında Söylemler ve Eylemler...

cumhuriyet.com.tr

Uygulanmakta olan eğitim politikaları, dokuzuncu kalkınma planında yer alan söylemlerle hiç de örtüşmemektedir. Unutulmamalıdır ki yurttaş olarak bizi ilgilendiren, söylemler değil eylemlerdir.

Beş yıllık kalkınma planları, işbaşındaki hükümetlerin izlediği politikalarda yol haritası niteliğini taşımaktadır. Bu anlamda elimizdeki en son belge, 2007-2013 dönemini kapsayan dokuzuncu kalkınma planıdır. Planı hazırlayan ve uygulayanın aynı siyasi irade olması, seçilen hedeflerin gerçekleştirilme şansını önemli ölçüde arttıran bir etkendir.

1 Temmuz 2006 tarih ve 26215 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan dokuzuncu kalkınma planının hazırlanmasının üzerinden üç yıl geçti. Planda yer alan eğitime ilişkin hedefler, sürdürülen uygulamalarla hangi oranda örtüşmektedir? Yazıda bu sorulara yanıt aranacaktır.

Eğitimin temel hedefleri

Planın, eğitimin temel hedeflerinin özetlendiği, “Eğitim Sisteminin Geliştirilmesi” başlığı altındaki bölümünde şu tespite yer verilmektedir. “Toplumsal gelişmenin sağlanması amacıyla; düşünme, algılama ve sorun çözme yeteneği gelişmiş, Atatürk ilkelerine bağlı, demokratik, özgürlükçü, milli ve manevi değerleri özümsemiş, yeni fikirlere açık, kişisel sorumluluk duygusuna sahip, çağdaş uygarlığa katkıda bulunabilen, bilim ve teknoloji kullanımına ve üretimine yatkın, sanata değer veren, beceri düzeyi yüksek, üretken ve yaratıcı, bilgi çağı insanı yetiştirilecektir.”

Felsefe eğitiminin önemi

Herkesin altına imza atabileceği bu hedeflerle tanık olduğumuz uygulamaları karşılaştıralım.

• Düşünme, algılama ve sorun çözme yeteneği gelişmiş, özgür düşünceli insan yetiştirmede, felsefe eğitiminin önemi, tartışma götürmez bir eğitim gerçeğidir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın, felsefe dersi müfredatını değiştirmek üzere çalışma yaptığı bilinmektedir.

Basına yansıyan bilgilere göre felsefeciler, “yeni müfredatta, felsefe derslerine dini dogmaların monte edildiği, din felsefesinin bilim felsefesinin önüne alındığı, bu yapısıyla felsefe dersinin felsefeden çok din dersine dönüştürüldüğü” yönünde görüşler öne sürmektedir. Bu eleştiriler üzerine programın yeniden ele alınacağı söylenmişse de evrensel bir felsefe programının benimseneceği umulmamaktadır.

Bilgi çağının insanı, düşünen, sorgulayan insandır. Böyle bir felsefe müfredatıyla, düşünen, sorgulayan bireyler mi yoksa sorgulamadan kabul eden ve itaat eden bireyler mi yetiştirilir? Felsefe dersini “muhafazakârlaştıranların”, Osmanlı’daki gerilemenin, medreselerin programındaki felsefe dersinin kaldırılmasıyla başladığını hatırlamalarında yarar vardır.

• Sanat; insanın yaratıcılığını ve duygusal zekâsını geliştiren, insana, insan olma ayrıcalığını kazandıran, yaş, cinsiyet ve etnik köken farkı gözetmeden farklı coğrafyalardaki insanları ortak bir dille buluşturan önemli bir uğraş alanıdır. Bu nedenle, “sanata değer veren insan yetiştirmek”, evrensel bir eğitim hedefidir. Bu hedefe ulaşmanın yolu, eğitimde sanata verilen önemden geçmektedir. 2009-2010 eğitim-öğretim yılı başında getirilen uygulama ile liselerde resim-müzik derslerinin, zaten yetersiz olan haftalık ders saatleri, “seçmeli ders” formülüyle yarıya indirilmiştir. Bu dersler, iki yıl önce SBS uygulamasına geçilmesiyle, ilköğretimde de etkisizleştirilmiştir. Sanata yabancılaştırılan bir eğitim sistemi ile “sanata değer veren insan yetiştirme” hedefi nasıl gerçekleştirilebilir?

Kalkınma planının 243. maddesinde; “Eğitim sisteminin sınav odaklı bir yapıda olması, eğitimden beklenen amaçlara ulaşılmasına, sınav hazırlıklarına önemli harcamalar yapılmasına ve böylece eğitime ayrılan kaynakların verimsiz kullanılmasına, öğrenciler ve ailelerinde mali, sosyal ve psikolojik sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır” tespiti yapıldıktan sonra, 598. maddesinde, “Eğitim sistemi sınav odaklı yapıdan kurtarılacaktır” denilmektedir. 2007 öncesinde, yalnız sekizinci sınıf öğrencilerinin girmekte olduğu merkezi sınav, tam da kalkınma planının ilk yılında, SBS adı altında, ilköğretimin ikinci kademesine yayılarak, eğitim bütünüyle sınava odaklı yapı içine sokulmuştur. Bu durum, 2003’te uygulamaya sokulan yapılandırmacı öğrenme projesinin rafa kaldırılmasına yol açmış, dershanelerin eğitim sürecindeki rollerini arttırarak ailelerin bütçelerine daha büyük yük getirmiştir.

Test kitapları

Sınav yarışının erken yaşlara çekilmesi ile oyuncakları ve okuma kitapları yerine test kitaplarıyla baş başa bırakılan çocuklarımız, sınav stresinin yol açtığı psikolojik sorunların içine itilmiştir. İlköğretimden lise sona kadar sınava odaklı hale getirilen bir eğitim sistemi ile “sorun çözme yeteneği gelişmiş, beceri düzeyi yüksek, üretken ve yaratıcı, bilgi çağı insanı yetiştirmek” kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm beklentilerdir.

Planın 231. maddesinde, mesleki eğitimin içinde bulunduğu durum ve yetersizliği ile ilgili genel bazı tespitler yapıldıktan sonra, 573. maddesinde,“…mesleki eğitimde, nitelikli işgücünün yetiştirilmesinde uygulamalı eğitime ağırlık verilecektir” denilmektedir. Bu tespit ve önerilerden üç yıl sonra, üniversiteye giriş sisteminde getirilmek istenen katsayı uygulamasıyla meslek lisesi öğrencileri, iş dünyasının talep ettiği nitelikli meslek elemanı olmaya değil, kuramsal eğitim yapan akademik programlarda okumaya özendirilmişlerdir.

Bu beklenti onları uygulamalı eğitim yerine dershanelere yönlendirmiştir. Daha da ilginç olanı, “sınava hazırlık” gerekçesiyle müfredatlarına, genel lise dersleri konulan meslek liseleri genel liselere benzetilmeye çalışılmıştır.

Öte yandan, meslek liselerine öğretmen yetiştiren fakülteler, Aralık 2009’da çıkarılan 15546 Sayılı KHK ile kapatılmış, mesleki eğitime öğretmen yetiştirme formasyon eğitimine indirgenmiştir. Mesleki eğitime yönelik bu kararlar, uygulama ağırlıklı eğitime ve nitelikli öğretmen yetiştirme politikasına zarar vermiştir.

Görüldüğü gibi, uygulanmakta olan eğitim politikaları, dokuzuncu kalkınma planında yer alan söylemlerle hiç de örtüşmemektedir. Unutulmamalıdır ki yurttaş olarak bizi ilgilendiren, söylemler değil eylemlerdir.