'Edebiyat benim için özgürlük alanı'
“Asiye Kabahat'ten Şarkılar Dinlediniz”, insanın ve haliyle zulmün olduğu tüm zamanlarda, kimi zaman sözler anlamsız kaldığından kimi zaman kelimeler boğazda düğümlendiğinden dile getirilemeyen acıların anlatısı. Karin Karakaşı ile yeni kitabını konuştuk.
Gülşah Küçükşahin- Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz, temel meselesi yazamamak olan bir kitap. Kendi içerisinde, çoğu bağımsız olarak da okunabilecek bölümlerden, mahkeme kararları, gazete kupürleri, basın açıklamaları, polis tutanakları gibi alıntılardan oluşuyor. Üstüne üstlük anlatıcı rolündeki yazar, hayatın araya girmesi üzerine uzaklaştığı ve yazamadığı kitabının kahramanıyla ödeşiyor. O kahraman giderek bu anlatıya yerleşerek kendi gizil romanını başlatıyor. Türler arası sınırlarda gezinmenin verdiği ilhamı seviyorum. Böylesi bir yaklaşım, parçalara ayrıldığını düşündüğüm hayatı ifade edebilmek için de bana daha geniş bir olanak sağlıyor.
- “İşlevsel olamadım, tuhaf kaçtım, o yüzden de yazdım” diyorsunuz. Yazmak sizin için bir normalleşme ya da bir arınma biçimi mi?
- Yazmak benim için bir normalleşme aracı değil, aksine deliliğimi akıtma alanı. Edebiyat içerisinde başka hiçbir yerde olmadığım kadar özgürüm. Toplumsal hayat ve çağdaş zaman faydacılık ilkesi üzerine inşa edilmiş durumda. Her şeyi hatta verdiğin selamı bile hesaplamalısın; her yaptığın bir amaca hizmet etmeli ve elbette işlevsel olmalısın. Yazarlık, bu şekilde kategorize edilebilecek son meslek. Dışarlıklı olmanın, yersiz yurtsuzluğun, kaybedilen anlamın da ifade yeri. Elbette bütün bunları yapabildiğim oranda dış dünyanın yalanlarından arınıyorum ve sözlerim okuyanlara da şifa versin istiyorum.
- “An-Bul-İst” adlı öykünüze hem Yetersiz Bakiye’de hem de Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz’de yer vermişsiniz. Neden?
- Yetersiz Bakiye, antolojilerde yer almış öykülerin bir toplamı. “An-Bul_İst” bir İstanbul antolojisi için kaleme alınmıştı ancak öykünün temeli Hrant Dink cinayeti ile parçalanan bir şehir, anlatıcı için öncesi ve sonrası diye bir yarılmaya neden olan milattı. Dolayısıyla Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz'i yazarken, bu süreci anlatmak üzere o öyküye ihtiyaç duydum ve anlatıda onu mihenk taşı kılarak ilerledim. Bu sebeple de bütünün bir parçası olarak o öyküye bu kitabımda da yer vermiş oldum.
“SES VURGUSU YAZDIKLARIMDA EGEMEN BİR DURUM”
- Kimlik farklılıkları, dil farklılıkları, düşünce farklılıkları edebiyatınızda çok dikkat çeken kavramlar. Yazdıklarınızı en çok bu farklılıklar mı besliyor?
- Ses vurgusu yazdıklarımda egemen bir durum. O güne kadar sesine kulak verilmemiş, konuşmaya cesaret edilmemiş, sözü çarpıtılmış, dili lâl kılınmış kim varsa onlara bakmak istiyorum genelde. Kimlik meselesiyse bu anlatının baş unsurlarından biri. Ne de olsa hepimiz belli kalıplar içinden değerlendiriliyoruz ve edebiyatın bahşettiği çıplaklık olmadan kendi sesimizi de duyabilme imkânımız yok. Hayatımızın akışını belirlemede bu kişilik, kimlik, algı, yanılsama ve hakikat meseleleri çok büyük rol oynadığı için benim eserlerimde de odak noktası bu eksende beliriyor.
- “Salonlar” adlı anlatınızda “Onlar dinlediği için anlatacaklarım olacak” diyorsunuz. Anlatmak için bir dinleyici kitlesinin olması sizin için ne kadar önemli? Anlatmak mı, öğretmek mi?
- Öğretmek sözcüğü yanında öğrenmek ile birlikte kullanıldığı zaman benim için bir anlam ifade ediyor. Zira, hiyerarşik bir sıra olmaksızın ve birbirinden etkilenerek paylaşırız aslında bilgiyi. Benim için işin özü anlatmak ve paylaşmaktır; bu da muhatap gerektiren bir eylem. Bir konu ekseninde konuşmam gerektiğinde, işin en ilgi çekici kısmı soru-cevap bölümleridir. Genel çerçeveyi sunduktan sonra, etkinliğin karşılıklı etkileşim içerisinde ilerlemesini arzu ederim. Böylesi bana da söz konusu ortamdan neyi öğrenmem gerektiğini gösterir.
- Kitabın başından sonuna kadar Thomas karakter, okurla hatta “yazar Karin’le” beraber yolculuk ediyor. Kurmaca dünyadan gerçek dünyaya geçen bir karakter olarak Thomas, yazar Karin’in ikinci benliği olarak değerlendirilebilir mi?
- Thomas yazmayı istediğim ancak araya bu anlatı girdiği için tamamlayamadığım romanın kahramanı. Nitekim yazardan kendi yarı kalmış hikâyesinin hesabını sormak üzere bu anlatıya dahil oluyor. Onun sayesinde edebiyat-hayat çatışmasının derinliklerine dalma olanağı buldum. Sonrasındaysa yazamadığım roman bu anlatı içerisinde kendi yerini aldı, zira Thomas anlatıcıdan bağımsız olarak da hayatını yaşamaya başladı. Onun özgür iradesine çok saygı gösterdiğimden ve kendisinden çok şey öğrendiğimden ötürü yazarın ikinci benliği olarak görmedim hiç. Beklediği yer burasıymış ve tam istediği gibi yaşamış ve paylaşmış oldu hayatını.
“METNİN OKUNMAK GİBİ BİR DERDİ VAR”
- Kitapta bazen gerçek yaşantınızdan, arkadaşlarınızdan, anılarınızdan bahsetmişsiniz. Bu da kitabınızı “okunandan ziyade dinlenen” bir metin hâline getiriyor sanki. Kitabınızın ismi de bu noktada düşündürücü. Siz ne düşünüyorsunuz?
- Kitap boyunca dil ile olan hesaplaşmamı da yansıttım. Yargının soğuk dili, inkârın sinsi dili, anlatamamanın çaresiz dili gibi. Dolayısıyla metnin okunmak gibi bir derdi var. Gerçek ve kurgunun sürekli yer değiştirdiği anlatının bir diğer meramı da hakikat arayışı. Gerçek hayattan anlatıya dahil ettiğim bölümler de verdiğim öncelik ve kurduğum yapı gereği yine kurgunun bir parçası. İşin şarkı boyutuysa, metnin akıcılığı ve kimi yerlerinin yüksek sesle okunmak istenmesini dilediğim için devreye girdi. Özellikle hayatın her tür sillesini yemiş ve yine de ayağa kalkabilmiş, kendi dahil bütün dünyayla dalgasını geçebilmiş şarkıcı Asiye üzerinden de bazen bir şarkı olup bize mesajını veren hayata selam ettim.
- “Kimsesiz” adlı metinde hiçbir noktalama işareti kullanılmamış. Daha önce Pınar Kür ve Ayfer Tunç gibi yazarlarda da rastlanan bir anlatım şekli bu. Sizin bunu yapmakta belirli bir amacınız var mıydı?
- “Kimsesiz”, anlatıcının tamamen bilinç akışına teslim olduğu bölüm. Çağrışımlar ve anılar üzerinden ilerlerken noktalama ve büyük harf kullanımından kaçındım. Bu bölümün dili de anlatının genel çizgisinden farklı, daha yoğun ve tek bir satırın tekrarı üzerinden kendi içinde de parçalara ayrılıyor. Ruhun en dip noktalarında gezinen bu bölümün özgünlüğünü, denetimsiz akışkanlığını görsel olarak da vurgulamak istedim.
- Yazarken gazetecilik kimliğinizden sıyrılabildiğinizi düşünüyor musunuz?
- Gazetecilik başta olmak üzere tam da bütün kimliklerden sıyrılma arzusuyla yazdığım için bu soruya gönül rahatlığıyla evet yanıtını verebilirim. Edebiyat benim için özgürlük alanı; zaman ve mekân boyutları da dahil olmak üzere bütün sınırları aşabilme, sürekli yolculuk etme olanağı. Edebiyat, kurgu ve dil üzerine temellendiği için yazı aracılığıyla yapılan diğer tüm işlerden bağımsız bir dünya kurmama olanak sağlıyor. Onun gereklerinden hiç taviz vermeden, sunduğu keşif fırsatlarını değerlendirerek, farklı ve yeni olanı denemekten hiç korkmadan yazıyorum.
Asiye Kabahat'ten Şarkılar Dinlediniz / Karin Karakaşlı / Can Yayınları / 304 s.