Eczaneden taşan sevinçler... Emek Yurdakul’un yazısı...

Kaleminin renk tonlarının kedine özgülüğüyle tanıdığımız Kılcıoğlu, bu kez anlatımsal izleğinde yeni bir renge gitmiş. Alışageldiğimiz örgünün dışında bir anlatımla anakarakterlerle oynadığı öyküleri okura alan bırakarak bütünlemiş.

Emek Yurdakul / Cumhuriyet Kitap Eki

NEYDİ MAHALLE?

“Mahalle”de büyümüş bir çocuk olarak çocukluğumun en şanslı saydığım yanı bu diyebilirim. Ve mahallemin insan çeşitliliği…

Koskoca İstanbul... 1986’da, öğretmen olan ebeveynlerim yerleşmek için Tepebaşı semtini seçiyorlar, bütçelerine çok uygun olmasa da. Ev sahibimizin insanlığının payı var bunda: İstanbul’a döndüğümde bana da yardımcı olmaya çalışan Ahmet amca…

O Tepebaşı seçimi, çocukluğumun şansı, o yıllardaki çeşitliliğiyle, kozmopolitliğin en güzel haliydi. Yokuş aşağı Haliç’e varan, yokuş yukarı Beyoğlu’na ulaşan… Kapı önü kilimlerinde çekirdek çitleyip akşam da Çiçek Pasajı’na çıkılan renkli bir dünya; karşı evlerde oturanları tanıdığın, esnafıyla selamlaştığın…

Anadolu’da neden her rengin bir arada yaşayamayacağına beni, belki de kimse bu nedenle ikna edemiyor. Ve bugün de yaşamak için işte o “mahalle”leri tercih ediyorum.

İzmir’de yaşadığımız yıllarda, Hatay’ı seçmiştik. Orası da köklü ve tanış hallerin olduğu bir semt. Kılcıoğlu’nun İyi Günler Eczanesi de bizim Hatay’da. Bitişiğinde İyi Günler Kafesi’yle mahallede herkesi tanıyan, dertlerini dinleyip onlara yardım eden Sevinç Hanım’ın eczanesi.

Mahallede yaşayanlarla, şöyle bir uğrayanlarla, dükkândan gelip geçerlerken tanışıyoruz biz de. Bir yandan da Sevinç Hanım, kızı Hazal’ın doğum günüyle uğraşıyor onca işin gücün arasında.

Biraz çatışıp biraz anlaşırlarken bir anne oluyor bir eczacı: “İyi günler Leventciğim… Hoş geldin Gülaçtı Teyze, hoş geldin Zühtü Amca… ama Duran Amcacım…”

Her geleni tanıyor, ayakta karşılıyor, her reçeteyi ayrıntısıyla açıklıyor Sevinç Hanım. Hazal şaşıyor annesine:

“Annemdeki hafızaya bakın! Herkesin ismini biliyor. Bir keresinde bunu ona söylediğimde, ‘Ee, benim mesleğim bu,’ demişti. Babam da, ‘Senin annende fil hafızası var, kızım,’ diye katılmıştı konuya.”

Eczane sohbetlerinde neler neler geçiyor… Görme engelliler için “Engelsiz İlaç Projesi” kapsamındaki konuşan kutuların şimdilik yalnızca İzmir’de olduğundan, Çevreci Eczacılar Kooperatifi’nin ilaç atıklarını toplayıp yok etmesine uzanan ayaküstü sohbetler.

Eczane sohbetlerine Hazal’ın sohbetleri karışıyor. Hazal bize anlatıyor da anlatıyor. Küpelerini, elbisesini, sandaletlerini anlatıyor; Türkçecinin “kardo, badi” sözcükleriyle Türkçeyi kirletmelerine kızdığını anlatıyor; Elvis Amca’nın uzun saçını, küpesini anlatıyor; kankası Mila’yı, beş kız arkadaşını anlatıyor… Konular değişiyor, karakterler çoğalıyor.

DİNLEMEME HALİMİZ

Kılcıoğlu on iki yaşı Hazal’ın dilinden dökerken, insan ilişkilerindeki temel meselelerimizden birine daha dikkatimizi çekiyor: “Bu akşam Teyzoş’la bir Roman düğününe gidiyorum kızlar,’ dedim. Dedim de ne oldu, kimse oralı olmadı. Sanki hep böyle ilginç şeyler yapıyormuşum gibi. Herkes kendi aklındakini anlatmanın derdinde.”

Ne çok yerde karşımıza çıkıyor bu konu. Anlaşılma isteğinden mi, kendine odaklı olmanın yanlış anlaşıldığı bir dönemde olmamızdan mı, sabırsızlığın bir sosyolojik soruna dönüşmesinden mi; “dinlemeye” ilgimizi kaybetmiş olmamızdan ya da hepsinden kaynaklı…

Bu hikâyede, Roman kültürüyle temas etmemiş, farklı kültürlerle renklenmeye, çoğalmaya dair fikri olmamış gençlerin ilgisini çekmemesi de düşünülebilinecek nedenlerden sanırım.

Tüm fikir yürütmelerim, kapağını kapattığımızda kendimizi dinlendirme ihtiyacı duyumsatan edebi metinlerin yaptığı gibi, Kılcıoğlu’nun da bakmayı es geçtiğimiz ya da zaman zaman unuttuğumuz insanlık hallerimize bakması üzerine aklıma düşenler…

Sevgili Hacer Kılcıoğlu’yla tanışıklığımız ki ben yazarların yaş almadığını düşünenlerdenim, ilk gençliğime dayanıyor. Okuyan, araştıran aynı zamanda iyi bir eğitimci de olan bu çılgın kadın, ben Almanya’da çocuk bakarken de yazışarak beni besledi.

Kurduğu etüt merkezinde çocukların hayatını zenginleştirdiği yıllardı; bana da mektuplarla çok şey kattı bir çocuğa yaklaşımlar konusunda. Ve sonra, yazdı… Kendi yaşamını başlangıç aldığı yapıtlarını, çocuk edebiyatıyla buluşması izledi.

Perşembeleri Çok Severim’le düştük Kılcıoğlu’nun kaleminin peşine. Gençler için Dağ Sustu Dağ Konuştu’yu yazarken, onun Küçükyalı semtindeki sıcacık kitapçısı Masalcı’da ne güzel kahveler içtik, yeni kuşaklar hakkında sohbetler ettik.

Hayatın zenginliğini her kitabında karakterlerine duyarlı yaklaşımıyla sunan yazar, bu sefer de tam bir karakterler geçidine davet ediyor İyi Günler Eczanesi’nde bizi:

Mahallenin tatlı çıtırları, nikâh memuru Teyzoş ve ona yıllardır açılamamış eczane kalfası Faik Amca, Roman mahallesi sakinleri, düşünceden düşünceye atlayan zihniyle Bayram, Tilbe’nin sesi, Elvis Amca’nın müziği, eczanenin kedi’si, Faik Amca’nın kargası Tüysüz…

DEĞİŞEN ANAKARAKTERLER

Kaleminin renk tonlarının kedine özgülüğüyle tanıdığımız Kılcıoğlu, bu sefer anlatımsal izleğinde yeni bir renge gitmiş. Alışageldiğimiz örgünün dışında bir anlatımla ana karakterlerle oynadığı öyküleri ille de bir sıralaması var diye dikte etmeden okura alan bırakarak bütünlemiş kitapta.

Şöyle de diyebiliriz: Her bölümde değişik karakterlere büyüteç tutmuş, her bölümde başka ilişkileri genişletmiş.

Kedi’nin dükkânda kapalı kaldığı geceyi de Kedi’yle yaşıyoruz, kedi gibi:

“Sinirlenip sağa sola birkaç pati denemesi daha derken… alarm! Daa dii dii daa! Kedi’nin kalbiyse tak tak tak… Labirentteki fareler gibi gördüğü her boşluğa kafasını soktu… ama ses sürdü. Üstelik Kedi’yle birlikte eczanedeki her şey paniğe kapılmış gibiydi… Sonunda daa dii dii daa sesi kesildi. Birileri gelip şu kahrolası şeyi durdurmuştu. Kedi yerinden ok gibi fırlayıp merdivenleri indi… kapıdan dışarı âdeta uçtu. Hayır! Aslında bunların hiçbirini yapmadı. Ya-pa-ma-dı... Olduğu yerde minnacık olana kadar büzüldü.”

Eczanede kapalı kaldığını anlama sürecini ve yavaş yavaş çaresiz hissedişini okurken, Kedi’yle bağ kuruyoruz insan tepkilerimizden uzak. Karga’nın anlatısını da okuyacakların merakına bırakıyorum.

İyi Günler Eczanesi / Hacer Kılcıoğlu / Günışığı Kitaplığı / 144 s. / 10+ / 2021.