‘Düzyazılı şiir, şiiri havalandırır!’

Aytekin Karaçoban; Klaros Yayınları tarafından yayımlanan toplu şiirleri, Çalkantılı Deniz;, uzun yıllara varan şiir serüveninin patikaları, izleri, dönemsel aralıklarla bu patikalardan an be an şiirine yansıyanları gösteren, şiirsel gelişimine topluca bir bakış. İmgesel yoğunluğunu yaşamın ta kendisinden soğuran duyarlı, aydın bir şairin; şiiri ve yaşamı hem şiirleri hem de yetkin çevirileriyle adımlarken ulaştığı vargıların, şiire getirdiği yeni soluğun yazınsal bir göstergesi. Ve elbet Pablo Neruda’yla yoldaşlığının da bir yansısı. Çalkantılı Deniz, Karaçoban’ın, ilk altı kitabındaki şiirlerini içeriyor. Son iki şiir kitabı ise toplu şiirlerinin ikinci cildinde yer alacak.

Cuma Karataş

80’LERİN YANSIMALARI

- Aytekin Merhaba… Dicle üniversitesi yıllarından izlerim şiirini, şiirle olan içli dışlılığını… O yıllarda Yarın dergisinde çıkardı şiirlerin. Geriye baktığında o günlerden hangi izler kaldı sende?

Merhaba Cuma. Öncelikle benimle bir söyleşi yapmak istediğin için teşekkürler. 1980 yılında Dicle Üniversitesi’nde eğitimimi görmek için Diyarbakır’a gelmeden önce başlamıştı şiir serüvenim, onunla içli dışlılığım. Şiirlerim o dönemde Yarın dergisinin yanı sıra daha çok Türkiye Yazıları dergisinde yayımlanırdı.

Bir kente geldiğinde ilk işim senin gibi şiirle ilgili insanları bulmak olur. Ben de öyle yaptım. O günlerden bana kalan izler öncelikle şiir çevresinde kurulan bu dostlukların, şiirime imgeler olarak akan o dönemin çalkantılı siyasal ve toplumsal yaşamının, çevremde yaşanan kovuşturmaların, sürgünlerin, sözcüğün gerçek ve mecazi anlamında zor koşullarda geçen bir öğrenciliğin, hemen ardından yapılan çok başarısız bir evliliğin izleridir.

Bu izlerin çoğu 1988 yılında yayımlanan ilk yapıtımda yer alır.

- Yine ilk şiirlerinden birisinde “Yer Değiştirme” şiirinde dediğin gibi: “Gezdireceğim dedim sokaklarda elinden tutup çocukluğumu,” Gezdirebildin mi şiir serüveninde çocukluğunu?

O çocukluğu hiçbir zaman ayırmadım ki yanımdan. Gittiğim her yerde elinden tutup gezdiririm. Gördüklerinden, duyduklarından, içine çektiği kokulardan, dokunuşlarından, tattıklarından bilincine akanları bana iletirken birdenbire yaşlanır, sonra birlikte oturur bunların şiirini yazarız.

‘ŞİİRİMDE DÖNÜM NOKTASI, PABLO NERUDA!’

- Sorular ve yanıtlardan oluşan iki şiir kitabın var. İlki 1995 basımı “Pablo Neruda’yla Söyleşi”. İkincisi 2019 da yayınlanan “1000+1 Soru”. Birisinde sorular sana yönelik, dolayısıyla yanıtlıyorsun, ikincisinde ise sen soruyorsun. Bu tarzı neden seçtin? Neruda hakkında soru hakkım saklı ama…

Neruda’nın “Sorular Kitabı”nı daha çıkar çıkmaz edinmiştim. Bu incecik, ne ki çok büyük kitap şiirimde bir dönüm noktası oldu.

Kendi kendime sorduğum, “Bu kitaptaki soru-şiirlere yanıt-şiirler yazsam nasıl olur?” sorusu üzerine giriştiğim deneyim “Pablo Neruda’yla Söyleşi” kitabının yaratılmasını sağladı.

Daha sonra şiirde sorular şiir sorular ya da soru şiirler peşimi bırakmadı. Yine hep şu soruyu sordum kendime: Neruda yaşasaydı başka soru şiirler de yazar mıydı?

Kendisi artık yaşamadığına göre öğrencisi olarak ben neden kendi şiir anlayışım, dünyaya bakış açım, kültürüm, dilim vb. çerçevesinde sormayaydım? İşte bu düşünceden hareketle yazdığım şiirlerle “1000+1 Soru” kitabım ortaya çıktı.

LATİN AMERİKA YOLCULUĞU

- Hem şiir yolculuğun hem de bedensel yolculuğun Anadolu coğrafyasından kıta Avrupa’sına süren bir yolculuk. Fransa sanki yerleşikliğe eğilimli olduğun yer gibi. Bu arada Latin Amerika yolculuğunu da biliyorum. Hem şiirde hem de yaşamda. Bu yolculuk şiirini nasıl etkiliyor ya da etkiledi?

Burada ayrıntılarına gerek duymadığım nedenlerden dolayı, 1988 yılından beri Fransa’da yaşıyorum. Yerleşikliğe eğilimli olmak mı? Bunun artık eğilimliliği kalmadı.

Latin Amerika yolculuğuna gelince, hem eşimin Şilili olmasından hem de ustamın şiirlerinden tanıdığım memleketini, şiirinin kaynak aldığı yerleri, içinden geldiği toplumu görmek, yakından tanımak istememden dolayıdır. Bu yolculuğun izleri kimi şiirler uç verirken “Neruda, Şiirleri ve Yaşamı” adlı kitabımı da yazdım.

- Çevirilerinde Pablo Neruda öne çıkıyor? Şiirinde ondan göndermeler çok? Neruda ile şiir akrabalığın nedir?

Her şairin yaşamında kendisiyle, yazdığı şiirle yakınlık, akrabalık kurduğu, etkilendiği başka şairler vardır. Benim Neruda'yla da olan ilişkim bu düzlemdedir.

Önceleri onun şiiriyle okur düzeyinde kurduğum ilişki daha sonraları şair ve çevirmen düzeyinde kurduğum, git gide yakın ilişkiyle sürdü.

Türkçeye çevrilmeyen birçok kitabının Fransızcalarını bulduğumda nice coştuğumu, onları sözcük sözcük çevirerek okumaya çalıştığım günleri unutamam.

Elbette bu çeviriler ve okumalar beni onun hem yaşamöyküsüne hem de şiirinin evrimindeki aşamalara yakından bakmamı sağladı. Bu yakınlık ister istemez yazdığım şiirlere yansıdı, yansıyor.

DÜZYAZILI ŞİİRİN ALBENİSİ!

- Arada düzyazılı şiir türünü de havalandırıyorsun sözcüklerinle? Bunun “Ben Gülün Kardeşiyim” (1988) ilk kitabında örnekleri var. 1998 yılında basılan “Anlık Görüntülerde” daha çok örnek var. 2015 yılında basılan “Yüksek Gerilim Hattı” kitabınının bir bölümü de aynı biçimde yazılmış. Bu tercihin şiir tekniği açısından bir nedeni var mı?

Düzyazılı şiir, adından da anlaşıldığı üzere her şeyden önce şiirdir. Dizeler biçiminde yazılan şiirden ayrımı düzyazılı olmasıdır. Bu tür, düzyazının olanaklarını daha fazla kullanmayı sağlar ve şiiri, senin de haklı olarak belirttiğin gibi, biraz daha havalandırır, rahatlatır, doğrudan iletime daha yakındır.

Onu yazan şair için tehlikelidir çünkü şiir için ölümcül olan öykülemenin, betimlemenin, açmanın, yaymanın, yataylığın kaygan toprağında devinmektedir.

Şiirsel söylemin dengesi korunduğu sürece düzyazılı şiir metni daha albenili kılar. Beni bu tür şiirleri yazmaya iten de bu albenidir.

- Şiirin ile yaşadığın kentlerin ilintisi nedir? Şiirlerinde bunun izlerini görüyoruz. Örneğin “Ben Gülün Kardeşiyim” de o yılların Diyarbakır’ının siluetinin göründüğü gibi…

Şiir nasıl şairin dünyayla ilişkilerinin, bu ilişkilere tepkilerinin izini taşırsa, gördüğü, yaşadığı kentlerin izlerini de taşıması o derecede doğaldır. Bir zamanlar gençliğimin Ankara’sının izleri vardı, sonra Diyarbakır’ın izleri girdi araya.

Daha sonra Rouen, Paris, Bordeaux, hatta Şili Santiago’sunun bile izleri girdi araya. Ne ki, örneğin Tokyo’nun izlerini bulamazsın çünkü bu kentle hiçbir ilişkim olmadı. Bir kente ilişkin, o kentle birebir ilişkiden doğmayan dizeler yazan şairler olabiliyor. Bir alaysamayla gülüp geçiyorum.

- Çocukluğumda Süleyman Dayı vardı. Harman dövülüp buğday, arpa veya mercimek samandan ayrılınca Süleyman Dayı çağrılır o yılki ürünün kaç ton geleceği sorulurdu. Süleyman Dayı ürüne bakar, ayakları ucuna kalkarak harmanı kuşbakışı görünce tahminini yapardı. Tahmini de doğru çıkardı. Şimdi toplu şiirlerin tek kitapta, önünde. Geneli için neler söylersin? Kitaba almadıkların oldu mu, neden almadın?

Süleyman Dayı örneğini toplu şiirlerime uygulayamam. Onların ağırlığını tartmayı okuyucuya, eleştirmene ve zamana bırakıyorum.

Bu kitap ilk altı kitabımı içermektedir. Başından beri yazdıklarıma, şiirsel gelişimime topluca bir bakış sağlaması için bir belge oluştursun istedim. Yine bu ilk altı kitapta yayımlanan hiçbir şiiri (bazılarında ufak tefek değişiklikler dışında) dışarıda bırakmadım.

Son iki şiir kitabımı kısa süre önce yayımlandıkları için bilerek Çalkantılı Deniz’e almadım. Onlar da belki toplu şiirlerimin ikinci cildine girerler.

- Son olarak toplu şiirlerin yayınlandı ama şiirinin yolculuğu sürüyor. Yolculuk nereye?

Yolculuk, yapılabildiği sürece sürer. Nereye mi? Önemli olan gidilecek yer değil, yolculuğun kendisidir.

Çalkantılı Deniz - Toplu Şiirler / Aytekin Karaçoban / Klaros Yayınları