Duygular bedene dönüşüyor
Ses ve hareket performansı ‘Otantik’ ile SAVT’ın ‘Hafıza ve Değişim’ adlı performansları 6 ve 27 Ağustos’ta Alt’ta sergilenecek.
Ceren Çıplak“Otantik” adlı ses ve hareket performansında dansçı Cansu Ergin ile müzisyen Gülşah Erol’un müzik ve dans birlikteliğini sergileyeceği performans 6 Ağustos Pazar günü Alt’ta saat 18.30’da izlenebilecek. “Hafıza ve Değişim” performansı ise Alt’ta 27 Ağustos Pazar günü saat 18.30’da ise sunulacak. Merve Salgar, Canfeza Gündüz, Zeynep Ayşe Hatipoğlu’ndan oluşan tanbur, klasik kemençe, viyolonsel üçlüsü SAVT, performanslarında makamsal taksimlerden yola çıkarak geleneksel yorumlama biçimlerinin sınırlarını keşfedecek. Gruba konserinde elektronik müzik bestecisi Le Horla eşlik edecek.
- Performansın adı neden ‘Otantik’?
Cansu Ergin: Otantik; kelime anlamı olarak, “gerçeğe dayanan, gerçek olan, aslına uygun, doğru, özgün, saf, içine bir şey karıştırılmamış, katışıksız...” anlamlarına geliyor... Biz de çello ve dans birlikteliğinin dışında performansımızda başka bir şey kullanmıyoruz. Sadece iki bedeniz, kendi gerçekliklerimizden yola çıkarak özgün hareket ve müzik yaratımımızla bu performansı “an”da kalarak yaratacağız.
- Bu performansta ses ve hareketin atışmasını mı izleyeceğiz?
C.E: Evet, kimi zaman atışma kimi zaman birliktelik... Beraber bir şey üretirken aynı zamanda hem kendi içimizde hem de dinleyici - izleyicilerle bu yaratımı paylaşıyor olacağız.
Gülşah Erol: Otantik temasının bizdeki anlamı nedir ilk onu görecek izleyici devamında kendi kültürümüzden yola çıkarak, yerel otantik temalarda gezineceğiz, birlikte yaratacağımız sinerji ile anın içinden başka diyarlara, başka otantik zamanlara gideceğiz. Örneğin 1700’lü yıllara doğru...
- Müzik ve dans, el-eldiven gibi bir birleşim midir?
C.E: Kesinlikle... Birbirinden beslenen iki sanat disiplini. İkisi de doğaya ait, doğadan gelen...
G.E: Dansın her daim müziğin beden bulmuş hali olduğuna inanıyorum. Bunu gerçekleştiren insan olsa da yer ve zaman kavramları içinde başka şeylere dönüşebildiğine şahit oluruz. Örneğin istersek bir ağaç, bir çiçek, bir kuş veya yağmur ya da ateş olabiliriz. Her an her şey olabilmek gibi. Uçsuz bucaksız bir dünya, bileşimler bütünlüğü.
- Performansa dair eklemek istediğiniz bir şey var mı?
C.E: Mutlu ve heyecan verici. Yalın, çıplak, gerçek, tam yerinde ve tam zamanında olan bir performans bizi bekliyor. Bu proje, Atelier Muse işbirliği ile gerçekleşiyor. Atelier Muse’un desteği oldukça önemli. Gülşah ile yeniden buluşup bu sefer çok farklı bir performans mekânında olacağız.
G.E: İkimizde hayallerini eteğe, kemiğe dönüştürmeye çalışan sanatçılarız ve yaşamın akışına çok güveniyoruz. Cansu’yla bir olmak gücüme güç katıyor ve sanata duyduğum aşkı ikiye katlıyor, duygularımın bedene ve devinime dönüşüyor olması ve bunu harika bir şekilde ortaya çıkarabilmesinden dolayı çok mutluyum. Onunla çalışmak inanılmaz keyifli ve daima pozitif bir bakış açısıyla, aşkla ve tutkuyla yaptığımız bu sanatın bize daha çok yol açmasını istiyorum. İzmir’de Aziz Vukolos Kilisesi’nde gerçekleştirdiğimiz performans ile birçok insanın kalbini kazandık, umarız bu performansımız da olabildiğince çok insana ulaşır.
Geleneğin hafızasından beslenen müzik
- ‘Hafıza ve Değişim’ birlikteliğinden bahseder misiniz?
SAVT: Biz üç müzisyen, köklü bir müzik ekolünün içinden geliyoruz. Uzun yıllar bu coğrafyada varlığını sürdürmüş oldukça naif bir müzik geleneğinin hafızasından beslenerek çalışmalarımıza devam ediyoruz. Performanslarımızda taksim formundan yola çıkarak enstrümanlarımıza (özellikle klasik kemençe ve tanbur’a) yüklenen geleneksel icra biçimlerinin sınırlarını zorluyoruz. Y ani aslında geleneği olduğu gibi muhafaza ederken bir yandan da değişime uğratıyoruz. Bu sebeple, enstrümanlarımız için bestelenmiş yeni müzikleri duyuracağımız ve MI AM sessel sanatlar bölümünden arkadaşımız Kerem Ergener’ in Le Horla projesiyle eşlik edeceği performansımızı “hafıza ve değişim” olarak adlandırdık.
- Geleneksel yorumlama biçimlerine elektronik müziğin eşlik etmesi değişim midir yoksa buluşma mı?
SAVT: İcramıza elektronik sesler ekleyerek bir değişim yapmıyoruz aslında. Değişim dediğimiz gibi, enstrümanlarımıza yüklenen geleneksel icra biçimlerinin sınırlarına varınca başlıyor. Bu bizim için olağan bir buluşma. Tanbur, viyolonsel ve klasik kemençe’nin tulum, bağlama ya da saksafonla buluşması kadar olağan diyebiliriz.
- Artık geleneksel yorumlama biçimlerinin elektronik müzik ile buluşması bir gereklilik mi oldu?
SAVT: Söz konusu müzik olduğunda gerekliliklerden bahsetmek bizce pek mümkün değil. Canlı enstrümanlara, kaynağını göremediğimiz seslerin eşlik etmesi elektronik müzik tarihinde yarım yüzyılı aşkın süredir görülen bir olgu. Bu tür buluşmalar zaten sınırlı bir dinleyici kitlesine hitap ediyor. Biz de bunu bilerek rağbet kaygısı taşımıyoruz.
- Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
SAVT: 27 Ağustos’ta gerçekleştireceğimiz konser için yaptığımız hazırlıklardan bahsetmek isteriz; Le Horla ile birlikte görsellere de yer vererek gerçekleşecek doğaçlamaların yanı sıra, Gizem Alever’in “L’Amen”, Hasan Barış Gemici’nin “Muamma” (ilk seslendiriliş) ve grup üyemiz Zeynep Ayşe Hatipoğlu’nun “Birken iki” (ilk seslendiriliş) adlı eserlerini duyuracağız. Bu ayın sonunda ilk albümümüz için stüdyo kayıtlarına başlıyoruz.