Düşünen Türk Nerelerde saklı?
Yapı Kredi yayınları içinde 2014 tarihli bir çeviri var. Peter Watson, Fikirler Tarihi (Ateşten Freud’a). İçinde bir Türk düşünürü yok. Başka kitaplarda da, Türklerin yazdıkları dışında, Türk adı bulamazsınız.
Doğan Kuban/CumhuriyetHer özgün dili olanın özgün düşünme potansiyeli var. Eğer özgür ise. Bu olanak her kendi dili olan devletin önemli ya da başarılı bir ülke olacağını göstermiyor. Yüzlerce yıl sonra parçalanan imparatorluklar, ya da daha yakınımızda Afganistan, Tibet, Yemen, Nijerya, Irak ve daha sayısız devlet bu parçalanmayı sergiliyor. Bugünkü sözümona özgür devletler karnavalı mutlu toplumları bir araya getirmiyor. O devletler var, ama halkları işçi olarak çalışmak için ölümü bile göze alarak başka ülkelere kaçıyorlar.
Partiler kuran aşiret başkanları, bağımsız devletler kurup devlet başkanı olmak da isterler. Ama İtalya da ya da İstanbul’a yerleşen Hakkarilinin yeni Kürdistan’da yaşamak gibi bir isteği yoktur. Almanya, Avusturya, Hollanda, Fransa, İsviçre de yaşayan Türkler de o vatandaşlıklarını bırakıp, Türkiye ye gelmiyorlar. Altı kaval üstü şeşhane bir yaşam sürdürüyorlar. Türkiye’de Erdoğan’ı seviyorlar, fakat Berlin’de şoförlük yapmayı bırakmıyorlar. 40 yıl Almanya’da yaşayıp çocuklarına üniversiteye girecek bir almanca öğrenme olanağı vermemişler.
Halk Partisi de 90 yıllık bir Cumhuriyet kurduğunu sanıp, babası Atatürk düşmanı bir din mükemmelini de CHP başkan adayı olarak bulabilmiş. Bu Almanya’daki şoförün davranışından farklı değil.
NEYİN KANITI BUNLAR?
Bu davranışların tümü, toplumun çağdaş kültürü yetersiz, birikmiş korkuların esiri olduğunun kanıtıdır. Toplum kendi cehaletinin yüzyıllardır dokuduğu bu örümcek ağının esiridir. Bunun sonucunu gazetelerde okuyorsunuz. Üniversite dökülüyor. Adalet devletten ayrıldı. Bayrak devlet kışlasında indirilir, konsolosluk basılır, devletin sesi pek çıkmaz. Plajlarda çıplak kadınları seyreden mollalar onları tesettüre davet eder. On milyon çıplak turist bizim plajlarda yüzmeğe geliyor. Müslüman bacılar akşamları televizyonda pornomsu Amerikan filmleri seyrederler, reklamlar bizim olmayan dünyaların mallarını, topuklarına kadar pardesü giymiş, başları örtülü kadınlara satarlar.
Sevgili okuyucular,
Bütün bunların bir kargaşa olduğunu, ülkede Afganistan, Irak, Suriye, Sudan biriktirdiğimizi algılayabiliyor musunuz? Yoksa siz de o mutlu afyon yutmuşlardan mısınız? Türkiye’de Tayyip Erdoğan ve çevresiyle iktidar’da olan halktır. Kılıçdaroğlu ve çevresiyle muhalefet olan da halktır. Belediye ile trafik kargaşasını yaratan da halktır. Kentlerin %60’ını kaçak yapan da halktır. Eğitimin kalitesini bozan YÖK’den çok halktır. Biz halk’ın egemen olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Fakat halk bu egemenliği anlayacak kültüre sahip değildir. Oyuyla iktidarları saptar, fakat iktidarın içeriğini anlamadığı için Başbakanı sultan sanıyor. Halk sanarsa başbakan öyle kabul eder. Bunun adı da Demokrasi alla Turca’dır.
Muhalefet iktidardan farklı politik programlara sahip olabilir, fakat Atatürkçülüğü çağdaş kültürle eşdeşleştiren bir çabası olmamıştır. Bunun kanıtı Cumhurbaşkanı adayıdır. Bu adayı gördüğüm zaman bütün Türk tarihini nedense yeniden düşündüm. Bir yerde tarihin akışına aykırı bir kayma olmuştu. Türklerin Hyung-nu’larla başlayan bir uzak Asya deneyimi var. Bu, Hunlarla Fransa’ya – Eftalitlerle Hindistan’a uzanır. Bu tarih adı dillerine bağlı olarak Türk denen göçer toplulukların yerleşmeye başladıkları 13.yüzyıl sonuna kadar 1500 yıl sürmüştür. Çinliler, Bizanslılar, Slavlar, Araplar bu devletler kuran atlı göçerleri Türk diye biliyorlar. Bu tarihin bir özeti aşağıda var:
Hyung-nu, Wei
Hun, Göktürk, Uygur
Selçuk’tan Osman’a
Türk’ten Osmanlı’ya
Yıldırımdan Vahdettin’e
Mustafa Kemal’den Ekmel-üd-din’e
SEÇİM BİR KUMAR MASASI MI
Benim Halk Partisi adayı için adından dolayı bir sorunun yok. Babamın adı da Baha üd-din (yani dinin değerlisi), CHP adayı da dinin mükemmeli imiş. Türkiye’de dinin bir şeyi olan yüzbinlerce insan var. Kimse ne babama ne de bana bundan ötürü dinci demedi.
Partiler, işi adlara ve oy sayısına indirgedikleri için seçim temelinden bozuk. Halk Cumhur Başkanını, borsada alış veriş yapar gibi, getirisi üzerinden seçmiş olmalı! Seçim bir Kumar masası mı? Herkesin eli masanın üzerinde. Birbirine hile yapan inanmayan oyuncular. Birbirlerine inanmıyorlar. Halk yığılmış seyrediyor. Acaba en iyi hile yapıp kazananı mı alkışlıyorlar?
CHP Tayyip Erdoğan’dan çok korkuyorsa, yani ondan daha çok oy kim alır diye düşünüyorsa bu Halk partisi için bir sorun olabilir. Fakat bu korku partinin bir aday seçememesi düzeyine inmişse, buna “ört ki ölem!” denir. Fransa’da son seçimlerde Le Pen diye bir başkan hatırlıyor musunuz? Orada parti başkanları adaylıklarını koyuyorlar. Türkiye’deki garip durumun cehalet dışında bir anlamı yoktur. Doksan yılda politik ilkellik bizi de sürünen İslam devletleri hizasına getirdi diye toplumun düşünenleri korkmağa başladılar.
Türkiye’nin hali iktidar ve muhalefetin değil, toplumun içine düştüğü ilkel durumun yani cehaletin politikaya yansımasıdır. Parti başkanları bilmedikleri bilimler, yayınlar, başarıları abartıp cahilliklerini sergilemesinler!
Dünya tarihinin bu döneminde toplumun başında hangi derinlikliklerde çırpındığımızın farkında olmayan partiler, dili tutulmuş ya da bağlanmış akademisyenler, gazete basma memurları, kuyruğumu kısarım önüme bakarım, diyen bürokratlar var. Tümü büyük bir uyutma makinesinin çarkları gibi işliyor.
Televizyonlar Coney Island’den getirilmiş. Seyircileri de dini bütün Müslümanlar. Bunlar yüz kez Hacca gitseler, bütün yaşam boyunca abdest alıp namaz kılsalar Allah’ı kandıramazlar. Aslında oraya kadar gitmeye de gerek yok, bizi de kandıramazlar.
Sevgili Okuyucular,
Getirisi yüksek mal yerine getirisi yüksek bir gelecek düşünsek! Böyle adamlar partileri terk mi ettiler? Gerçekten, şu bizim Musul konsolosluğumuzda esir edilen vatandaşları merak eden bir partili tanıyor musunuz? Peki, siz başınıza bir şey geldiği zaman ne olacağını biliyor musunuz?