Düşen ve kaçan kızlar

Gülçin Günaydın'ın 'Sırça Fanus' sergisi Sylvia Plath'ın romanına göndermeler yapıyor.

cumhuriyet.com.tr

Gülçin Günaydın’ın Arte İstanbul’da açılan “Sırça Fanus” adlı sergisi, Sylvia Plath’ın ölümünün 50. yılında izleyiciyle buluşuyor. Günaydın’ın İzmir’de kendi atölyesinde gerçekleştirdiği sergi kapsamındaki baskı çalışmalarında, düş ve gerçek arasındaki ilişkinin kadınsı bir duyarlıkla ele alınışını, çoğu kadının sır gibi sakladığı “sırça fanus”un farklı yansımalarını görmek mümkün.

- Öncelikle “Sırça Fanus” adlı serginizde yer alan eserlerden söz eder misiniz? Bu eserleri hangi bağlamda gerçekleştirdiniz, sizin için ne anlama geliyor?

Sergide 2005-2012 arasında yaptığım ağaç baskı ve metal gravür tekniğindeki çalışmalarım yer alıyor. 1990’dan beri sergiler açıyorum. 2005’e kadar çalışmalarım ağırlıklı olarak yağlıboya tekniğinde ve yine kadın temasının merkezde yer aldığı çalışmalardı.

2005’ten başlayarak aslında kendi branşım olan baskı resme yönelip her iki tekniği birlikte götürdüm. Özellikle ağaç baskının ağırlıklı yer aldığı, kadın temalı resimler yapıyorum. Birçok kişisel ve karma sergiye katıldım. Üçü yurtdışından olmak üzere toplam 6 ödülüm var.

Sergide özellikle son yıllarda yaptığım ağaç baskı tekniğindeki seri çalışmalarım yer alıyor. “Düşen Kızlar”, “Kaçan Kızlar” ve “Merak” bunlardan birkaçı. Özellikle ağaç baskılarım, serilerden oluştuğu için birbirini izleyen, iç içe bir anlatım söz konusu.

- Serginizde edebiyatla sanat arasındaki ilişki kendini ne şekilde gösteriyor?

Edebiyat ve sanat arasındaki ilişki hep çok ilgimi çekmiştir. İnsanoğlu, doğuştan bir hikâye anlatıcısı. Hikâye anlatmak ve dolayısıyla da edebiyat, insanoğlu için hep temel bir ihtiyaç olmuş. Sanat tarihinde müzik, resim, heykel ve hatta mimaride edebiyatın etkilerini ve yansımalarını görmek her zaman için çok heyecan vericidir.

Sergimin ana konsepti, Plath’ın “Sırça Fanus” romanına dayansa da, örneğin “Düşen Kız” serisi İtalyan yazar Dino Buzzati’nin “Düşen Kız” adlı fantastik öyküsüne dayanıyor. Yazarın kendisi de aynı zamanda illüstratördür. Bu çok yönlülük beni de çok etkiliyor.

- Peki bu eserler, Slyvia Plath’ın romanına ne yönde ve nasıl göndermeler yapıyor? Sizin için Slyvia Plath ve elbette “Sırça Fanus” ne anlam ifade ediyor?

Çalışmalarımda kadın sorunları ağırlıklı bir yer tutuyor. Benim için Sylvia Plath, erkek egemenliğine ve McCarthy dönemine bir karşı duruşu simgeliyor. Plath, yalnızlığın kurbanı değildir, ötekileştirme üzerine kurulu bir düzene karşıdır. Bu yönüyle çalışmalarımı etkilediğini söyleyebilirim.

Çünkü benim çalışmalarım da bu duyarlık üzerine kuruludur. Kadın figürlerimin üzerindeki sırça fanus, kendilerini özgür hissedemeyen, yaşadığı düzenden mutsuz, içe dönük, “yaratıcı enerjisi” eşi, işi, çocukları ve çevresi tarafından çalınan kadınları temsil ediyor. Düşüyorlar, şimdi de kaçıyorlar.

Tabii ki eserlerimi sadece Plath ekseninde gerçekleştirmedim. Ben Sylvia Plath’ı kendimce bir tavır ve karşı duruşu simgelediği için seviyorum. Bunun yanı sıra pek çok şeyden besleniyorum. Edebiyat ve görsel sanatlar arasındaki ilişki benim için çok önemli. Fantastik, büyülü gerçekçilik ve gizdökümcülük akımları, resimlerimi etkiliyor.

- Şu an üstünde çalıştığınız yeni eserler var mı?

Evet var; “Düşen Kızlar” ve “Kaçan Kızlar” serisinden sonra şimdi yeni serilere başlamak istiyorum. Sanırım bu serilerden biri, boğulma teması üzerine olacak.