‘Dünyayı oynatan Türkler’
‘1010! World’ uygulamasıyla dünya çapında 30 milyon kullanıcıyı aşarak, rekorlarını kırma peşindeler.
MURAT BİRSELSon çıkardıkları oyunları dünya çapında 30 milyon küsur cep telefonuna indirilen, ABD’de zirveden inmeyen Çin, İngiltere, Rusya ve Tayvan’da en sevilen oyunlar listesinde ilk yüze giren Türk şirketi Gram Games yeni bir rekora imza attı. ‘1010! World’ adlı yeni oyuları ABD dahil 200 ülkede en iyi oyun kategorisine girdi, 90 ülkede ise ‘editörün seçimi’ olarak gösterildi. Yeni oyun aynı zamanda 48 saatte 750 bin kullanıcıya erişmesiyle de tüm dikkatleri üzerine çekti. Cep telefonuna indirdiğiniz andan itibaren tiryakilik yarattığı için deneyimi size bırakıyor, burada oyunun detaylarına girmiyorum... Benim asıl merak ettiğim konu, oyunu oynayanlar değil oynatanlar oldu. Dünya çapında kıran kırana mücadele edilen bir piyasaya böylesine damga vuran, bütün dünyanın cebine girmeyi başaran, tabiri caizse “bütün dünyayı oynatan” Türkler kimdi, neredeydi, neyi nasıl yapıyorlar, nasıl başarmışlardı?
Her biri bizden biri
Gittim, gördüm, konuştum... Her biri, bizden biri. Başka bir âlemde değil, İstanbul’da yaşıyorlar. Üç katlı ofis binası güzel, deniz manzaralı bahçe nefis, içeri girer girmez kocaman bir salonda bilgisayar başında tıkır tıkır çalışan 20 küsur genç görüyorsunuz. Belli ki keyifli bir ortam, insanın aklına “burada çalışmak güzel olsa gerek” diye gelmiyor değil. Sonradan öğreniyorum zaten, dünya çapında programcılar yurtdışından başvuruyormuş “sizde çalışmak isterim, İstanbul’a yerleşebilirim” diye. Doğru bir ipucu yakalamışım ortamda mutluluğu koklamakla; ama elbette bu kadar basit değil başarılarının formülü.
Hikâyesi kitaplaşacak
“Bu başarı nasıl geldi” diye Gram Games’in bir numaralı ismine -kurucusu- Mehmet Ecevit’e sordum ve Pandora’nın kutusu açıldı. Hemen belirteyim hiç kolay değil gerçi olmayacak iş de değil, ama formülde o kadar çok bileşen var ki kendi söylemiyle olay “Ferrari’yi Türkiye’de monte etmek gibi bir şey!”
“Ferrari’yi Türkiye’de monte etmek” nasıl oluyor, bu sayfalara sığamayacak kadar detaylı ve uzun bir kullanım kılavuzu istiyor. Mehmet Ecevit de kendi girişimcilik hikâyesini kitaplaştırmaya karar vermiş, herhalde detaylarını orada bulmak mümkün olacak.
Çocukluğu çobanlık yaparak geçen ve hâlâ ofis binasının bahçesine sebze eken Mehmet Ecevit, parasız zamanlarında sekiz saatlik derin bir uyku çektiğini şimdilerde ise nadiren altı saat uyuduğunu anlatıyor. Neticede dünyanın en iyi fikrini bulsanız, sonra bir kesekâğıdına yazıp bıraksanız bir şey olmuyor. Onun başkaları tarafından anlaşılır, uygulanır olması, paketlenip pazarlanıp sunulması, bir şekilde dikkat çekmesi, kendinden bahsettirmesi ve rakipleriyle başa çıkabilmesi gerekiyor. Özetle harika fikri, basit ve kolay uygulamaya dönüştürmek, ardından dünyaya pazarlayabilmek gerekiyor, ki bunun altyapısı muazzam karmaşık. Diyelim ki ki on tane oyun tasarlanmış, Mehmet Ecevit’in babası bir tek 1010! oyununu tutkuyla oynamış, dünya çapında en ünlü oyun da o olmuş zaten.
Başarıya giden yol Formülü satırbaşları şeklinde vereceğim ki dünya çapında başarıya giden yolda ipuçları yakalayalım... * Şirkette hiçbir hiyerarşi yok, herkes eşit, kararlar oybirliği ile alınıyor. “Patron odası” diye bir oda yok mesela. * Ofis 24 saat açık, isteyen istediği saatte gelip istediği saatte çıkıyor. * Çalışma ortamında insanları birbirinden ayıran hiçbir duvar yok herkes birbirini görebiliyor, yanına gidip gelebiliyor. * Yukarıdaki üç madde aslında bir zemin hazırlıyor, o da iletişim zemini. İçeride sürekli ve asla kopmayan bir iletişim ortamı var. Mehmet Ecevit “isterse dünyanın en iyi programcısı olsun, iletişim kuramıyorsa çalışmamız mümkün olmaz” diye anlatıyor. * Beraber çalışıyor, beraber eğleniyor, beraber yiyip içiyorlar. Anladığım kadarıyla şahsi değil ortak bir egoları var ve içeride star yok (belki hepsi star) ama asıl “star” üzerinde çalıştıkları iş. * Mutlular. Belki de en önemlisi bu, hemen hepsine dünya çapında rakiplerden iş teklifinin gelmesi ve bu teklifi şirkette herkesle paylaşıp gülmeleri onlar için bir eğlence vesilesi |