Dünyayı kurtaran adam: Jack Ryan

Amazon yapımı 8 bölümlük dizi ‘Tom Clancy’s Jack Ryan’ daha önce sinemada maceralarını izlediğimiz CIA analisti Jack Ryan’ın yeni bir İslami terör tehdidiyle mücadelesini anlatıyor.

Emrah Kolukısa

Gerçi bizim için Dünyayı Kurtaran Adam tek ve biriciktir ve onu da kimseye yedirmeyiz ama bundan önce sinemada defalarca karşımıza çıkan ve çıktığı döneme göre farklı ‘belalar’la boğuşan Jack Ryan’ın dizi formatındaki ilk macerasını da görmezden gelemezdik doğrusu. Önceki Jack Ryan’lara dair kısa bir toparlamayı ayrıca sunuyoruz zaten, meraklısı inceleyebilir, biz daha çok başrolünü John Krasinki’nin üstlendiği en son kahramanımıza ve onun Ortadoğu, Türkiye ve Fransa’yı da kapsayan faaliyetlerine bir göz atalım.

Ah şu iyi niyetim yok mu?

Afganistan’da görevli bir deniz piyadesiyken her ne olduysa CIA’da masa başı göreve atanan mali analist Jack Ryan, bölümler ilerledikçe anlıyoruz ki, tipik bir iyi niyet kurbanı. Kendisi, sıcak çatışma bölgesinden bir grup insanın kurtarılması sırasında yaşanan bir helikopter kazası sonucu bir sürü silah arkadaşını kaybetmiş ve bu kazadaki payı yüzünden geceleri gözüne uyku girmeyen biri. Kazadaki payını şimdi burada anlatmayalım ama tamamen kalbinin iyiliğinden(!) kaynaklandığını belirtmekle yetinelim. Buna rağmen dizi boyunca göreceğiz ki, Jack Ryan hâlâ insan doğasının iyiliğine inanan, ona kötülük edenlere dahi gerektiğinde el uzatan ve yanlışını gördüklerine yumruk sallamaktan imtina etmeyen bir kahraman. Onunla her yere ve her toplantıya beraber giden amiri James Greer’in (Wendell Pierce) yine bir üst düzey strateji toplantısında Ryan ayağa kalkıp söze girdiğinde verdiği tepki her şeyi güzel özetliyor aslında: “H..tir.”

Dizinin neredeyse tüm bir bölümü Türkiye topraklarında geçiyor. Usama bin Ladin benzeri bir terörist olan Musa bin Süleyman’ı yakalamak ve planladığı sofistike terör saldırısını önlemek amacıyla ikide bir uçağa atlayıp soluğu Ortadoğu’da (bazen de Paris’te) alan Jack Ryan ve amiri Greer’in yolu 6. bölümde Türkiye’ye de düşüyor. Nedenini nasılını çok anlatmayalım ama burada karşılaştığı ve insan ticareti yaptığını anladığımız kirli bir adam olan Tony (ki aslında Numan Acar’ın canlandırdığı bir Türk kendisi) ne kadar işlerine yararsa yarasın dayağı hak eden bir çöplük Jack Ryan için. Bunu da diziyi kötülemek ya da ‘bakın biz Türkleri nasıl kötü gösteriyorlar’ demek için söylemiyorum, zamanında (ve hatta günümüzde) biz de kendi sinemamızda ve dizilerimizde başkalarına o kadar çok bunu yaptık ki, konuşmanın anlamı yok. Ama bir sahne sonrasında istediklerini elde edip giden CIA elemanlarının arkalarında kalan mülteci dramına dair herhangi bir şey yapmamaları, hadi bırakın yapmayı, bir kelam dahi etmemeleri nasıl bir çarpıklıktır, onu düşünelim biraz da.

Tamamı 8 bölümden oluşan “Tom Clancy’s Jack Ryan” daha önce benzer sularda seyreden “Homeland” ya da “The Looming Tower” (bu sonuncuyu özellikle tavsiye ederim) ile kıyaslandığında zayıf kalıyor doğrusu ama nihayetinde sıkılmadan izlenen, aksiyonu dozunda, oyuncu performansları belli bir düzeyi tutturan (ama çok da özel bir şey beklemeyin, kimseye ödül, hatta adaylık bile çıkmaz), herhangi bir karakter üzerine derinleşemeyen (ki bunu yapmak istedikleri bir karakter var ama çok da hedefi tutturamıyorlar kanımca) ama bunu da fazla dert etmeyeceğiniz bir yapım. Kariyerine komedilerle başlayan Krasinski’nin nasıl bir Jack Ryan olduğuna ise siz karar vereceksiniz elbette, ama bana sorarsanız Ben Affleck’ten iyi (ki çok büyük bir zorluk yok bu işte) Harrison Ford’dan kötü. Alec Baldwin ise her rolde olduğu gibi tam bir kült.

Dünden bugüne Jack Ryan

-Alec Baldwin - “The Hunt For Red October”

Tom Clancy’nin yarattığı Jack Ryan karakterini ilk görüdüğümüz film “The Hunt For Red October” olmuştu. 1989 tarihli filmde Ryan’ı Alec Baldwin canlandırıyordu ve adı Sean Connery’den sonra geliyordu. Yani başlangıçta Jack Ryan üzerine bir seri film çekileceğine dair bir plan yoktu ama hem soğuk savaş dönemine dair gerilim yükü yüksek bir macera anlatan filmin beklenmedik başarısı hem de Baldwin’in yüz kızartmayan performansı Jack Ryan’ı kahraman statüsüne taşıyacaktı.

Harrison Ford - “Patriot Games” ve “Clear and Present Danger”

Jack Ryan bir kahraman seviyesine yükselince onu Hollywood’da taşıyacak ismin de majör bir oyuncu olması gerekiyordu. 1990’lı yıllarda tüm erkek başrollerin ilk gittiği oyuncu Harrison Ford’du ve onun bir projeyle ilgilenmesi ciddi bir gişe geliri anlamına geliyordu. Ford 1992 ve 1994’te iki Jack Ryan filminde birden oynadı ve bu rolde (ilerlemiş yaşına rağmen) bir hayli başarılı oldu. Her zaman iki arada bir derede  kalmış karakterlerde daha başarılı olmuştu zaten ve kendi halinde bir analistken olmadık aksiyonlara bulaşan ve kendi sınırlarını zorlamak zorunda kalan Jack Ryan rolü ona çok iyi oturmuştu.

Ben Affleck - “The Sum of All Fears”

Harrison Ford’un artık 60’ına merdiven dayadığı bir dönemde çekilen bir sonraki Jack Ryan filmi “The Sum of All Fears”da (2002) başrolü Hollywood’un bir başka yıldız ismi Ben Affleck devraldı. Sonrasında 12 yıl yeni bir Jack Ryan filmi de çekilmedi. Oyunculuk kariyerinde de çok fazla iniş çıkış yaşayan Affleck az kalsın Jack Ryan’ın sonu oluyordu anlayacağınız. Ama tüm suçu ona yüklemek olmaz, film tüm seride eleştirmenlerin en çok yerdiği yapımdı.

Chris Pine - “Jack Ryan: Shadow Recruit”

Seride Jack Ryan adını taşıyan ilk film olan “Jack Ryan: Shadow Recruit” öncekilerden farklı olarak ekonomik bir terör kurgusu üzerinden ilerliyor ve Jack Ryan bu kez Amerikan Dolar’ını kurtarmaya soyunuyor. Chris Pine’ın başrolü üstlendiği filmde Jack Ryan’ın pek akıllarda kalıcı bir portreye dönüştüğünü söylemek zor doğrusu ama kamera arkasındaki ismin Kenneth Branagh oluşu (ki filmde de rol alıyor) ve Kevin Costner gibi güçlü bir ikinci ismin varlığı filmi izlenir kılıyor.