‘Dünyayı kadınlar kurtaracak’

Resimleri, Hobi Sanat Galerisi’nde sergilenen Hümeyra ile ‘yarattığı kadınları’ konuştuk.

Öznur Oğraş Çolak

                                                            Sanatçı Hümeyra (Fotoğraf: Kurtuluş ARI)

“Birçok giden memnun ki yerinden/ Çok seneler geçti, çok seneler geçti. /Dönen yok seferinden” diye mırıldandığım yıllar, çocukluk yıllarım. Oysa o 1970’lerde bu şarkıyla deyim yerindeyse sallamış müzik piyasasını. “Kördüğüm”, ise her genç gibi hayatı sorguladığım zamanlarda dinlediğim şarkı. Herkesin onunla bir anısı vardır. Minnacık ama kocaman bir kadın Hümeyra. Kahkahasını sevdiğim bir kadın. Her kadın güzel gülebilir mi? Bilmem ama her kadın güzel kahkaha atamaz. Kahkahasında kocaman bir ömür gizli, her tınısında ise bir hikâye... Dedim ya minnacık ama kocaman bir kadın Hümeyra. Annem, teyzem gibi, tanıdığım bütün kadınlar gibi güçlü yürekli bir kadın Hümeyra. Yine biz bütün kadınlar gibi, dünyayı kadınların kurtaracağına inanıyor, “Kadın bitmeyen sonsuz bir varlık. Kadının gücüne de çok inanıyorum. Dünyayı da kadınlar kurtaracak. Bilim ve kadınlar bir araya geldi mi sanıyorum bu karanlıktan da kurtulacağız” diyor. Canlandırdığı her karakterle aklımıza kazınan sanatçıyla “Hümeyra’nın Kadınları”nı konuşmak için resimlerinin sergilendiği Hobi Sanat Galerisi’nde buluşuyoruz. Müzisyenliğinin ve oyunculuğunun yanı sıra resimleriyle gündemde olan sanatçı, çok uzun yıllar önce başlamış resim yapmaya. Lise yıllarında ağırlıklı olarak grafik dersleri alan sanatçı, 1999-2001 yılları arasında Berkeley’de çeşitli resim ve sanat atölyelerinde eğitim görmüş. 2001 yılında Türkiye’ye dönüşünün ardından ressam Yusuf Taktak’ın atölyesinde resim çalışmalarına başlamış. 2011 yılında ise 2 yıl boyunca Ersan Ataser’in atölyesini paylaşmış. Son yıllarda ise ressam Orhan Taylan’ın atölyesinde çalışan sanatçı, bir resime bakarak keyifli dakikalar geçirmeyi sevdiğini söylüyor.

Hümeyra'nın sergisinden kareler

-Resim yapmaya nasıl başladınız? Sergi fikri nasıl oluştu?

Resim yapmaya çok önceden başladım. Genç kızlık dönemimde elimde hep bir kalem kâğıt vardı. Bir şeyi resmetmeyi seviyordum ve çok galeri dolaştım. Ah keşke bu resim benim olsa dediğim... Yani resme bakıp keyifli dakikalar geçirmeyi severim, yani resim hep ilgilendiğim bir şeydi. Sonra 1999 yılında Amerika’ya gittim. En son burada Orhan Taylan’ın workshop’larına katıldım. Tabii tüm bunların dışında hayat gayesi mesleğimi yapmak zorundaydım, ev kirasını birinin ödemesi gerekiyor (kahkaha atıyor). Çalışmak zorundaydım ve o aralarda yaklaşık üç sene durmuşluğum var. Ancak her gittiğim yerde boyam ve fırçam oldu. Hep bir gün ben ölmeden bu işi yapacağım diye kendi kendime sözüm vardı. Sözümü tutabildiğim için çok mutluyum.

-"Hümeyra'nın Kadınları" nasıl kadınlar, hepsinin bir hikayesi var mı?

Bu tablolar 2011 ve 2017 tarihleri arasında yaptığım tablolar. Serginin adı “Hümeyra’nın Kadınları”, çünkü benim kadımlarım, ben yaptım. Evet, hepsinin bir hikâyesi var. Günlük kendi ruh âlemimle ilgili, empati duyduğum kadınlar bunlar. Olmak istediğim veya olduğum, zamanında karakter olarak oynadığım kadınlar. Başka kadınlardan duyduğum onların hikâyesinden etkilendiğim kadınlar... Sergide yer alan bir tablom mesela; bir yaz tatilinde sevdiğim bir arkadaşımın evinde kalmıştım onun dönüşünde hemen yaptım. Her gün fosfor rengi elbiseler giyiyordu, insanın içi açılıyordu. Kanser olmuş bir arkadaşımın tablosu var. Kemoterapiden çıktıktan sonraki hali, vakur hali. Her şeye göğüs gerebilecek hali nitekim de gerdi ve hastalığı yendi.

Sanat dışından bir şey yapamam

-Hepsinin yüzünde, duruşunda bir hüzün var, neden?

Hepsinde bir hüzün var, evet, çünkü o hüzün benim içimde olan bir hüzün ama kötü bir hüzün değil.

-Beğendiğiniz, örnek aldığınız bir ressam var mı?

Kees van Dongen. Çok isterdim kadınlarından bir tanesi benim olsun. Daha empresyonist resimlere ve ressamlara düşkünüm. Renk seviyorum ama bu demek değildir ki, iki renkli resim yapamam ya da yapmam. Resimdeki duygumu anlatmak çok zor. Ben resmi anlatmayı da sevmiyorum, beceremiyorum da çünkü anlatmak istediğimi oraya koymuşum şimdi siz bir resme bakınca size başka bir şey gibi geliyor, halbuki benim penceremden ben başka görüyorum. Onun için ben sizin hikâyenize karışmak istemiyorum. Herkesin bence kendi dünyası, kendi hikâyesi olmalı.

-Müzisyenlik, oyunculuk bir de ressam yanınız var ve ilk serginizi açtınız. Hangisi desem...

Hepsinin ayrı bir getirisi var ama hepsi sonuçta sanat ve hepsi bir kanaldan çıkıyor. Sanatsal bir şeyle ilgilenebilirim onun dışında bir şey yapamam. Güzellikler peşindeyim hep.

-Yeni bir film, dizi var mı?

Şubat ayında üç günlük bir filmde küçük bir rol olacak ama daha vakit bulup konuşamadık olacağı kesin değil. Ama sergi teklifleri varmış, duyduğuma göre.

-Sergi de hep kadın figürleri var, neden?

Bir kere kadın figürünü seviyorum. Kadın bitmeyen sonsuz bir varlık. Kadının gücüne de çok inanıyorum. Üretken bir varlık ayrıca dünyayı da kadınların kurtaracağına inanıyorum. Bilim ve kadınlar bir araya geldi mi, sanıyorum bu karanlıktan kurtulacağız. İnanıyorum, enseyi karartmaya gerek yok. Kadınlar var, bu sağlam insanlar oldukça hiçbir şey olmaz bize dayanmamız lazım sadece.

-Bir zamanlar bir söyleşinizde “hayat hâlâ çözemediğim bir kördüğüm” demişsiniz.

Ciddi bir şey yaşamak. Hayat ciddi bir şey. O kadar ciddiye de alınmaması gerekiyor ama ciddi bir şey yapıyoruz. Bir yolculuk bu, doğumdan ölüme kadar. Bu yolculuğu en iyi şekilde geçirmek önemli olan. Sadece kendin için değil etrafa karşı da daha faydalı, daha yapıcı, daha elle tutulur şeyler yapmak lazım. (Sergi, 27 Ocak’a kadar Nişantaşı’ndaki Hobi Galerisi’nde görülebilir.)