Dünyanın altüst olduğu gün...

Kameralar karşısında vakur görünmeye çalışan ama kırgınlığının yüzüne yansımasını engelleyemeyen adam altı yıllık iktidarını 11 dakikada savunmaya, suçsuz olduğunu kanıtlamaya uğraşıyordu ama onu ekrandan izleyenlerin gözlerinde sadece öfke ve nefret vardı.

Cenk Başlamış

Kameralar karşısında vakur görünmeye çalışan ama kırgınlığının yüzüne yansımasını engelleyemeyen adam altı yıllık iktidarını 11 dakikada savunmaya, suçsuz olduğunu kanıtlamaya uğraşıyordu ama onu ekrandan izleyenlerin gözlerinde sadece öfke ve nefret vardı. Zaten o, artık olmayan bir ülkenin devlet başkanıydı. TV’de istifasını açıklayan adam Mihail Gorbaçov’du yani Sovyetler Birliği’nin son devlet başkanı. Tarih 25 Aralık 1991’di yani dünyanın altüst olduğu gün. 1985 yılında Komünist Parti genel sekreterliğini üstlenmesinden sonra Gorbaçov hemen kolları sıvadı ve herkesin bildiği ama kimsenin yüksek sesle dile getiremediği sorunlara el attı. Artık takati kalmayan ekonomiyi yeniden yapılandırmak için “Perestroyka”, korku imparatorluğuna dönen ülkenin nefes alması, açıkça ve özgürce konuşabilmesi için “Glasnost” reformlarını uygulamaya koydu.

Ama kısa süre sonra tökezlemeye, bir adım ileri iki adım geriye gitmeye başladı. 280 milyondan fazla kişinin yaşadığı 22 milyon kilometrekarelik dev bir ülkede yapılacak en küçük değişikliğin devrim boyutunda sonuçlara yol açmasından ürkmüştü.

Oysa yönetenlerle arasında artık bir uçurum bulunan Sovyet halkı Gorbaçov’un reform idealine dört elle sarılmıştı. İstedikleri çok basitti: İnsan gibi yaşamak, örneğin temel gıda maddelerine karaborsaya düşmeden, kuyrukta beklemeden ulaşmak. Gorbaçov’un aniden frene basmasını “ihanet” olarak gördüler, içlerinde uzun zamandır uyuyan “umut”u uyandırmış ama onları yarı yolda bırakmıştı.

YELTSİN HAMLESİ

19 Ağustos 1991’de Gorbaçov’un Kırım’da tatilde bulunduğu sırada bir grup üst düzey yetkilinin iktidara el koymaya çalışması sonun başlangıcı oldu. Muhalefet lideri Boris Yeltsin’in bir tankın üzerine çıkarak başlattığı direniş, zaten kötü hazırlanmış darbe girişiminin sadece iki buçuk günde çökmesini sağladı. 

22 Ağustos akşamı Gorbaçov, Moskova’ya döndü ama darbe girişimi ülkedeki dengeleri altüst etmiş, fiili iktidar Yeltsin’in eline geçmişti. İkisi arasında eskiye uzanan bir kan davası vardı; Yeltsin aylar boyunca herkesin gözü önünde Gorbaçov’la alay etti, aşağıladı. Asıl darbeyi ise 8 Aralık 1991’de vurdu: Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya liderleri Sovyetler Birliği’nin artık tarihe karıştığını, yerine Bağımsız Devletler Topluluğu’nun (BDT) kurulduğunu dünyaya duyuran tarihi belgeyi imzaladı. Koca imparatorluk tam 15 parçaya bölünmüştü.

Olayları yönlendirebilecek gücü kalmayan Gorbaçov absürt bir duruma düşmüş, ülkesinin tarihe karışmasını herkes gibi seyretmek zorunda kalmıştı. Daha fazla direnmenin anlamsız olduğunu görünce 25 Aralık gecesi televizyondan halka seslenerek istifa ettiğini açıkladı, böylece 74 yaşındaki bir ülkenin tabutuna son çiviyi kendisi çaktı. Peki, Sovyetler Birliği Gorbaçov’un hataları yüzünden mi yıkılmıştı?

Sorumluluğu tek başına onun sırtına yüklemek haksızlık olur, süreç çok daha önce yani Batı ile girişilen üstünlük yarışı nedeniyle kaynakların silahlanma ve uzay çalışmalarına aktarılmasıyla başlamıştı. Ülkenin Batı’nın ambargosu altında bulunması önemli bir faktördü ama Sovyet ekonomisi ağırlıklı olarak enerji kaynaklarının ihracından gelecek gelire dayanıyordu yani kırılgandı. İktidarda adı “Komünist Parti” olan, aslında zaman içinde herhangi bir ideolojisi bulunmayan oligarşik yapıya dönüşmüş, toplumdan kopmuş ayrıcalıklı bir grup vardı. Bu gerçek karşısında halk sosyalizmi kurma misyonunu, hayallerini ve heyecanını terk etmiş, çalışmak için bir neden görmemeye başlayınca ülke toptan “stop” etmişti.

Gorbaçov’un 25 Aralık 1991’deki istifası belki artık sadece formaliteydi ama hem ülkesi hem de uluslararası dengeler açısından sonuçları devasa oldu.