Dünyaca ünlü polisiye yazarı Tess Gerritsen İstanbul'da

Yazdığı romanlar 40 ülkede 25 milyondan fazla okura ulaşan Tess Gerritsen, İstanbul Kitap Fuarı'nda Doğan Kitap etiketli “Gece Gelen”i imzalıyor. Ünlü yazarla bir araya gelip suç ve edebiyat üzerine söyleştik.

Emrah Kolukısa
Amerikalı yazar Tess Gerritsen "Asıl adım Terry ama yazarlığa başladığımda romanları yazanın bir kadın olduğunun hemen anlaşılması için Tess adını aldım" diyor. Birçok kadın yazarın tersini yaptığını düşünürsek (örneğin J.K. Rowling kadın olduğu anlaşılmasın diye adının sadece ilk harflerini kullanarak imzalıyordu romanlarını) yaptığının hayli feminist bir hareket olduğu çıkarımına ulaşabiliriz. Zaten dünyaca ünlü kahramanları Jane Rizzoli ve Maura Isles'ın kadın oluşları da bu durumun en bariz göstergelerinden. Öte yandan Gerritsen'in bir başka baskın özelliği de bir tıp kariyerinden geliyor oluşu. Konuyu da buradan açıyorum haliyle.

Siz aslında doktorluk yapıyordunuz ama bir anda her şeyi bırakıp yazar oldunuz. Neden?

Aslında 7 yaşımdan beri yazar olmanın hayalini kuruyordum. Ama göçmen çocuğu olan babam buna pek onay vermedi ve onun bakış açısına göre gerçek bir meslek sahibi olmam gerektiğini düşünerek beni tıp fakültesine yönlendirdi. Ben de doktor oldum ve beş yıl bu alanda çalıştım. Sonra hamile kaldım ve çocuk doğduktan sonra evde bol bol boş vaktim olduğunu fark ettim. Bebek uzun saatler boyunca uyuyordu çünkü. İşte ilk kitabımı o zaman yazdım. Bundan da o kadar keyif aldım ki yazmaya devam ettim ve tıbbı bıraktım.
 
Nasıl bir metodoloji izliyorsunuz peki yazarken? Örneğin başlangıç noktası nedir sizin için, bir suç mu, bir karakter mi?

Bir fikir gerekiyor çoğu zaman. Örneğin bu son kitabımı, "Gece Gelen", bundan 35 yıl önce yazdığım ve bir çekmeceye kaldırdığım bir senaryodan yola çıkarak yazdım. Bir hayalete aşık olan bir kadın hakkında... Dediğim gibi yazıp bir kenara koymuştum ama yıllar sonra çıkardım ve “Bundan iyi bir roman çıkabilir” diyerek işe koyuldum. Konu yine hayalete aşık olan kadın hakkında ama içine cinayetler ekledim, oturduğu evde yaşayan her kadın o evde ölmüş... Acaba tüm bu ölümlerin sorumlusu o hayalet olabilir mi? Daha fazla anlatmayalım ve okurlara bırakalım.

'EN TEHLİKELİ YARATIK...'

Yazarken nelerden ilham alıyorsunuz?
Hemen her şeyden. Gerçek suçlardan yola çıkan romanlar yazdım örneğin. Benim bir dosyam var, gazetede ya da bir dergide gördüğüm ilgi çekici olayları hemen yırtıp oraya koyuyorum. Belki yıllar sonra onlardan bir şey çıkabiliyor. Bazen de seyahatlerimden bir şeyler çıkabiliyor. Örneğin Güney Afrika'da bir safariye çıkmıştık ve orada bir leopar eşime saldırdı. Bizimle birlikte olan rehber araya girip müdahale etmese belki de ölecekti. Bu korkunç olay beni çok etkiledi. Ama o olayın içine başka bir şey kattım sonradan. Şöyle düşündüm, evet çok tehlikeli hayvanlar var dünyada ama en tehlikeli yaratık aslında sizin çok güvendiğiniz ve o güvene ihanet eden biridir. Ve bu hikâyede rehber aslında göründüğü gibi biri olmasa diye düşünerek yola çıktım.

Türkiye'de cinayete kurban gidenler en çok kadınlar...

Ve onları öldürenler de kocaları değil mi?

Evet, kocaları, sevgilileri, hatta babaları... Dünyada da böyle mi bu ve bunlardan yola çıktığınız hikâyeler oluyor mu?

Maalesef her yerde böyle. Kadınlar her yerde kurban, her yerde öldürüyorlar. Aile içi şiddet çok yaygın ABD'de de ve onları sevdiğini söyleyenler tarafından öldürüyorlar. Bu daha çok sahiplikle ilgili bir şey. Erkekler kadın üzerindeki kontrollerini yitirdiklerinde ne yapacaklarını şaşırıyorlar ve iş cinayete kadar gidiyor. Böyle şeyleri romanlarımda pek göremezsiniz çünkü hem çok kederli bu olaylar hem de işçinde bir gizem, bir bilmece yok. Polisiyede ise bunlar benim için temel unsurlar.

'ÖLDÜREMEDİM VE KAHRAMAN YAPTIM'

Yazdığınız karakterlerden Rizzoli ve Isles ikilisi çok popüler oldu. hatta bir TV dizisi bile yapıldı... Nasıl başladı bu ikili?

Aslında ben o ikisi üzerine bir seri düşünmemiştim hiç. "Cerrah" adlı romanımda Jane Rizzoli küçük bir karakter olarak görünüyordu ve romanın sonlarına doğru onu öldürecektim. Fakat ne olduysa karaktere çok ısındım ve öldürmedim. Sonra bir roman daha yazdım ve orada Rizzoli'yi baş karakter yaptım ve bu sefer Maura Isles'ı küçük bir yan karakter olarak soktum kitaba. Sonra ikili olarak yazmaya başaldım ve bugünlere geldik.

TV dizisini beğeniyor musunuz?

Evet ama bence oyuncular fazla güzel. Ben mesela Jane Rizzoli'yi sıradan görünüşlü bir kadın olarak tahayyül etmiştim, oysa Angie Harmon olağanüstü güzel. Ben bu anlamda İngiliz dramalrını daha çok beğeniyorum, daha realist tipler seçiyorlar oyuncu olarak.