Dünyaca ünlü bilim insanı Canan Dağdeviren: 'Bu yüzyılda kadın olmak gerçekten zor'

Harvard Üniversitesi'nin Genç Akademi üyeliğine seçilen ilk Türk bilim insanı, dünyaca ünlü fizik mühendisi ve mucit Canan Dağdeviren, kısa süre önce Inverse'e verdiği röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

cumhuriyet.com.tr

İlk ve orta eğitimini Kocaeli'nde tamamlayan 2007'de Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünden mezun olan Dağdeviren, Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği programındaki yüksek lisans eğitimini 2009'da tamamladı. Aynı yıl Fulbright bursu kazanarak doktora eğitimi için ABD'ye giden bilim insanı, bu süreçte esnek ve katlanabilir, deri üstüne yapıştırılabilir veya giyilebilir elektronik aletler üzerine çalışmalar yaptı ve pilsiz çalışan giyilebilir bir kalp çipiyle cilt kanserini teşhis eden bir cihaz geliştirdi.

Independent Türkçe'nin Inverse'den aktardığı habere göre, Forbes'un 30 Yaş Altı Bilim İnsanları listesinde de yer alan başarılı bilim insanı, yeni röportajında başarısının sırlarına ve Türkiye'den ABD'ye gidiş sürecine değindi. Dağdeviren ayrıca, kadınların STEM kısaltmasıyla bilinen fen, teknoloji, mühendislik ve matematik bilimlerinde daha fazla öne çıkmasını istediğini aktardı.

"BU YÜZYILDA KADIN OLMAK ZOR"

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'ne ait, saygın bilim yayını MIT Technology Review'ün 2015'te "35 Yaşın Altındaki 35 Yenilikçi" arasında saydığı Dağdeviren, 21'inci yüzyılda kadın olmanın zorluklarını vurguladı:

"Bu yüzyılda, bu ülkede kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olmak gerçekten zor. Kariyerimin başında, erkek meslektaşlarımdan gelen yorumlara gerçekten üzüldüm. Ama sonra bunlara cevap verecek vaktim olmadığını fark ettim. Araştırma ve bu yorumlara işimle cevap verme zamanıydı. Ben de öyle yaptım."

"ANNEM DIŞINDA KİMSE DESTEKLEMEDİ"

Başarısına giden yolda kendisine ilham veren kişilerden ve olaylardan bahseden Dağdeviren, şu ifadeleri kullandı:

"6 yaşımdayken babam bana Madam Curie'yle ilgili bir kitap hediye etti; ondan ilham alabileceğimi düşündü. Ama onun yerine kocası Pierre'e vuruldum. Pierre Curie, piezoelektrik denen büyülü bir şey keşfetmişti. Bu malzemeler, savaşlar sırasında el bombaları gibi farklı alanlarda kullanılmış, ama yakın zamana kadar biyomedikal cihazlarda kullanılmamıştı.

Aynı dönemde, hiç tanışmadığım dedemin 28 yaşında kalp rahatsızlığı nedeniyle vefat ettiğini öğrendim. Bunu öğrendiğimde kendime söz verdim, aynı yaşa geldiğimde Kalp hastalarına yardımcı olacak bir şey yapacaktım. O zamandan beri ne yapmak istediğimi biliyordum ama en iyi yolun, en iyi bilim türünün ne olacağını bilmiyordum.

Daha sonra Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü'nde okumuş, Türkiye'nin çok tanınmış bir fizikçisiyle, Erdal İnönü'yle imza gününde tanıştım. Ona fizik mi, kimya mı, yoksa biyoloji mi okumam gerektiğini bilmediğimi söyledim. Kitabını benim için imzalarken, onu okumamı ve sonra ne yapmak istediğimi anlayabileceğimi söyledi. Ve kitabı okudum, ‘Tamam, fizik okuyacağım' diye düşündüm."

Dağdeviren fizik okumaya karar verdikten sonra olumsuz bir tepkiyle karşılaştığını da belirtti. Fizikte iş olanakları kısıtlı olduğundan, babasından destek göremediğini söyleyen bilim insanı, en büyük desteği annesinden aldığını aktardı:

Babam mimar olmamı istedi. Annem dışında kimse beni desteklemedi; kimse bana inanmadı. Ama ben ‘Hayır, fizik okumak istiyorum' dedim. Ve böylece Başkent Ankara'da fizik okumaya başladım. 28 yaşıma geldiğimde, kalp hastalarına yardımcı olabilecek, piezoelektrik malzemeye dayalı bir proje geliştirdim. Yani (başarımın sırrı) birçok şeyin birleşimiydi: Çocukluk hayalim, İnönü'nün bana armağan ettiği kitap, fizik çalışmam, dedemin ölümü ve annemin desteği.

"İLERDE HARVARD VE MIT'YE GİRECEĞİMİ SÖYLEDİM VE YAPTIM"

Kendisine danışmanlık yapan dünyaca ünlü fizikokimyager ve malzeme bilimcisi John Rogers'ı nasıl bulduğunu anlatan Dağdeviren, şunları kaydetti:

"Türkiye'de de aynı araştırmayı yapıyordum ama geliştirdiğim malzeme ve cihazlar bir kutu gibi hantaldı, bükülmezdi. Kalo gibi hassas bir organı hedeflemek için, yumuşak/şekillendirilebilir bir şeyler tasarlamam gerekiyordu.

Bana kimin yardım edebileceğini bulmak için tüm dünyayı araştırdım. Sonra, Illinois Üniversitesi'nde ilerideki danışmanım olacak John Rogers'ı buldum. Esnek elektroniğin babası ve adeta yükselen bir yıldızdı. Sonra Amerika'ya nasıl gideceğimi düşündüm. Ve işte o zaman Fulbright Bursu'nu keşfettim. Ve alanımda ilk sırada seçildim.

Böylesine prestijli bir bursla herhangi bir üniversiteye gidebilirsiniz: Harvard, MIT, Cornell. Ama ilk tercihim Illinois Üniversitesi oldu. Herkes sordu: Neden Illinois Üniversitesi? Çünkü birlikte çalışmak istediğim kişi oradaydı ve ilerde Harvard ve MIT'ye gideceğimi söyledim. Bunu da gerçekleştirdim."

"ÖDÜLÜ KADIN OLDUĞUM İÇİN ALDIĞIMI SÖYLEYENLER OLDU"

ABD'deki ilk günlerinde yaşadıklarını da değerlendiren Dağdeviren, hem farklı bir kültüre adapte olmanın hem de bir kadın bilim insanı olarak çalışmanın çok zor olduğunu vurgulayarak, "Gruptaki birkaç kadın bilim insanından biriydim ve ne zaman bir soru sorsam, nadiren yanıt alıyordum. Benim için çok zordu; hiç arkadaşım yoktu, ailem çok uzaktaydı, yemekler farklıydı, kültür farklıydı; her şey farklıydı. Üstelik hiçbir şey işe yaramıyordu. Ama üzülüp ülkeme dönmek yerine, laboratuvara gidip bir sandalye çektim ve aylarca sabahtan akşama oturdum. Sadece çalışan insanları izledim. Sorularıma cevap vermedikleri için onları sadece gözlemledim" dedi.