Dünya kamuoyu TÜBA'nın arkasında
AKP hükümetinin 27 Ağustos 2011 tarihinde çıkarttığı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Türkiye Bilimler Akademisi'nin (TÜBA) yapısını değiştirdi. Bu değişiklik ile kurumun özerkliği, kendi üyelerini ve başkanının seçme özgürlüğü elinden alındı. TÜBA'nın özerklik mücadelesi ne yazık ki yurtiçinde gerek bilim dünyasından gerekse aydınlardan yeterli desteği görmüyor. Bu arada Uluslararası bilim kamuoyu iktidarın TÜBA'yı ele geçirme çabalarına şiddetle karşı çıkıyor ve Akademi'nin yeniden özerkliğine kavuşturulması için ilgililere çağrıda bulunuyor.
cumhuriyet.com.trDünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde görülmeyen böyle bir girişime ilk ciddi tepki ulusal akademilerin ve akademik kuruluşların bağımsızlığını ve özerkliğini korumayı misyon edinen Dünya Akademileri İnsan Hakları Ağbirliği (Human Rights Network of Academies and Scholarly Societies) isimli kurumdan geldi. Tepkilerini ülkenin yönetiminde söz sahibi kişilere mektup yazarak göstermeyi tercih eden kuruluş, Başbakan’a hitaben yazdığı bir mektupta yaşanan gelişmelerden derin bir rahatsızlık duyulduğunu belirtiyor ve Akademi’nin yeniden özerkliğine kavuşturulması gerekliliğini savunuyordu. Bu mektup Başbakan’ın dışında Cumhurbaşkanı’na, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı’na da gönderildiği gibi, kurumun sitesinden dünya kamuoyuna açıklanmış bulunuyor.
6 Eylül tarihli mektupta şöyle deniliyor:
“Kaygılıyız, iptal ediniz"
“Sayın Başbakan,
Bizler, dünyadaki ulusal akademi ve akademik kuruluşların oluşturduğu bir yapıyız. Üyelerimizin pek çoğu Türkiye Bilimler Akademisi ve saygın üyeleri ile birlikte uzun yıllar çalışmıştır. Mali ve idari bir özerklik içinde hareket eden TÜBA’nın büyük bir sorumluluk içinde Türkiye’deki bilimsel çalışmaları nasıl desteklediğini, bilimsel öncelikleri nasıl belirlediğini, bilim politikaları için nasıl öneriler verdiğini ve Türk hükümetlerine bilimle ilgili yasalarda yapıcı değişiklikler için nasıl yol gösterdiğini izledik. Bütün bu çabaların arkasındaki ülkü, Türkiye’yi gerçek bir “bilim toplumu” düzeyine çıkartmaktır.
Kuruluşumuzun yükümlülüklerinden biri de bağımsızlığı tehdit altında olan kardeş akademileri desteklemek olduğu için, bu mektubu yazıyoruz. Son hükümet kararnamesi ile TÜBA’nın yeniden şekillendirileceğini ve bu şekilde bağımsızlığını yitireceğini büyük bir üzüntü ile öğrenmiş bulunuyoruz. (Diğer bilim örgütlerinin de bizim endişelerimizi paylaşacağını bildiğimiz için bu mektubu kendi web sayfamızda yayınlıyoruz).
Bu mektup ile sizlerin kaygılarımızı anlayacağınıza içtenlikle inanıyoruz; bu kararı iptal edeceğinizi ve TÜBA’yı güçlendirip destekleyeceğinizi umuyoruz. Sağlıklı ve bağımsız bir bilim akademisi, Türkiye’de iyi bilimin yapılmasına ve bunun getireceği avantajlardan yararlanmasına yol açacaktır.
Halkın iyiliği ve toplumsal denge için uluslararası bilim insanları ve akademisyenler olarak –yasal, ahlaki, bilimsel normlar dahilinde- özerkliğin bilimin (akademiler ve üniversitelerde) uygulanmasında ve kültüründe gerekli olduğuna inanıyoruz. Yasal ve saygın tüm ulusal akademiler bağımsızdır. Üyelerini bilimsel başarılarına göre seçer; mali kaynaklarını ihtiyaçlara göre dağıtır; nesnel, yansız bilimsel fikirler sunar; dini ve siyasi etki ve inanışlardan bağımsız kalmaya özen gösterir.
Türkiye’nin, bağımsız TÜBA’nın yoluna devam edeceğine ilişkin uluslararası bilimsel topluluğun saygısını ve kabulünü hak ettiğine ve ihtiyacı olduğuna şiddetle inanıyoruz.”
Science dergi grubundan tepki: "Hükümet TÜBA'yı ele geçiriyor"
Science dergi grubunun ScienceInsider isimli internet gazetesi, Martin Enserink imzası altında TÜBA ile ilgili son hükümet kararlarına ilişkin gelişmeleri yazdığı makalesinde, TÜBA’nın Türk hükümetinin kurumu ele geçirmeye yönelik girişimlerine direndiğini yazıyordu.
TÜBA Başkanı Yücel Kanpolat ScienceInsider’a şu değerlendirmeyi yapıyordu: “Bu kararname ile TÜBA akademi olarak bitmiştir. Yeni bir Türkiye Bilimler Akademisi hükümetin yönetimi altında kurulmuştur.”
Prof. Kanpolat, hükümetin bu kararnameyi çıkartmasının altındaki gerekçelere ilişkin görüşlerini ScienceInsider’a şöyle açıklıyordu: “Bence hükümetin akademiyi susturmak istemesinin nedeni evrim gibi bazı hassas konulardaki faaliyetlerini engellemek değil. Tersine, hükümet kurumların tümünü kendine bağlamak ve içlerine sızmak istiyor…. TÜBA bu kurumların sonuncusuydu”
TÜBA üyelerinden Prof.Ayşe Erzan ise ScienceInsider’a bu konudaki görüşlerini şöyle dile getiriyordu: “Bence bu bilim ve din arasındaki bir çatışma değil. Bu karar daha çok Türk bilimine “faydacıl” bir özellik kazandırmak için yapılmış naif bir girişim. Bana kalırsa hükümet akademinin daha çok uygulamaya yönelik faaliyetler içinde olmasını arzu ediyor.”
Nature : "Türk Usulü darbe"
Saygın bilim dergisi Nature ise 7 Eylül tarihli online sayısında yer alan bir makalesinde, hükümetin TÜBA ile ilgili çıkarttığı kararnameyi tam bir hükümet darbesi olarak değerlendiriyordu. Makalede, dünyanın dört bir yanındaki bilim insanlarının TÜBA’nın yanında yer alması gerektiği vurgulanırken, bu girişimin demokrasi karşıtı bir tehdit olduğu öne sürülüyordu.
Yazıda özetle şöyle deniyordu:
“Hükümetin TÜBA darbesi Türk bilim insanları tarafından büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Bu, aslında Türk toplumu için tehlike çanlarının çalmaya başladığının bir işareti. Recep Tayyip Erdoğan Hükümeti bir dizi kararname ile mecliste görüşülmeden pek çok sektörü kontrol almaya çalışıyor. Örneğin son birkaç haftadır aralarında mali piyasaları düzenleme enstitülerinin ve medya denetleme kurullarının da olduğu on kadar denetleme kurumu, daha önce bağımsız olarak sürdürdükleri çalışmalarını artık doğrudan hükümetin denetimi altında yürütecekler.
Önce TÜBİTAK ele geçirildi...
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), daha önceden hükümete yakın bir duruş sergiliyordu. Şimdi aralarındaki ilişki daha da güçlendi ve kurumsallaştı. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı’ndan oluşan triumvirlik TÜBİTAK’ın karar merci olan bilimsel kurulunun bazı üyelerini atayabilecek, başkanını ve iki başkan yardımcısını aday gösterebilecek. Bu arada triumvirlik hiç zaman kaybetmiyor; 30 Ağustos tarihinde Ankara’daki TOBB Üniversitesi Rektörü elektrik mühendisi Yücel Altunbaşak’ı TÜBİTAK’ın eski başkanının yerine atadı. Hükümet ayrıca diğen yönetim kurulu üyelerinin seçiminde de söz sahibi olacak.
En azından TÜBİTAK bir devlet kurumu. Hükümetin TÜBA’yı ele geçirme çabaları çok daha ciddi bir gelişme. 1993 yılında başbakanın himayesinde özerk bir kurum olarak kurulan
TÜBA, yaklaşık 82 tam üyeye (toplam üye sayısı 140) sahip ve akademilerin yapması gereken her şeyi yapıyor. Örneğin hükümete bilimsel konularda danışmanlık yapıyor, raporlar yayınlıyor, burslar ve ödüller veriyor. TÜBA ayrıca InterAcademy Panel, ALLEA (Avrupa akademileri birliği) ve Asya Bilimler Akademileri Birliği’ne (AASA) gibi uluslararası örgütlerin de faaliyetlerine katılıyor.
Darbe öncesi...
Söz konusu kararname ayrıca TÜBA’nın bir dizi temel araştırma enstitüsü yaratmasını öngörüyor. Bunun ne anlama geldiği şu anda net değil, çünkü bu enstitüler için herhangi bir bütçe belirtilmediği gibi hükümetin son günlerde üniversiteler dışındaki tek temel araştırma enstitüsü olan Feza Gürsey Enstitüsü’nü de kapatmış olduğu akıllarda (Bknz Nature 477, 33; 2011). Eğer temel araştırma enstitüleri kurma niyetleri gerçekten samimi ise, bu hükümetin uygulamalı araştırmaları destekleme yaklaşımlarını bir ölçüde dengeleyebilir. Ancak akademi bunlar için uygun bir yer değil. Bir Sovyet modeli olan Enstitüleri ulusal akademilere bağlama yaklaşımının yanlış olduğu anlaşıldığı için Sovyetlerin dağılmasından sonra ortaya çıkan ülkelerde bu iki birim birbirinden kesin olarak ayrıldı.
Büyük hata
Hükümet TÜBA üyeliğine müdahale etmekle çok büyük bir hata yaptı. Demokratik ülkelerin tümü, bağımsız bir bilimsel yapı için bağımsız bir akademiye ihtiyaç duyar. Bu durumda bu hükümetin uzman tavsiyelerine hiç saygısı olmadığı anlaşılıyor. Bu kararnameyi çıkartırken bilim toplumunun (siyasi muhalefetin de görüşleri alınmadan) görüşlerini almamış olması bir ilk değil (Bknz Nature 464, 478; 2010). Geçen yıl genetiğiyle oynanmış organizmaların kullanımını düzenleyen kararnamenin de hazırlanmasında uzmanlara danışılmamış ve sonucunda moleküler biyoloji araştırmalarının aksamasına yol açmıştı (Bu arada bilim insanları yasayı görmezden gelerek çalışmalarına devam ediyor).
Uluslararası destek şart
Akademi şimdi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşerek kararnamenin iptali için çalışacak. Dünyanın dört bir yanındaki akademiler de Gül’e bu konuda yazmalılar. TÜBA üyeleri bu yaklaşımın da başarısızlıkla sonuçlanması durumunda hükümetin ilk atamayı yaptığı anda istifa edeceklerini söylüyor. Bunu yapmakta da yerden göğe hakları var. Bu noktada, uluslararası akademi kuruluşları, özerklik ve bilimsel liyakate dayanmayan üyelik kriterlerine uymadığı için resmi olarak TÜBA’yı tanımadıklarını bildirmelidir.
Dünyanın dört bir yanındaki bilim insanları buna tepki göstermelidir. Tek bir akademinin kaderi, dünya sahnesinde önemsiz gibi görünse de, dünya politikasının kilit noktası konumundaki bir ülkedeki anti demokratik uygulamalara örnek oluşturması açısından önemli. Bu zoraki müdahaleye karşı direnmek şarttır.”
Nihat Ergün'ün açıklamalarına yanıt
Sabancı Üniversitesi’nden astrofizikçi ve TÜBA üyesi Prof.Dr. M. Ali Alpar da Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanı Nihat Ergün’e 8 Eylül tarihinde bir mektup gönderdi. Bu mektup Nihat Ergün’ün TÜBA’nın yapılanmasındaki değişiklik ile ilgili eleştirilere karşı bir gün önce yaptığı açıklamalara bir yanıt niteliği taşıyor. Ergün, yeni sistem ile ilgili yaptığı basın toplantısında şöyle konuşmuştu:
“YÖK Genel Kurulu ve Bakanlar Kurulu da üye belirleyecek. Bu, farklı bakış açılarının yansıtılması ve zenginleştirme amaçlı bir düzenleme. Bakanlar Kurulu’nun kriteri de akademik ölçütler olacaktır. Bu kurumları hükümetin ele geçirmek istediği yönündeki yorumlar yanlış”
Prof Alpar hükümet organlarının kuruma üye atamasında çok büyük bir karmaşa yaşanabileceğini mektubunda şöyle açıklıyor: “Bilim insanlarının yaptıkları işlerin değerlendirilmesi sadece sayısal kriterlere dayanmaz. Yayın ve atıf sayıları bilim disiplinleri arasında farklılıklar gösterir…. Yayın ve atıf sayılarının yüksek olması çok zaman gerçek değerle örtüşebilir. Ama gerçek bilimsel değerin terazisi sayılardan ibaret değildir. Sayılar eksik ve şaşırtabilen bir terazidir… Sayısal kriterlerin ötesinde, eserleri okuyup değerlendirmeye dayanan bir seçimi hükümet organları nasıl yapacak? Bütün bilim disiplinlerinde ayrı ayrı bir vukuf ve ihtisas hangi hükümette veya bürokraside olabilir? O zaman hükümet TÜBA üyelerini seçerken TÜBA ya başkan atarken kime danışacak? YÖK’ün Akademi üyelerinin üçte birini seçmesi zaten ayni temeller yüzünden kabul edilemez bir durum… Halkın ve halktan en çok oy da almış olsalar, iktidarların da bilgi işlerine ihtiyacı vardır. Demokrasilerde ihtisas alanlarında bağımsız karar verebilen kamu kurumları bu yüzden önemlidir.”
Temel Bilimler ile ilgili araştırmaların adresi
Nihat Ergin, kamuoyuna açıklamasında TÜBİTAK’a uygulamalı bilimler ve teknolojiyi, TÜBAya temel araştırmaları bırakan bir ayırıma gideceklerini söylüyordu. Bu söylem pek çoklarına göre hükümetin bir bilimler akademisinin ne olduğunun pek bilinmediğinin kesin bir göstergesi. Prof. Alpar bu görüşün ne denli vahim hatalara yol açacağını şu sözleriyle açıklıyor: “Bilim ile teknolojinin birbirini dışlayan alternatifler olmadığını elbette siz de biliyorsunuz. Tersine temel bilim ve teknoloji birbirini tamamlar ve besler.
Akademilerle bilim-teknoloji ajansları arasındaki ayırım ve iş bölümü disiplinleri taksim ederek değil, işlevler üzerinden yapılır. TÜBİTAK gibi kurumlar proje değerlendirme ve destekleme, uygulamalı ve temel araştırmalar için, (evet, bilimsel özerkliği de gözetecek şekilde) enstitüler kurmak, bilim adamı yetiştirmek gibi daha büyük bütçeli ve yatırımlı işleri yaparlar.
Akademilerse bilim ideallerini temsil eder, bilimdeki başarıları ve başarılı insanları onore eder, ve bu insanlardan yararlanarak, gençlere yol göstermek, teşvik etmek, bilimin gelişmesini sağlamak gibi daha kavramsal, ama hayatî işleri yürütür. TÜBA’nın da kısa yaşam süresinde gerçekleştirdiği en önemli katkı GEBİP (Genç Bilim İnsanlarını Ödüllendirme Programı) Türkiye’deki başarısı ile bazı Avrupa akademilerinin Genç Akademi projelerine de örnek olmuştur. Hem akademi ve hem de bilim-teknoloji ajansı bilimsel ve teknik konularda özerk olurlarsa, aralarındaki işbirliğini ve işbölümünü en verimli şekilde gerçekleştirebilirler.
TÜBİTAK’ın sadece uygulamalı bilimlere ve teknolojiye tahsis edilmesi başka zararlara yol açacaktır. Meselâ önceki TÜBİTAK yönetimi üniversite lisans eğitiminde doğa bilimleri, sosyal bilimler ve matematik alanlarını seçen en başarılı öğrencilere verdiği bursları kaldırdı. TÜBİTAK’ın kuruluşundan beri devam eden bu program başarılı ve yetenekli gençlerin esas istedikleri alanlara yönlenmesini destekleyerek Türkiye’nin son on yıllarda yerleşen ciddî bilim insanı birikimine çok büyük destek sağlamıştır. Büyük imkânları ile TÜBİTAK’ın temel bilimlerden çekilmesi de vahim bir yanlış olur.”