Dünya Kadınlar Günü'nde Utanç
Bir anneye “Kızım keşke kurşunla ölseydi!” dedirtecek kadar alçakça, sadistçe işkenceler, Özgecanımızı aldı. Ölen sadece Özgecan değil bir ülkenin masumiyetiydi. Bu alçakça maço düzeni yaratanlara “utanmazlar” diye bağırıp suratlarına tükürmek geliyor içimden.
Zülfü LivaneliHepsinin can’ı gitti; adı kaldı yadigâr. Hele Özgecan, hele Özgecan! Sanki tarih o kanlı minibüsün içinde bir an durdu. Kötülükle iyilik karşı karşıya geldi. Kötü Türkiye; masumiyetimizin canını aldı işkenceyle. Barbarlık, erkek şiddeti, ilkellik; cehalet, kötü niyet; yani güzel ülkemizi teslim alan zihniyet; Özgecanımızın gözlerinde umudu, aydınlığı, insancıllığı, sevgiyi, temizliği söndürdü. Aynen Maraş gibi, aynen Sivas gibi, aynen Gezi gibi, aynen öldürülen gazetecilerimiz, bilim insanlarımız gibi.
Bir anneye; “Kızım keşke kurşunla ölseydi!” dedirtecek kadar korkunç, alçakça, sadistçe işkenceler, Özgecanımızı bizden aldı; bu ülkenin hâlâ insan kalmış evlerinde günlerce gözyaşı döküldü onun için. Çünkü ölen sadece Özgecan değil bir ülkenin masumiyetiydi.
Artık inkâr kabul etmez; bu ülkenin kadınları, bu ülkenin erkeklerinin tehdidi altındadır. Genç kızların, evli, bekâr, dul kadınların can güvenliği yok. En uygar bildiğin çevrelerde bile kadına dayak hoş görülüyor.
Bu hunhar cinayetlere tekil olaylar gözüyle bakılamaz. Son on iki yılda yani AKP iktidarında binlerce kadının öldürüldüğü, binlercesinin tacize, tecavüze maruz kaldığı bir ülkede kadın resmen zulüm altındadır.
Mafya dizilerinin alıp başını gittiği, genç erkeklerin bayıldığı dizinin durmadan adam boğazlayan ilkel bir “kahraman”ın çevresine örülü olduğu, din adamlarının, ananızın eteğinin beş santim üstünü görmek haramdır diye fetvalar verdiği, altı yaşında kızla evlenmek caizdir dediği, ders çalışan gençlerin kızlı-erkekli diye suçlandığı, sapık, şiddet dolu, korkunç ve kanlı bir girdabın içinde yuvarlanıyoruz ve bedelini melek gibi çocuklarımız ödüyor.
HER ŞEY O SÖZLERLE BAŞLADI
Hükümetin bir bakanı da “Benim kızıma yapsalar tabanca alır vururdum” diyor. Ey bakan; eğer bu ülkeyi yönetiyorum diyorsanız Özgecan da kızınızdır. Öyle olması gerekir. Ama bundan da önemlisi, kadın cinayetlerini 14 kat artıran bir zihniyetin içindesiniz; bu siyasal ve kültürel iklime destek veriyorsunuz.
Cumhurbaşkanı’nın 90’lı yıllarda söylemiş olduğu “Bale ahlaksızlıktır!” sözünü unutmak herkesin işine geliyor. Çünkü bu söz ve benzerleri söylendikten sonra yıllarca Erdoğan’ı asrın lideri ilan etmeye devam ettiler. Ne aymazlık!
Oysa her şey bu sözlerle, bu kültürle başladı ve adım adım tırmandı. Ülkenin aydın takımı, “başörtüsü özgürlük demektir” diyerek, “ah kızlarımız zulüm altında” diye ağlaşırken nice Özgecan’lar, kadını mala indirgeyen, kadın erkekle eşit olamaz diyen, flörtle fahişelik arasında fark yoktur diyen zihniyetin elinde can verdi.
Banyoda çıplak yıkanılmaz diyen ararsanız, bu ülkede; altı yaşında kızla evlenilir diyen de bu ülkede; anasının dizinden cinsel tahrike kapılan sapık da bu ülkede; hem de egemen çevrelerde, hem de el üstünde tutularak.
Biliyorum yılgınlığa hakkımız yok; kavgadan çekilmeyeceğiz ama insan yüreği bu. Bir yerde dayanamayıp patlıyor. Bu alçakça maço düzeni yaratanlara karşı “utanmazlar” diye bağırıp su ratlarına tükürmek geliyor içimden.
KARANLIK DÖNEMİN ÜRÜNÜ
Katilin resmini gördünüz mü? O korkak, sinsi, yalancı, her türlü melaneti işlemeye hazır bakışlar dikkatinizi çektiniz mi? O yaratığı hangi kültür yetiştirdi acaba? Söyleyin hangi kültür yetiştirdi? O yaratık Nâzım’dan bir şiir mi ezberledi, Yaşar Kemal’den bir öykü mü okudu, lirik bir Anadolu türküsü mü dinledi, geleneksel Anadolu terbiyesine göre, büyük küçük hatırı bilerek mi yetişti; onca suçladığınız Gezi’deki protestocu gençlerden biri miydi; hayır, bin kere hayır, yemin ederim hayır!
O yaratık, Türkiye’ye bir hayalet gibi musallat olan; bu ülkede uygar, güzel, temiz, masum ne varsa boğan bir karanlık dönemin ürünü olarak yetişti. Katillerin övüldüğü, göklere çıkarıldığı dizileri izledi, baştan sona erkeklik organını temel alan küfürlerle dolu sözüm ona futbol -aslında şiddetmerakıyla bilendi, ünlüler diye tanıtılan türedilerin pahalı ve sığ yaşamlarının sergilendiği programlarla tahrik oldu; ölüme övgüler yağdıran arabesklerle inledi, adına milliyetçi-muhafazakâr denilen iklimle serpildi.
İNSANLIK TEHDİT ALTINDA
1995 yılında şiddete karşı 600 bin imza toplayıp Cumhurbaşkanı’na götürdük. Hatırlayanınız var mı?
Meclis’te, töre cinayeti denilen barbar suçu işleyenlere indirimler kaldırılsın diye çalıştık.
Yine Meclis’te şiddeti araştırma komisyonu kurdurduk.
Binlerce yazı yazdık, töreyle ilgili kitaplar yaptık, filmler çektik. Kısacası çırpınıp durduk.
Sonuç ne? Özgecan.
Demek ki yeteri kadar yapamamışız, demek ki başaramamışız. Başımız önümüze eğilmeli.
Çünkü bizim gibi ülkelerde siyasi güç her şey demek. Ülkedeki kültürel iklimi de onlar belirliyor.
Hiç kimse çıkıp siyasetle, kültürle Özgecan’ın öldürülmesinin ne ilgisi var demesin.
Eğer karartmazlarsa, eğer çoğu zaman görüldüğü gibi katilleri kurtarmaya çalışmazlarsa duruşmalarda, bunların kim olduğu hangi zihniyetle yetiştiği ortaya çıkacak.
Ama korkum o ki, bu ortamda ne duruşmaların doğru dürüst görülmesini sağlayabileceğiz, ne de yeni Özgecan’ları kurtarabileceğiz.
Çünkü bu ülkede insanlık tehdit altında.
Biliyorum ki, Özgecan’ın ceylan gözleri bizi süzmeye devam edecek. Ve biz o gözlere baktıkça bir kez daha inançla “Batsın bu soygun düzeniniz, batsın şiddetiniz, batsın erkek üstünlüğünüz, batsın ilkelliğiniz, batsın rantlarınız, batsın harami saltanatınız!” diyeceğiz.
Bu masumiyete kıyan düzene lanet olsun!
Kadınlar Günü’nü de kutlayacağım ama inanın ki içimden gelmiyor. Çünkü ortada bir bayram falan yok. Bence bundan böyle 8 Mart Türkiye’de erkek şiddetiyle öldürülen binlerce kadınımızı anarak “yas ve hesap sorma günü” olarak ilan edilmeli.