Dünya gerçekten büyük bir meyhane

Mustafa Avkıran geçen yıl garajistanbul sahnesinde “Sabahlar Olmasın” konserleriyle meyhane kültürünün kült şarkılarını dinleyicilerle paylaşmıştı. Bu sabahsız geceler şimdi de “Sabahlar Olmasın” albümüyle rafine bir şekilde rafa çıktı. Avkıran oyunculuk bir yana sahnede müzik yaparken büyük eğlendiğini anlatıyor.

Ali Deniz Uslu / Cumhuriyet

Bugüne kadar yazıp, yönettiği ve oynadığı bir çok tiyatro oyununda şarkılar söyleyen Mustafa Avkıran geçen yıl garajistanbul sahnesinde “Sabahlar Olmasın”la  meyhane kültürünün sevilen şarkılarını söyleyip, herkesi sabahsız gecelerde muhabbette davet ediyordu. Şimdi bu muhabbetler “Sabahlar Olmasın” ismiyle albümleşti. Albüm de özel misafirler de var. Ceylan Ertem, Dilber Ay, Levent Güneş, Sema ve Sibel Tüzün de Avkıran'a eşlik ediyor. Albümdeki müzisyenler de özel; Hasan Saltık’ın yapımcısı olduğu, Levent Güneş‘in müzik direktörlüğünü yaptığı albümde Evrim Demirel, Cem Tuncer, Ediz Hafızoğlu, Yurdal Tokcan, İsmail Altunsaray, Volkan Hürsever, Ertan Tekin ve Çağlayan Çetin de bu albümde.

- Pek çok dizi, film, tiyatro oyunu, yönetmenlik deneyimi bir yana müzik nasıl sızmıştı hayatınıza?

Bu bir rehabilitasyon, şifalı bir şey! Beni iyileştirsin istediğim bir şey müzik belki de.
Nietzsche'nin dediği gibi “müziksiz hayat bir hata” Mesela her sabah müzikle uyanırım ben, bıraksan günlerce dinlerim.
-Bugün ne ile uyandınız?
Bu sabah Cem Adrian ile Umay Umay'ı dinledim sonra iki rebetiko karıştırdım üstüne. Ben böyle seviyorum, hepsini, her zaman. Müziğe bi ton şeyin üstüme geldiği bir zamanda başladım. Oyunculukla da ilgili kafamda amansız sorular vardı ve müzik geldi can simidim oldu. İçimdeki müziği ve şarkıcıyı keşfettim. Bir de ben bu işi yaparken büyük eğleniyorum. Başka türlü bir yıkanma hali bu. Ömrü uzun olsun istiyorum ve sahnede kalmak derdim var. Bir şeyi tükettiğim için buna başlamadım, buna başlamam gerektiği için başladım

- Meyhane kültürünün sevilen şarkıyla dolu “Sabahlar Olmasın” güzel hikayeler anlatıyordu garajistanbul sahnesinde. Sonra da bu albüm geldi. Nasıl evrildi hikaye?

Ben damıtılmış hikayeler anlatıyorum belki. Bu bir albüm, sahnede ise metinlerle başka bir yere gidiyoruz. Zaten muhabbet işte demek istediğim. Konserle gösteri arasında benim sahnem. Şarkı seçimi de kendi ihtiyacıma göre ayarladım. Mesela albüm “Dünya Meyhane” ile başlıyor. Öncesinde açılış metni Seyrüsefer var! Alaturka rap tadında. Bana sorarsan dünya hakketen büyük bir meyhane, şimdi onun içinde yolculuğa çıkıyoruz.

-Seçtiğiniz şarkıların en önemli özelliği ve güzel yanı hep birlikte, bir ağızdan dev bir koro ile söylenebilmesi!
 
Elbette “Koy Koy Koy”, “Öyle Sarhoş Olsam ki” ve “Şerefe”... Bunlar kült muhabbette şarkıları. Şarkıları birbirini öteki etmeden seçmek en büyük derdimdi. Yani arabesk de var, fantezi de , Türk pop da, türkü de, Alevi deyişi de...  Biraraya geldiler ve hemhal oldular. Sonuçta da ortaya “Sabahlar Olmasın”ın tavrı ve müziği oluştu.

- Bu tavır fazlasıyla sürdürülebilir bir gibi. Devamı gelecek değil mi?

Bu his bende de çok var. Yetmişe yakın yeni şarkı keşfettim, bilmediklerimiz o kadar çokmuş ki. Derya deniz bu işler. Benim şarkılarda aradığım biraz da sözler ve anlatılan dert. Aziz Nesin, Cemal Süreya, Aziz Nesin de olması bu yüzden. Ben muhabbet hikayeleri anlatıyorum. Belki sonra barış hikayeleri anlatırım. Ben hayatım boyunca kendimi yolda hissettim. Bitmeyecek projeleri işleri seviyorum. Süreç önemlidir. Bilmek de değil önemli olan, yaşamak, yaşatmak paylaşmak.

- Albümde Charles Baudelaire'den bir not var; “Hep sarhoş olmalı. Her şey bunda; tek sorun bu. Ama neyle? ... Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun...”
Biraz sarhoş olmaya ihtiyaç var,  Baudelaire'nin dediği gibi hem de neyle ve nasıl olursanız olun, yeter ki olur! Sarhoşluğu yalnızca alkolle algılamamak gerekli. Zaten meyhane kültürü son dönemde yasaklarla birlikte tukaka edilmiş durumda. “Sabahlar Olmasın” bu anlamda da önemli bir tema, çünkü son zamanlarda yasalarla o kadar ötekileştirilmiş, köşeye sıkıştırılmış ki, her şeyin yasaklandığı bir dönemde çıkıyoruz aslında.

-Gazeteye sarılıp ya da siyah torbayla satılabilirdi bu albüm?

Kapak fotoğrafı içeridekilerden olsaydı bu albüm rafta satılamazdı, poşetle mi alınırdı artık kim bilir! Ömer Hayyam diyor ya; “Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde; Senden ayığız bu sarhoş halimizle. Sen insan kanı içersen, biz üzüm kanı; İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?” Bu kadar hırsızlık, bu kadar vahşilik, bu katliamlar kimin?

- Ya önümüzdeki günler?

Sancılı günler bizi bekliyor ama tabii kaderimiz değil bu. İyi şeyler olmuyor bu ülkede, herkes tavır ve pozisyon almaya çalışıyor. Gezi bir milat, bunu yaşamamış gibi davranmaz kimse. Gezi'yi medya iyi manipule etti, gerçeği saptırdı, söyleme uydurdu. Güvenmek istiyoruz medyaya ama artık epey zor. Birileri Gezici, birileri Alevi, birileri dinsiz, birileri bilmem ne... Ötekilere sürekli yenileri ekleniyor. Düşman yaratmaktan başka bir şey yapmıyorlar, medya da bunun tetikçisi oluyor.