‘Dünya düzdür adaleti yoktur’

Çok fazla deneyimleri olmamasına rağmen 10 metrelik ‘Blue Belle’ adlı yelkenli tekneleriyle dünya turuna çıkan profesyonel dansçı Maral Ceranoğlu ve yamaç paraşütü eğitmeni Uğur Yavaş şimdi 4 aylığına İstanbul’da. “Bu aralar hayat felsefem dünya düzdür, adaleti yoktur” diyen Ceranoğlu ile yolculuğu, özlemi, korkuyu, zorluğu, bebekleri Milo’yu ve dansı konuştuk

Öznur Oğraş Çolak

“2013 Ekimi Dünya’yı gezmek için açıldık denizlere. Hiç denizcilik deneyimi olmayan biz cahillerin hayali Antarktika. Ekonomimizi döndürmek de, yeni öğrenmeye başladığımız göçebeliğin öncelikli hedeflerinden. Gittiğimiz yerleri “mahalle”miz hissetmek en sevdiğimiz amaçlarımızdan...” Bu sözlerin sahibi Profesyonel dansçı Maral Ceranoğlu ve yamaç praşütü pilotu Uğur Yavaş. Hikâyeye en başından başlamak gerekirse; Ceranoğlu ve Yaşar, hiç akıllarında yokken 2010’da bir dost ziyareti için gittikleri Marmaris’te gördükleri ‘Blue Belle’ adlı tekneye hayran kalmış ve birkaç ay sonra tekneyi almaya karar vermişler. Sonra ver elini dünya turu. Toplam 7 yıldır su üzerinde yaşıyorlar ve bunun beş yılı Türkiye kara suları dışında geçmiş.

Hiç hesapta yokken...

Tüm bu macera dolu yolculuğa hiç hesapta yokken bir minik katılıyor: Dünya tatlısı Milo... İki kişilik çıktıkları yolculukta 3 kişi olan Ceranoğlu ve Yavaş’ın hayatları değişiyor ve tabii planları da. Milo her şeye alışır alışmasına da niye alışsın? sorusu onları Blue Belle’yi satışa çıkarmaya kadar götürmüş. Öyle ya, “Milo büyüyor yürümek ister, koşmak ister, toprağa dokunmak ister. Milo’nun ihtiyaçlarına göre yaşamak elzem olmuş. Şimdilerde bir karavan alan çift, daha büyük bir tekne alabilmek için de Blue Belle’i satışa çıkarmış. Önümüzdeki iki yıl karada, toprakta, ormanda, yollarına devam edecekler. Colombia en baştaki hedefleri, sonrasını da zaman gösterecek. Yolculuğa dört aylığına ara veren, şu anda İstanbul’da olan Ceranoğlu, Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nda bugün başlayacak ve bu yaz boyunca devam edecek dans atölyesi gerçekleştirecek. Ceranoğlu ile yolculuğu, yeniliği, korkuyu, zorluğu, Milo’yu, parayı, dansı, özlemleri, planları, bebekten öncesini ve sonrasını konuştuk.

-Yolculuğun hikâyesinden başlayalım.

Uğur’la beraber bir şeyler yapma hayalimiz her seferinde sekteye uğruyordu. Işıl Kasapoğlu’nu (hocam) ziyaret etmek için gittiğimiz Martı Marina’da, Blue Belle (teknemiz) ile karşılaştık. Ayak üstü yaptığımız hayaller heyecanlara dönüştü. Fikrimiz bile olmayan bir alanda, tekne satın almaya karar verdiğimizde başımıza geleceklerden habersizdik. Her şey bir yıl içinde gelişti. Masrafların altından kalkamayınca evden tekneye taşındık. Biraz gezdik, öyle koy koy dolaşmayı pek sevmedik dünya Turuna çıkalım dedik. Deneyimli abiler “Başa gelmeden ögrenilmez” deyince. Tekneyi hazırladıktan sonra kendimizi attık deneyimin ortasına.

-Peki yenilikler... Mutlaka çok korktuğun anlar olmuştur ya zorluk.

Korktuğum oldu tabii, mesela bir kez tekne o kadar yan yatmıştı ki fırtınada, devrilecek sanmıştım, o anı unutmuyorum. Hemen akabinde tekne düzelince “teknenin sınırını da öğrendiğimiz iyi oldu” diye düşünmüştüm. 5 yıldır yolda yaşıyoruz, kortuğum bir çok an olmustur, ama açıkçası unutmuşum bile, başka aklıma gelmiyor. Zorluk açısından ise, yaşamaya calıştığımız göçebe hayatın zorlukları; tam olarak hiçbir topluluğun parçası olamama, sürekli yer değiştirmekten kaynaklı sürekli yeni taşındığın mahallene adapte olmaya çalışma halleri yorucu.

Daha mutlu, daha doğal

-En önemlisi doğum? Hiç bilmediğin bir ülke, dilini bilmediğin insanlar?

Doğumda, dilini az bildigim bir ülkede, nasıl bir prosedüre maruz kalacağımı bilmeden doğurmak, bizi oldukça germişti. Uruguay’da devlet hastanesinde yaptığım doğum iyi geçti. 36 saat süren normal doğumum boyunca tüm hastane calışanları beni rahat hissettirdi.

-Peki bebekten sonra?

Aslında hamileyken, “bebek” doğduğu şarta alışır diye düşünüyorduk. Üç kişilik ortak bir ortam kurarız diye düşünmüştük. Kalabalıklaşmak bizi heyecanlandırdı tabii. Ama Milo aramıza katılınca pek öngördüğümüz gibi gelişmedi olaylar. Milo her şeye alışır alışmasına da niye alışsın. Toprakta vakit geçirmesi gerekirken, teknenin içinde ona “hayır”, buna “hayır” demeye bizim gönlümüz el vermedi. Hem kendi, hem de onun rahatı için, koşullarımıza göre Milo’nun ihtiyaçlarını öncelikli yasşamak elzem oldu. Şimdilerde bir karavan aldık, daha büyük bir tekne alabilmek için de Blue Belle’i satışa çıkardık. Önümüzdeki iki yıl karada, toprakta, ormanda, yolumuza devam edeceğiz. Colombia en baştaki hedefimiz, sonrasını da zaman gösterecek, belki 4 kişi de oluruz önümüzdeki yıllarda kim bilir. Onun dışında çocuklu hayatın zor olduğunu, hele ki yolda, yabancı bir ülkede olamayacağını söyleyenlere katılmıyorum. Aksine, şehirdeki yerleşik yaşamıma kıyasla, daha kaliteli, daha doğal, mutlu geçiyor zamanlarımız. Milo’ya rağmen bir şey yapmaya çalışmıyoruz, Milo’lu her anın tadını çıkarabiliyoruz, o da bizim.

Ayda 500 dolar yetiyor

-İşin maddi kısmını nasıl hallediyorsunuz?

Yola çıktıktan sonra, gezginlikten göçebeliğe geçiş yaptık. Gezip, görülecek yerlerden ziyade, ekonomik sürdürülebilirliğimiz daha ön planda. Sokakta, restoranda Uğur müzik yapıyor. Aslında beraber sokakta çalışıyorduk, ben dans ediyordum, Uğur çaliyordu, Milo doğduktan sonra henüz bunu tekrar edemedik. Uğur restoranlarda müzik yapıyor, bir dergiye her ay ben maceramızla ilgili bir yazı yazıyorum. Ama henüz hayal ettigimiz noktaya gelemedik. İki yılda bir, şu an olduğu gibi, Türkiye’ye gelip çalışıyoruz, benim danstan kazancım çok az tabii ki ama Uğur yamaç paraşütü pilotluğu yaparak bize uzun bir süre yetecek parayı kazanabiliyor. Aylık harcamamız da, öyle geziyoruz diye, çok olduğu düşünülmesin, 500 dolar bize yetiyor. Umarım yıllar içerisinde, yolda geçinmenin de yollarını bulacağız. Karavan aldığımızdan beri gezici bir topluluk oluşturma fikri giderek şekillenmeye başladı.

 

Hayalim bilimkurgu romanı yazmak

-Dans ve hareket sizin yaşam biçiminiz?

Evet, dans, hareket benim hayata bakış açım. Devinirken, hayatı deneyimlediğimi hissediyorum. Beni tamamlayan, dengeleyen en önemlim hareket ve beden. Deneyim ve becerilerimi paylaşmak için hep sabırsızlanıyorum. Yoldayken de, sokak gösterileri ve birkaç atölye yaptım, çok tatmin edici sürelerde olmasa da bana iyi geldi. Maalesef bu işin organizasyon kısmında çok zayıfım. Uzun süre kaldığımız yerlerde atölyeler ve gösteriler organize etme ihtimalim daha yüksek. Ama sanatsal ortamların büyük şehirlerde olması, benim işimi yapma ihtimalini azaltıyor. Hareketle olan bağım baki, şimdilerde beni heyecanlandıran şey daha çok, üzerine calıştığım ve hayalini kurduğum bir bilimkurgu romanı.

Burada her şeyi özlüyorum...

-Peki özlem... Aileye özlem, dostlara, alışkanlıklara özlem?

5 aylığına geldiğimiz Türkiye’de özlediğim şeyler çok. öncelikle ailem ve sevdiklerim benim için eşsiz, bağlarım çok kuvvetli. Cıplak Ayaklar’ın uzaktaki bir parçası olmak oldukça zor, hem kendimi ifade edebildiğim, hem kendimi ait hissettiğim bir ortam Çıplak Ayaklar benim için. Dışarda aradığım, tatmin olacağımı düşündüğüm başka bir ortam yok. Bu beni çok zorluyor. Bir yandan da doğduğumdan beri parçası olduğum toplumda, insan-toplumla, değerlerle ilgili konularda mücadele içinde yaşamak bana ters gelmeye başladı. Denizde, mesela şartlar zorlaştığında da bir mücadeleye girmiyorsun, aksine uyumlanmaya çalışıyorsun. Anlamaya çalışmak ve kendi koyduğun hedeflere iteleyerek geçen zaman: Bu gerçeklik ve varoluş bana uymuyor artık. Kendimi savunmasız ve körelmiş bir zekâyla hayal etmek beni heyecanlandırıyor. Maalesef, buradaki yerleşik yaşam şartları, insanın zekasını geliştirecek cinsten. Bunlar dışında her şeyi özlüyorum, ışığı, coğrafyayı, yemekleri, sohbetleri, dostlarımı, ailemi, Türkçeyi..

Yola karavanla devam edeceğiz

-Planlar...

Önümüzdeki 4 ay Türkiye’de olacağız. Çıplak Ayaklar stüdyosunda biraz ders vereceğim, arkadaşlarımla. Tüm yaz yoğun bir program olacak gibi. Onun dışında özlediğim insanlarla vakit geçirip, sevdiklerimle Milo’yu tanıştıracağım. Daha sonra kaldığımız yerden karavanla yola devam etmek için Uruguay’a döneceğiz.

-Her şey değişiyor artık senin için, peki şu anki hayat felsefeni sorsam?

Çocuk sahibi olmadan önce, “insan her şeye alışır” cümlesi, beni oldukça idare etti, bağımsızlaştırdı, harekete geçirdi ve hayaller kurdurttu. Ama bu aralar “Dünya düzdür, adaleti yoktur” cümlesi, bu sorunun cevabı gibi.