Doğulu fantastik

"Azraa-eel Menkıbeleri", Uğur Batı'nın yaratıcı kaleminden çıkmış, Batılı fantastik roman anlayışını ve biçimini farklılaştıran özgün bir Doğu fantazyası.

Eray Ak

Uğur Batı ismini, reklamcılık üzerine yazdığı kitaplardan hatırlayanlar olacaktır. Fakat bu kez başka türde bir kitapla çıktı okur karşısına yazar: Azraa-Eel Menkıbeleri.

Kitabın üzerinde her ne kadar roman yazsa da Uğur Batı'nın yazdıklarını bir roman çatısı altında birleştirmek zor. Batı'nın kitabı daha çok bir hikâyeler toplamı. Roman diye nitelenmesinin nedenini ise bu kitapta yer alan hikâyeleri yazdığı rivayet olunan Amr Bin Azraa-Eel'in ve yazdıklarının hikâyesi meydana getiriyor. Amr Bin Azraa-Eel'in yaşadıklarının ve yazdıklarının hikâyesi bu kitapta toplananlara belirli bir çatı oluşturduğu gibi kendi gizemli hikâyesiyle de öne çıkıyor. Bu bağlamda Uğur Batı'nın kitabı Azraa-Eel Menkıbeleri'nin kahramanı da Amr Bin Azraa-Eel'den öte yazdıkları ve bu yazdıklarını bir araya getirdiği kitap olarak dikkat çekiyor.

Amr Bin Azraa-eel için ise türlü çeşitli söylenti dolaşıyor ortalıkta.

Onun bir zaman yolcusu olup çağları dolaştığını, yür kürenin her karışında gezindiğini söyleyenler olduğu gibi Herat topraklarından çıkmış "tekinsiz bir Kalenderî" ya da "Suriye kökenli gizemli bir halkın, Nasturîler’in hükümdarı" olduğunu söyleyenler de var.

Yani Amr Bin Azraa-Eel'in kim olduğu noktasında hemen her gizemli varlık gibi ileri sürülen pek çok tevatür mevcut. Fakat genel anlamıyla şöyle söyleyebiliriz kitaptaki hikâyelerin "muharriri" olduğu söylenen Amr Bin Azraa-Eel için: Amr Bin Azraa-Eel, Doğu mitolojisinde yer tutan gizemli varlıkların bir toplamı gibi âdeta. "İlk zaman yolcusu" olarak nitelenen Hızır gibi zaman içinde dolaşabiliyor, isim benzerliği olan Azrail gibi her an yer kürenin istediği yerinde olabiliyor, evliyalar gibi insanların üzerinde etki yaratabiliyor, cinler gibi uzun ömrüyle cismi bozulmadan yaşamını sürdürebiliyor.

Bu anlamda tam bir Doğulu varlık Amr Bin Azraa-Eel.

Buna paralel hikâyelerin geçtiği coğrafya da Doğu toprakları. Uğur Batı fantastik kahramanı Amr Bin Azraa-Eel'i Osmanlı topraklarında dolaştırıyor ve Hızır, Evliya Çelebi, Osmanlı padişahları arasında yine Doğu mitolojisinden beslenmiş varlıklarla yaşanmış hikâyelerini anlatmaya başlıyor. Fakat sadece Doğulu mitler üzerinden beslemiyor hikâyelerini Uğur Batı. Batı kökenli mitolojik varlıklar da bu hikâyelerdeki yerini alıyor. Vampirler, cadılar, kurtadamlar...

Hepsi, Uğur Batı'nın yazdıklarına farklı bir katman ekliyor. Dahası konu edilen olayları da ilginçleştiriyor çünkü hemen herkesin aşina olduğu Doğu mitolojisine ait varlıkların arasına ya da padişah gibi Osmanlı'ya ait unsurlara böyle Batı mitolojisinden alınmış varlıkların karışması, merak unsurunu canlı tuttuğu gibi metni de farklı bir boyuta taşıyor.

Azraa-eel Menkıbeleri bu anlamda temelini Doğu'dan alsa da genişleyen içeriğiyle Batı'ya da kollarını açıyor. Doğu ve Batı Uğur Batı'nın hikâyelerinde iç içe geçiyor.

YARATILMIŞ DİLİN GÜNLE HARMANI

Ancak bu iç içelik hikâyelerin diline etki etmiş gibi görünmüyor çünkü Uğur Batı, Osmanlıca kelimelerin yoğun olarak yer aldığı bir dil kullanmış hikâyelerde. Bu durum, hikâyeleri ve hikâyelerde geçen mekânların atmosferini beslemekle birlikte akla başka sorular da düşürüyor aynı zamanda.

Osmanlıca kelimelerin yoğunlukla kullanıldığı metinler söz konusu olduğunda akla İhsan Oktay Anar'ın romanları geliyor ister istemez.

2010'da, İhsan Oktay Anar, Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne değer görüldüğünde Asuman Kafaoğlu-Büke küçük bir kitapçık yazmıştı törene katılanlara dağıtılmak üzere. Anar'ın roman evrenine güzel bir çerçeve çizmişt burada Asuman Kafaoğlu-Büke. Anar'ın roman dili için de şöyle küçük bir paragraf açmıştı: "Yazarın hayalgücü sadece olağan üstü haller yaratmakla kalmaz, çok daha önemli olarak olağan üstü bir dil yaratır. Bu dil antikiteden, Osmanlıcadan, felsefe ve bilimden beslendiği kadar, aynı zamanda hayal ürünüdür. Böyle bir dilin tarihin bir döneminde, bir kültür tarafından kullanılmış olma olasılığı düşüktür. Bu dil sadece bu romanlarda anlatılan öykülerin dilidir." Dahası, Anar'ın romanlarını kurguladığı dili, yapıtın en özel yanını oluşturmakla birlikte bir kahraman gibi metnin içine de sızar. Hikâyenin içinde Anar'ın renkli kahramanlarıyla birlikte o dilin kendisi de dolaşır adeta. Nasıl ki okuyucular, bir roman kahramanını her şeyiyle kabul etmese de sevebiliyorsa, Anar'ın romanlarında kullandığı dili tam anlamıyla kavrayamayıp yine de müptelası olanlar, çok da anlamadan sevdiği bir kahramanın peşine takılır gibi Anar'ın roman dilinin peşine takılıp gider.

Azraa-eel Menkıbeleri özelinde ise bu dilin yazılan hikâyeler için yaratılmış bir dil olduğunu söylemek pek mümkün değil. Uğur Batı, hikâyelerinin atmosferini güçlendiriyor bu dille, etkisini katmerliyor fakat bu dilin yeniden yaratıldığı anlamına gelmiyor. Uğur Batı'nın Azraa-eel Menkıbeleri'ndeki dili için yeniden yaratmaktan öte, yartılmış bir dili günle harmanlayıp kullanmak diyebiliriz.

Uğur Batı'nın hikâyelerde zaman zaman takındığı didaktik tavrı da işin dışında tutarsak Azraa-eel Menkıbeleri, okurunu kendine çeken bir kitap.

Azraa-Eel Menkıbeleri / Uğur Batı / Everest Yayınları / 416 s.

erayak@cumhuriyet.com.tr