'Doğu Sorunu' ve Büyük Güçler...
cumhuriyet.com.trYeniden bu duruma düşmeyi hangi hükümet isteyebilir?.. İşte, Osmanlı’nın geçen yüzyılda düşmüş olduğu bu duruma düşmemek için, Atatürkümüzün, Cumhuriyetin ilanı ertesinde çizmiş olduğu yoldan hiçbir şekilde sapmamak, o büyük insanın oluşturmuş olduğu devrimleri hiçbir zaman göz ardı etmemek ve “tam bağımsızlık” yolunda hiçbir ödün vermeksizin azimle ve inatla yürümek gerekir.
“Doğu Sorunu” denilince Batılı devletler ne anlamaktadır? Batılı devletlerin (ABD ve AB) hedeflerinde “Doğu Sorunu”nu yeniden canlandırma düşü yatmakta mıdır? Bu soruyu yanıtlamadan önce, yakın tarihte “Doğu Sorunu”nun ne anlama geldiğini ve Batılı Güçlerin, bu sorunu nasıl çözüme kavuşturduklarını iyice algılayabilmek gerekir.
19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki topraklarının teker teker elinden çıkması, Büyük Güçlere (İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya) Osmanlı’nın ganimetine el koyma yolunu açmıştı. İşte, Batılı Güçlerin, Osmanlı’nın topraklarına el koyabilmek amacıyla, aralarında yürüttükleri diplomasi düellosunun özeti ve özünü, Batılı tarihçiler ve yazarlar “Doğu Sorunu” olarak isimlendirmekteydi.
19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ayaklanan Sırpları (1804-1817) ve Yunanlıları (1821-1829); aynı yüzyılın ikinci yarısında, Eflak-Boğdanlılar (1856-1866), yeniden Sırplar ve Karadağlılar (1856-1867), Giritliler (1866-1869), Bulgarlar (1867-1876), Bosna-Hersekliler (1875) ile Sırplar (1876) ve Karadağlılar (1876) izlemiş ve tüm bu ayaklanmaların sonucunda, söz konusu halklar Osmanlı’dan önce özerkliklerini, daha sonra da tam bağımsızlıklarını elde etmişti.
Balkan buhranı
19. yüzyılda Osmanlı’ya karşı yer alan ayaklanmaların sonuncusunu 1875-78 Balkan Buhranı oluşturmuş; bu buhranın sonucunda Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsızlıklarını kazanmış; Bulgaristan’da da yeni bağımsız bir devletin temelleri atılmıştı. Öte yandan, Bosna ve Hersek’in de facto Habsburg yönetimine devredilmesiyle, gelecekteki 20 yıl boyunca, içten içe kaynayacak olan Avusturya-Sırbistan rekabetinin tohumları da atılmış oluyordu.
Avusturya ile Sırbistan arasındaki bu çatışma, dünyayı kana bulayacak olan Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine neden olmuştu.
Niçin şimdi “Doğu Sorunu”nu yeniden gündeme getirdim?..
Bir devletin yönetimi güçsüzleşirse ve karşı karşıya kaldığı yaşamsal sorunları çözebilmede yetersizlik ve istikrarsızlık gösterirse, yabancı devletler, anında bu güçsüzlüğü ve yetersizliği algılar ve ona göre tutumlarını ve politikalarını belirlerler.
Gündeme gelmemeli
Ülkemiz, kanımca, böyle bir dönemden geçmektedir. Osmanlı’nın 19. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında düştüğü âciz duruma düşmemek için, kendimizi bir an önce toparlamamız ve Batılı devletler nezdinde “Doğu Sorunu”nun yeniden gündeme getirilmesini önlememiz gerekmektedir.
Türkiye, 21. yüzyılda laiklikten, demokrasiden, cumhuriyetçilikten ve Atatürk ilkelerinden kesinlikle ödün veremez! Bu kavramlardan herhangi birinde ödün verdiği takdirde, Batı’nın gözünde yeniden “Doğu Sorunu” canlanabilecek ve Batılı Güçler, bu kez Türkiye Cumhuriyeti’ni parçalama ve onun ganimetine el koyma savaşımını başlatabilecektir.
Devletimiz, iç ve dış politikasında, tümüyle kendi özgür iradesini yansıtan ve kendi ulusal çıkarları doğrultusunda “tam bağımsız” bir çizgi izlemelidir.
Bilindiği gibi, Osmanlı Devleti, 19. yüzyılın sonlarında artık kendi kaderini saptayacak kararları tek başına alamayan; her atacağı adımda Batılı Büyük Güçlere danışma gereksinmesini duyan bir devlet konumuna indirgenmişti. (1)
Yeniden bu duruma düşmeyi hangi hükümet isteyebilir?.. İşte, Osmanlı’nın geçen yüzyılda düşmüş olduğu bu duruma düşmemek için, Atatürkümüzün, Cumhuriyetin ilanı ertesinde çizmiş olduğu yoldan hiçbir şekilde sapmamak, o büyük insanın oluşturmuş olduğu devrimleri hiçbir zaman göz ardı etmemek ve “tam bağımsızlık” yolunda hiçbir ödün vermeksizin azimle ve inatla yürümek gerekir.
Ümitlerle dolu yeni bir yıla girerken ülkemizi yönetenlere ve ileride yöneteceklere saygıyla duyurulur!
———
1) 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı öncesinde, Osmanlı Devleti, İngiltere’ye danışmadan hiçbir konuda Rusya ile doğrudan ilişkide bulunmamıştı.