Doğallığın peşinden yaylalara döndü

Nebyan Doğal’ın kurucusu Nazlı Uyanık Yıldız, “1990’lardan itibaren nasıl hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Şimdi meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum” diyor.

ŞEHRİBAN KIRAÇ

London School of Economics’ten yüksek lisans yapmak, mühendis olmak, uzun yılla profesyonel hayatta çalışmak onu ata topraklarına dönmekten alıkoymamış.

Nazlı Uyanık Yıldız, kızı doğduktan sonra doğal ete ve gıdaya ulaşmanın zorluklarını fark etmiş ve memleketi Samsun’da Bafra yaylalarında erkek kardeşiyle birlikte hayvancılığa başlamış. Hayvancılık öyle bilmediği iş değil üniversite yıllarına kadar zamanının geçtiği yer. Kuzuların, koyunların peşinden az koşmamış yaylalarda. İki kardeş 2014’te kurdukları Nebyan Doğal markasıyla doğal et ve organik ürünler satıyorlar.

Nebyan Doğal’daki başarısı Nazlı Uyanık Yıldız’a dünya çapında 60 ülkeden girişimcilerin yarıştığı ‘Yılın Tarım Girişimcisi’ yarışmasında 3’üncülük ödülü ‘Yılın Kadın Girişimcisi Yarışması’nda da Yöresinde Fark Yaratan Girişimci ödülünü de getirmiş. “1990’lardan itibaren köylerin nasıl boşaltıldığını. hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Şimdi meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum” diyen Nazlı Uyanık Yıldız ile konuştuk .

* Kariyer yolculuğunuz nasıl başladı?

Anadolu lisesini okumuş, iyi puan alırsan mühendislik okursun mottosuyla yetiştirilmiş bir jenerasyonuz. Koç Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği okudum. Mezun olduktan sonra London School of Economics’de yüksek lisans yaptım. Bir süre Londra’da çalıştım. Ama sonra ülkemde yaşamak istedim. 10 yıl profesyonel hayatta çalıştım. Hatta bir eğitimle ilgili bir iş denemem oldu ama başarısız oldum. Ama profesyonel çalışırken hep aklımın bir köşesinde kendi işimi kurma hayalim vardı.

* Bu hayalin ürünü mü Nebyan Doğal?

Samsunlu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. İlkokuldan lise sona kadar hayatım Samsun’da geçti. Bafra’nın Soğuksu Yaylasında dedemlerin yaylası var, babamların, annemlerin atlarla gittiği yer. Yazlarımız, kışlar da hafta sonu hep bu yaylada hayvanlarla iç içe geçti. Hayvancılık hayatımızın büyük bir parçasıydı. Duygusal anlamda çok bağlı olduğum bir yer yayla. Ama 1990’lardan itibaren köylerin nasıl boşaltıldığını, kentlere göç edildiğini, hayvancılığın bittiğini, yaylaların boş kaldığını gördük. Çocukluğumuz boyunca her yıl birer birer azalarak bunlara tanık olduk.

Yaylalara dönüşü nasıl sağlarız, insanları nasıl buralarda tutarız diye düşünürdüm hep. En yakınlarımız bile dağda koyun peşinde koşacağıma gider inşaatta çalışırım dedi maalesef. Köylerde sadece yaşlıların kaldığını yaşayarak gördük.

Nebyan’ı hayata geçirmemiz biraz da benim annelik sürecimle oldu. Organik gıda, serbest geze hayvan, tam bizim yaylalarda olan şeydi aslında. Doğal et bulmak büyük problemdi. 2014’ten bahsediyorum. Kentlerdeki insanların bu isteğini fark ettim, bir de yaylalarımızda emeğinin karşılığını alamayan ve hayvancılığı bırakan insanları... Sonra dedik ki bu iki tarafı bir araya getirebiliriz. Nebyan Doğal böyle başladı.

* Bir iş denemeniz başarısız olmuş, Nebyan’ı kurarken endişelenmediniz mi?

İlk yıl bizim için bir denemeydi. Bize göre yaylamızın eti dünyanın en lezzetli etiydi, ama bakalım insanlar beğenecek mi dedik. Türkiye’de küçük baş hayvancılık azaltıldığı gibi insanlarımıza da unutturuldu. Daha çok büyükbaş ithal hayvanlar tercih ediliyor. O yüzden başlarken de çok emin olamadık. Hayvanları kendi yaylalarımızdan getirip 2015’te İstanbul Riva’da kendi üretim tesisimizi kurduk. İlk başta kendi sürümüzle başladık. Sonra orta Karadeniz bölgesindeki yaylalardan koyun almaya başladık. Adeta bir üretici birliği oluşturduk. Şu anda da 200’den fazla üreticimiz var. Yıllık 15 bin küçük baş tüketimimiz var.

* Yurtdışında da eğitim aldınız hayalinizdeki iş bu muydu?

İnsanların hayatına dokunabileceğim bir iş yapmak istiyordum. Hayvancılık yapmayı Londara’daiken hayal ediyor muydum hayır. Ama geldiğim noktadan da çok mutluyum. Bizim amacımız tarım ve hayvancılığa değer katmak. Şu anda Nebyan’da 40 kişi çalışıyor. 200 de üreticimiz var.

* Kaçı kadın?

Kadınların emeği çok fazla. Ama çiftçi kayıt sistemi ve banka hesaplarına baktığımızda her şey erkeklerin üstüne. Belki iki üç tane kayıtlı kadın üreticimiz vardır. Et işleme tarafında daha çok erkekler çalışıyor, yönetim ekibimizde ise çoğunluk kadın.

* İnsanlar pandemiyle doğal ürünün önemini daha iyi mi anladı?

Kurulduğumuz ilk dönemde insanlara neden doğal eti tercih etmeleri gerektiğini anlatarak geçirdik. Doğal ürün nedir, serbest gezen hayvanın ne tür faydaları var diye hakikaten o zaman ciddi bir efor harcadık. Biz 2015’te internetten satışa başladık. Soğuk zincirle etleri insanların evlerine götürüyoruz. Ama geçen yıl perakende satış noktalarımızı açmaya başladık. Çekmeköy’de, Kanyon’da ve Ankara’da birer mağazamız var.

* Et önemli bir besin, ama fiyatlar çok yüksek değil mi?

Maalesef üretmediğimiz için fiyatlar bu kadar yüksek. Başta yem olmak üzere her türlü girdide dışarıya bağımlıyız. Üreticiyi destekleme politikalarını benimsemediğimiz sürece bu gidişatın aşağıya döneceğini de düşünmüyoruz. Nebyan olarak bizin de yapmaya çalıştığımız üretimi artırmak. Bizimle birlikte ikinci jenarasyonun köylere döndüğünü gördük. Bu bizim için büyük mutluluk kaynağı. Üretimi desteklemediğimiz sürece de fiyatlar daha da yükselecektir.

KADINI YİNE KADINLAR KURTARIR

* Başarıyı yakalamak isteyen kadınlara ne önerirsiniz?

Kadınlar bir araya gelerek kooperatif kursunlar. Birlikte bir şeyler üretirlerse güçleri artar. Önemli olan doğru ürünü üretebilmek.

* Kadına şiddet çok arttı, bunun önüne nasıl geçilebilir?

Hem kadın hem erkek kadını sadece anne ve eş olarak gördüğü sürece kadınlar ezilecek. Şiddet her eğitim seviyesinde her yerde görülüyor. Tabi adalet sistemimizin bunların karşılığını vermesi gerekiyor. İyi hal indirimlerini, tecavüzcüsüyle evlendirme, kravat taktı diye cezadan indirim gibi uygulamalara izin verildiği sürece şiddetin artmasına destek vermiş oluyoruz.

Gerçek işleyen bir adalet mekanizması oluşturulmalı. Her alanda eşitlikçi politikaları uygulanmalı.

Siyasi partilerden bağımsız olarak tüm kadın milletvekillerinin ülkedeki kadın problemini kabullenip bununla yüzleşip, buradaki değişimin öncüsü olmaları gerekiyor. Bu yükü öncelikle onlar üstlenmeli. Kadını yine kadınlar kurtarır.

İki kız çocuğum var. Annelere çok iş düşüyor. Kızlarımıza prens, prenses masallarının gerçek olmadığını anlatmalıyız. Kendilerini bağımsız bireyler olarak yetiştirmesi gerekiyor. Erkek çocuklara kadınlara nasıl davranılması gerektiğini küçüklükten anlatmalıyız.

ÖZGÜRCE YAŞANAN BİR ÜLKE HAYALİ

* Günlük rutininiz nasıl, ne tür tutkularınız var?

İki kız çocuğum ve bir işim var hepsini birden büyütmeye çalışıyorum. Güne çok erken başlarım. Doğa sporları tutkum. Kayak yapmak en mutlu olduğum yer. Bir kaza geçirmeme rağmen bırakmadım. Doğanın içinde olmak tutkum. Kano, sörf yapıyorum. Oturup zaman geçiren biri değilim, sürekli hareket halindeyim. Ancak zihnimi bu şekilde dinlendiriyorum.

* Ne dinler, neler okursunuz?

Müzik kulağım çok iyidir. Hatta lisedeyken konservatuvar mı okusam gibi bir yol ayrımına da gelmiştim. Piyano çalıyorum.

Başucumda mutlaka işimle ve ebeveyn krizleriyle ilgili bir kitap olur. Son dönemlerde, sürdürülebilir tarım hayvancılık okuyorum.

* Dostlarınızı neye göre seçiyorsunuz?

Bir şekilde hayatımız kesişmiş yürümeye başlamışız. Karşılıklı dürüstlük ortak noktamız olmuş.

* Bir idolünüz var mı?

Çok fazla biyografi okuyorum. Hamdi Ulukaya, Nevzat Aydın, Gamze Cizreli gibi insanların hayatı beni motive ediyor.

* Nasıl bir Türkiye haliniz var?

Gençlerimizin kendi memleketine umutla baktığı, kadın, erkek barış içinde kardeşçe, özgürce yaşayabildiğimiz bir Türkiye. Teknolojiyi, bilimi, hayvancılıkta, tarımda kendine yeten, meraları, yaylaları yine dolmuş bir ülke hayal ediyorum.