Diyanetten dayatmacı din eğitimine 'tutsaklık' yorumu

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Şevki Aydın, kalıplara dayalı bir din anlayışı yerine, seçimlere dayanan, özgürlükçü bir din eğitiminin verilmesi gerektiğini bildirdi. Dayatmacı bir din anlayışının çocukların "tutsaklaşmalarına" neden olacağını belirten Aydın, "Onun bu bağlanışı, sorgusuz sualsiz, körü körüne bir boyun eğiş, bir itaat durumudur" dedi.

cumhuriyet.com.tr

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. M. Şevki Aydın, Diyanet Dergisi’nin son sayısında yer alan makalesinde, anne, babalar ve din eğitimcileri olarak, çocuklardan, kendi dindarlık anlayışlarını benimsemelerini beklemelerinin yanlış olduğunu belirterek,  diyanet, din eğitimi adına böylesi bir yaklaşımın, çocukların-öğrencilerin özgürleşmelerini değil, tutsaklaşmalarını doğuracağını belirtti.

Prof. Dr. Aydın, yazısında ezberci, empoze edici, kalıplayıcı bir din eğitiminden geçen bireyin inanıp bağlanmasının, edilgen bir bağlanış olacağını söyleyerek “Onun bu bağlanışı, sorgusuz sualsiz, körü körüne bir boyun eğiş, bir itaat durumudur” dedi.

Prof. Aydın yazısında şu ifadelere yer verdi:

“Bu bağlanma hali, onun adına başkaları tarafından seçilip dayatılmıştır; onun kendi özgür iradesiyle seçip kararlaştırdığı bir bağlanma durumu söz konusu değildir. O, otorite olarak gördüklerinin, kendinden beklentilerini yapmaktan başka bir şey düşünememektedir. Böyle bir edilgen bağlanışın özgürlükle bağı elbette kurulamaz. Özgürlük, seçim yapabilmek demektir. Seçim yapabilmek için de alternatiflerin farkında olmak, onları sorgulayarak anlamlandırmak gerekmektedir. Kalıplayıcı din eğitimi, pasif kabullenmeyi öngördüğünden dolayı, bireyin anlamlandırmasına imkan sağlamamaktadır. Anlamlandırma yeteneği gelişmeyen bireyin farkında olması söz konusu değildir. Haliyle bu bireyin özgürlüğünden, özgür seçiminden söz edilememektedir. Aktif bağlanmada birey, kendisi adına başkalarının seçip belirlediğini pasif kabullenen, körü körüne itaat eden, kendini onların kalıbına girme durumunda hisseden değildir. Bu yüzden, edilgen bağlanmanın aksine bu bağlanma, etkin bağlanmadır ve bireyin özgürleşmesini sağlamaktadır. İşte gerçekte din eğitimi, bireye böyle bir aktifliği ortaya koyma hususunda katkıda bulunmak, kılavuzluk yapmak durumundadır.”

 

'Dayatmacı din eğitimi çocukları tutsaklaştırır'

Anne babalar ve din eğitimcileri olarak, çocuklarının kendi inandıkları dine inanmalarını, ona bağlanmalarını arzu etmelerinin doğal olduğunu belirttiği yazısında şu görüşlere yer veredi:
“Gönlümüz bunu ister. Ancak bu arzumuzu gerçekleştirmek amacıyla kendi inanç dünyamızı onlara dayatmaya, empoze etmeye, buyurgan bir tavır takınmaya, bizim sunduklarımızı onların hiç sorgulamadan kabullenmelerini, bizi taklit etmelerini istemeye kalkışmamız, asla hoş görülecek bir tutum değildir; bundan asla olumlu sonuç alınamaz. Hele, kendi dindarlık anlayışımızı olduğu gibi benimsemelerini, aynen bizim dindarlık kalıbımıza girmelerini beklememiz, hiç olacak iş değildir. Din eğitimi adına böylesi bir yaklaşım, çocuklarımızın, öğrencilerimizin özgürleşmelerini değil tutsaklaşmalarını doğurur. Dolayısıyla onlar, kendi varlıklarının mimarı olma ve bu varoluş çabası bağlamında kendi dindarlıklarını bizzat oluşturan birey olma imkânını kaybederler. Böyle bir durumda, onlar, o dindarlığın sahibi değildirler; aksine bizim empoze ettiğimiz dindarlık onlara sahiptir. Anne babalar ve din eğitimcileri olarak din eğitimi anlayış ve uygulamalarımızın, bireyi özgürleştirici nitelikte olup olmadığını sorgulamakla yükümlüyüz."