Dinsel olgu ve laikliğin çağdaş dönüşümleri
Fransız Kültür Merkezi'nde Türk ve Fransız düşünür ve yazarları biraraya getiren dün akşam ki "Dinsel olgunun ve laikliğin çağdaş dönüşümleri ve küreselleşme" söyleşisinde dinsel olgunun ve laikliğin çağdaş dönüşümleriyle birlikte küreselleşme olgusu farklı açılardan ele alındı.
cumhuriyet.com.trFelsefeci ve yazar Ahmet Soysal’in yönettiği eş zamanlı çeviriyle gerçekleşen söyleşide yerli ve yabancı dergi editörleri, akademisyen ve yazarlar iki önemli soru gündeminde görüşlerini dile getirdiler
1. Laiklik ve dinin kent içindeki yeri dönüşüm durumunda mıdırlar ?
Anglo-sakson cemaatçi model, ve Fransa’daki gibi evrensel değerlerin çeşitli cemaatlerin haklarından önce geldiğini düşünen laik ve yurttaş entegrasyonunu öne çıkaran görüş gelişmekte ; bunun örneği, Avrupa’da Belçika’nın, Hollanda’nın ve Büyük Britanya’nın durumları ya da Fransa’da pozitif laikçilik kavramının ortaya çıkması. Ve gelişmelerden doğan birçok soru.Örneğin cemaatçi model bazı yorgunluk belirtileri mi ortaya sermektedir ? Her ulusun kendine özgü, belirleyici koşullarını unutmaksızın, bu tartışmanın katılımcıları Batı Avrupa’da ve onun biraz daha ötesinde – Fransa’dan Türkiye’ye – süregelmekte olan gelişmelerin bir tablosunu çizmeye çalıştılar
2. Küreselleşmiş bir kamusal alanı düzenlemek için hangi değerlere sahibiz ?
Dinsel olgu, ideolojilerin sonunu temsil eden çağımızda, insanları uluslararası düzeyde seferber etmekte ve onlara ilham vermektedir. Bu durum, onun uluslararası ilişkilerde bugün alışılmamış bir rol oynamasına varmaktadır. Bu artış karşısında kimileri hegemonya iradelerinin tehdit ettiğini düşünürken, başkaları dinler arası bir diyaloğun erdemine inanmaktadır ; bunlara göre, bu diyalog, kültürler arası diyalog ile uyum halinde, uluslararası gerilimleri dindirmeye muktedirdir. Acaba dinsel içerikli ve küresel kapsamlı yeni değerlerin ortaya çıkışıyla mı karşı karşıyayız ve bundan tedirgin mi olmalıyız ? Ya da Vaclav Havel, geçenlerde, dünyamız konusunda "ilk küresel uygarlık ve ilk tanrıtanımaz uygarlık" demekte haklı mıydı (bir uyarı olarak, "onun kibiri onun en tehlikeli yanını oluşturuyor" diye ekleyerek)? Eğer Havel haklıysa, kültürler arası diyaloğun hesaba katması gereken yeni bahisler nelerdir ? sorularını ortaya atıldı.