Dinci ve etnik çıkmaz umutları gölgeliyor

Van, Türkiye’nin küçük bir kopyası gibi. Siyaset, dinci ile etnikçilerin çerçevesinde biçimleniyor.

Işık Kansu/Cumhuriyet

Van’a ilk 1970’li yılların sonunda gitmiştik. CHP hükümetinin AP’den geçmiş Bayındırlık ve İskân Bakanı Şerafettin Elçi, Bahçesaray ilçesinde iki kanlı bıçaklı aşireti barıştırmaya gelmişti. Biz de tarihin derinliklerinde kalmış olması gereken o törene gazeteci olarak tanıklık etmiştik.

O günkü Van, göle küsmüş gibi görünse de şirin bir ildi. Van’da bir kent duyarlılığı vardı. O yıllarda her Anadolu ili gibi Van da, eskilerin deyimiyle “münevver”lerin çoğunlukta olduğu bir kentti. Tarım ve hayvancılığa dayalı ekonominin çarkı, kentlinin kültürü ile kaynaşır, kentin dokusuna, gündelik yaşamına öyle yansırdı.

Darbeydi, terördü, ekonomik ve sosyal gerileme derken son tokadı deprem atmış Van’a. Kentlilerin çoğunluğu göçmüş, şehir silinmiş, kazınmış, altından bir azman köy fırlamış. Kebap ve yağ kokusunun sindiği, aylaklığa alışmış insanların oturaklarda tespih çevirip zamanı boşa akıttığı sokaklardan geçiyoruz. Deneyimli Van muhabirimiz Yusuf Ziya Cansever, “İşsizlik çok” diyor. Van’da devletten yardım alanların ve yeşil kartlıların sayısının yüksekliği bu saptamayı doğruluyor.

Ya siyaset?

CHP seçim bürosunda tanıştığımız bir Vanlının yorumu sanırım ildeki genel havayı tanımlıyor:

“Burada siyaset, dinci ile etnikçilerin elinde.”

Bir devlet dairesinin duvarında asılı takvim, tam da bu belirleme ile örtüşüyor. Takvimin üstünde yan yana iki resim var: Biri Şeyh Sait’in, diğeri Sait Nursi’nin... Bölgenin bugünkü önderlik simgeleri!

Geçmişte hep CHP’ye oy verdiğini söyleyen emekli işçi Abdülrezzak, “Ben Kürt’üm” diyerek giriyor söze. Karşısındaki arkadaşı da... Aslında hemen her konuştuğumuzun ilk vurgusu bu oldu:

“Ben Kürt’üm.”

Siyaset de ona göre belirleniyor. Abdülrezzak diyor ki:

“Yıllar önce bir Kürt raporu yazmışlardı. Onun arkasında dursalardı, şimdi oyumu CHP’ye verirdim. Ama durmadılar. Ben Kürt’üm. Kim barış istiyorsa başım gözüm üstüne. Oyum BDP’ye.”

Bir zorunluluk gibi algılanıyor BDP’ye oy vermek. Bir seçeneksizlik ifadesi gibi...

 

'Merkezi vesayet kalkmalı'

BDP’nin belediye başkan adayı Bekir Kaya ile eş başkan Hatice Çoban’ın büyük afişlerinin altında Kürtçe ve Türkçe “Özyönetimle, özgür kimliğe” yazıyor.

Her ikisine de aynı soruyu yöneltiyoruz: Nedir BDP’nin sürekli dillendirdiği yerel özerklik? Siz ne anlıyorsunuz bundan?

Hatice Kaya, 91 yıllık Cumhuriyet döneminde yapılmamış olanı yaptıklarından ve yapacaklarından, kenti planlayacaklarından söz ediyor ve ekliyor:

“Kürtlerin demokrasiyi inşa sürecidir, inşa ayaklarıdır.”

Bekir Kaya’nın verdiği yanıtsa, daha somut bir içerik veriyor:

“Temsili demokrasinin yarattığı krizler var. Bu krizi aşacak, katılımcı demokrasi öneriyoruz. Avrupa’daki belediyelerde zabıta, asayiş görevini de üstlenir. Yargı gibi, dış ilişkiler gibi hizmetlerin dışında eğitim dahil birçok hizmetin belediyelere bağlanmasını istiyoruz. Merkezi vesayet kaldırılmalı. Yerel kaynaklardan kesilen vergilerin nereye harcandığı belli değil. Kültürel soykırıma uğruyoruz, isimler bile Türkçeleştirilmek isteniyor.”

Hatice Çoban, “Belediye başkanları valilerden izin almadan il dışına çıkamıyorlar örneğin” diye araya giriyor. Bekir Kaya tamamlıyor:

“Belediye meclisi oybirliği ile bir karar veriyor, vali onaylamadıkça o karar yerine gelmiyor.”

Örnek istiyoruz. Van Belediye Meclisi’nin, “Bahçesaraylı ilim adamı” Feqiyê Teyran’ın ismini bir parka verme kararı aldığını, ancak valinin izin vermediğini söylüyor.

Yaptığımız söyleşiler sırasında BDP’li yöneticilerin demokrasi söylemleri ile çelişen bilgiler de edindik. Partinin Van’da seçime 1-0 önde girmesine neden olacak Başkale’de eski DYP’li Belediye Başkanı İskender Ertuş’un BDP’ye katıldığından söz açanlar oldu:

“Her ne kadar BDP bölgedeki feodalite ile mücadele ettiğini söylüyorsa da BDP’ye katılarak seçimde destek vereceğini açıklayan İskender Ertuş, eski korucu Ertoşi aşiretinin ağasıdır. Bilirsiniz, yörede koruculara ‘kelleci’ derler.”

 

BDP'nin rakibi Hizbullah

BDP’nin bölgedeki en önemli rakibi AKP gibi gözükse de aslında Hizbullah. AKP’nin Van belediye başkan adayı da “O gelecek Van gül açacak” diye propaganda yapılan, Hizbullah ile bağlantılı Hüda Par’a yakınlığı ile tanınan Osman Nuri Gülaçar.

Eski Van Genç İşadamları Derneği Başkanı Kadri Salaz’a bakarsanız, AKP’nin Van’da seçim kazanma iştahı kalmamış:

“Öyle bir isim belirlediler ki iyi bir insan, ama belediye başkanlığı yükünü taşıyamaz. Biz AKP’den, yörenin sevdiği isimlerden Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz gibi bir isim beklerdik. Olmadı. AKP burada kazanmak istemiyor herhalde.”

Oysa, peynirciler çarşısında dinlediğimiz Rüstem Apaydın, BDP ile AKP’nin seçim yarışını başabaş götürdüğü kanısındaydı.

Peki, yolsuzluk suçlamaları Van’da siyaseti hiç mi etkilemiş? Etkilememiş. Gerçekten etkilememiş gözüküyor! CHP Van Gençlik Kolları Başkanı Rıdvan Aktaş’a kulak verirseniz, “Halk suskun, belli etmiyor.” Bir başkası diyor ki: “Başbakan yolsuzluğa karışmışsa, CHP ile MHP kanıtlasın!” Kimi “cemaatin uydurması” deyip geçiyor, kimi de “Başbakan bu kadar bağırıp çağırdığına göre, bir güce dayanıyor elbet” diye değerlendiriyor.

Cemaat deyince... Diş hekimi Murat Tuncer, “Cemaat, Kürtleri sevmez. Cemaatçi polislerin burada neler yaptığını gördük, duyduk” diyor. Öğrendiğimize göre, 17 Aralık operasyonundan sonra cemaatçi bilinen milli eğitim müdürü ile emniyetten terörle mücadele başta olmak üzere şube müdürleri hemen görevden alınmış.

Cemaatçilerin ya sandık başına gitmeyeceği ya da Saadet Partisi’nin adayı Fethullah Erbaş’ı destekleyeceği konuşuluyor. Erbaş için “Kürt değildir, Vanlıdır (Türk kökenlidir anlamında) zaten” diyorlar.

Her şey bir yana, okurla paylaşmak istediğimiz en önemli gözlemimiz şu ki, toplum birbirine sırtını öylesine dönmüş, sevgi bağlarını öylesine koparmış ki bu şaşkınlığı, çaresizliği, dağınıklığı yeniden toparlamak için çok emek, özveri ve sağlam bir öğretiye dayalı, Türkiye’yi kucaklayan bir siyasal örgütlenme gerekiyor.