Dinçer'den Danıştay kararına ilişkin açıklama

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, YÖK'ün üniversiteye girişte farklı katsayı uygulanmasıyla ilgili kararının Danıştay tarafından yürütmesinin durdurulmasına ilişkin olarak, ''Tam da ülkede büyük bir mesleksizlik sorunu yaşanıyorken ve gençlerimize ciddi anlamda meslek kazandırmaya yönelik çaba sarf ediliyorken, meslek liselerinin önünün kesiliyor olması aslında bu toplumda hesabı ödenemeyecek bir vebaldir'' dedi.

cumhuriyet.com.tr

Dinçer, İTO Meclis Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin istihdam sorunları ve işsizlik sorununa değinerek, 2008 yılının Ekim ayından itibaren yapısal sorunun üzerine küresel krizin de eklendiğini belirtti.

Krizin, zaten yapısal olan sorunu çok daha belirginleştirdiğini, ancak Türkiye'yi dünyada olduğundan daha az etkilediğini kaydeden Dinçer, Avrupa'nın birçok ülkesinde işsizlik oranları yüzde 100 civarında artarken, Türkiye'de işsizlik oranında yüzde 30'luk artış yaşandığını hatırlattı.

AB ülkelerinden çok daha ''büyük bir başarıyla'' 2009'da 452 bin kişiye istihdam sağlandığını anımsatan Dinçer, 2009 yılından önce istihdam sağlama rakamlarının yıllık 650 bin kişi olduğunu anlattı.

İşsizlik sorunun çözümünde alınan tedbirlere değinen Dinçer, Türkiye'nin AB ülkelerinin kriz sebebiyle aldığı tedbirlerin tamamını aldığını ve bazı stratejiler geliştirdiğini kaydetti.
Aldıkları tedbirlerin önemli oranda yararlı sonuçlar doğurduğunu vurgulayan Dinçer, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''İşsizlik sorununun başka bir boyutu da mesleksizlik sorunudur. İşsizlik sorununu pekiştiren bir diğer unsur da iş arayanların meslek sahibi olmamalarıdır. Uzmanlıklara dayalı rekabetin yoğunlaştığı bir dünyada, insanlarımızın çok büyük bölümünün meslek sahibi olmaması bizim için büyük bir handikaptır. Bu ülkede mesleksizliğin maliyetini ve ortaya çıkardığı verimsizliği maalesef ölçme şansımız yok. Mesleksizliğin çözümüyle alakalı olarak üzerinde duracağımız iki husus var.
Bunlardan bir tanesi; tam da ülkede büyük bir mesleksizlik sorunu yaşanıyorken ve gençlerimize ciddi anlamda meslek kazandırmaya yönelik çaba sarf ediliyorken, meslek liselerinin önünün kesiliyor olması, aslında bu toplumda hesabı ödenemeyecek bir vebaldir. Ve bu kararı verenlerin bu vebalin altından nasıl kalkacaklarını merak ediyorum. Sadece Danıştay değil, Danıştay'da bu kararı verenler değil, aynı zamanda meslek liselerinin önünü kesme kararını veren herkesin ve bunu destekleyen herkesin bu vebalin altında kalacağını, tarih önünde bir gün insanlara objektif baktıklarında, ideolojik düşüncelerinden arındırılarak baktıklarında hesap sorulacağını düşünüyorum.''

 

''Üretmeden maaş ödemeye devam etmeyi siz düşünür müsünüz?"

Dinçer, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Meclis toplantısında yaptığı konuşmada, Tekel işçilerinin eylemine değinerek, bu konunun hükümet, sendikalar ve işçiler açısından üç farklı boyutu bulunduğunu söyledi.

2004 yılına kadar özelleştirilen KİT'ler veya kamu kurumlarından açığa kalan kişilerin tümüyle işsiz kaldığını, 2004 yılında bugünkü eylemi yapan sendikanın yöneticileri ve konfederasyon yöneticilerinin kendilerine gelerek bu sorundan bahsettiklerini ve çözüm bulunmasını istediklerini anlatan Dinçer, o zaman 4C'li olarak kamuya alınmaları teklifinin sendikalardan geldiğini ifade etti.

4C'nin o zaman bugün uygulanan şekilde olmadığını belirten Dinçer, sendikanın talebini düşündüklerini ve o dönemde 4C taleplerini uygun gördüklerini, özelleştirilecek kurumlardan arta kalanları 4C statüsüne almayı öngördüklerini kaydetti.

O güne kadar 21 bin kişinin işsiz kaldığını, 19 bin kişinin tekrar 4C ile iş aldığını hatırlatan Dinçer, ''Tekel işletmelerinin özelleştirme kararını bu hükümet almadı. Bu kararın altında Sayın Bahçeli'nin de imzası var. Süreç, bizim zamanımızda tamamlandı. Bugün de Tekel işletmelerinden arta kalan tütün depolarını tasfiye ediyoruz, özelleştirmiyoruz. Bütünüyle kapatıyoruz, çünkü tütün kalmadı oralarda. Hükümet cephesinden bu... '' şeklinde konuştu.


''40 milyon lirayla 20 bin kişinin iş kaybı olmayacaktı"

Sendika cephesinden bakıldığında ise tasfiyenin hükümete bir maliyeti bulunduğunu, bunun yaklaşık 350 milyon lira civarında olduğunun altını çizen Dinçer, şöyle devam etti:
''2004 yılında 4C'yi teklif eden sendika... 2008'de Tekel işletmeleri özelleştirildiğinde orada çalışan 4 bin işçinin kendilerine durumu anlatacaklarını, işçileri ikna edeceklerini, dolayısıyla bu durumu sağlamak üzere kendilerine fırsat verilmesini istediler. 2008 yılında 4 bine yakın işçi 4C kapsamına alınacakken, kendi talepleriyle tütün depolarına bırakıldılar ve kendilerine 6 ay süre verildi. Ama 2008 yılında sendika sözünü tutmadı. Biz de uzlaşarak sorun çıkmadan bu iş hallolsun istedik. Her ay bize maliyeti 40 milyon liraydı. Aşağı yukarı 8 bin işçimiz var orada. Tabii ki bu işçilerimiz bizim işçilerimizdir, sahip çıkmalıyız. Ancak şuna da dikkat çekmek istiyorum; kriz sebebiyle gemi inşa sanayinde çok sayıda işçi istihdam ediliyordu. Yaklaşık 40-45 bin işçiden bugün 16 bin civarında işçi çalışıyor diye biliyorum. Biz her ay 40 milyon liraya yakın parayı bu sektörün teşviki ve yapımının devamını sağlayacak şekilde düzenleme yapsaydık, eminim 20 binden daha fazla insan iş kaybına uğramayacaktı, çalışmaya devam edecekti.''


''İlave maliyet 378 milyon lira..."

2009 Haziran ayından itibaren tütün depolarını da kapattıklarını ve çalışacak herhangi bir ortam olmadığını anımsatan Dinçer, ''Üretmeden maaş ödemeye devam etmeyi siz düşünür müsünüz? Siz vergi veren birileri olarak böyle bir şeye razı olur musunuz? Sosyal Güvenlik Kurumu'nun ödediği paralar, asgari ücretlinin primlerinden oluşuyor. Asgari ücretli birinin tasarruf edip kendi geleceği için yatırdığı parayı daha verimsiz bir alanda kullanmak sorumluluğunu taşıyabilir misiniz?'' diye konuştu.

Şu anda yaklaşık 17 bin civarında 4C ile çalışan bulunduğunu, bunun ilave maliyetinin 378 milyon lira olacağını belirten Dinçer, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bütün bu maliyetlerden sonra hala sendikanın talebi şu; 'hayır bunlara işçi kadrosu verin, isterseniz ücretlerini asgari ücretten verin, isterseniz Hakkari'de çalıştırın.' Peki bunun anlamı nedir sizce? Çünkü bu işçilerimiz eğer 4C'ye geçerlerse artık herhangi bir işçi sendikasına üye olmayacaklar. Devlet memuru sendikasına üye olacaklar. Sendikanın yıllık aidat geliri 4,5 milyon lira. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye'de sendikal kaygıları da bizim bir tarafa atarak, yönetimin temel ilkesini kabullenecek kültür yaratmalıyız. Genel çıkarlar, özel çıkarlardan büyüktür.''


''Ay hali izin düzenlemesi"

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Dinçer, toplantıda konuşmasının ardından gazetecilerin ağır iş kollarında çalışan kadınlara yönelik izin öngören ''ay hali izin düzenlemesi'' konusuna ilişkin soruları üzerine, bu konuyla ilgili uygulamada herhangi bir sorun olmadığını, ağır ve tehlikeli işlerde kadınların özel günleriyle ilgili fiili sorun bulunmadığını kaydetti.

Bu konuda yeni bir uygulama getirmediklerini anımsatan Dinçer, ''1972 yılından beri var olan bir hususu kadın haklarıyla alakalı olacağı düşüncesiyle muhafaza ettik. Ağır ve tehlikeli işler tanımı değiştikten sonra zaten böyle bir hukuki sorun kalmayacak. Bununla ilgili kanun düzenlemelerini yapıyoruz. Bütün işverenlerimiz ve çalışanlarımız rahat olmalılar, işlerini rahat şekilde yapmaya devam etmelidirler'' dedi.


"Yeni bir formül üretmeye ihtiyacımız var"

Dinçer, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Meclis Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, resmi kurumlarda yapılan eğitimlerle mesleksizlik sorununun çözülemeyeceğini ve hayat boyu öğrenmeyi gerçekleştirecek bir yapılanmaya ihtiyaç olduğunu belirtti.

Toplumun tüm kesiminin bu konu üzerinde çalışması gerektiğinin altını çizen Dinçer, 2002 yılında 178 olan mesleki alanda eğitim veren kursların sayısının, 2008 yılında 1800, geçen yıl ise 10 bin 500'e çıktığını söyledi. ''Bu yıl yaklaşık 250 bin kişiye mesleki eğitim vermeyi planlıyoruz'' diyen Dinçer, valiliklerde kurulan İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurumları'yla daha sistematik bir işleyişin oturtulması için çalıştıklarını ifade etti.

İŞKUR'la birlikte yeni bir karar verdiklerini dile getiren Dinçer, hizmetleri daha etkin hale getirmek amacıyla tüm belediyelerle anlaşarak İŞKUR'un sunduğu hizmetleri belediyelerden de vermeye başlayacaklarını anlattı.

Bakan Dinçer, istihdam sorunuyla da ilgili toplumun tüm kesimleriyle birlikte çalışmak istediklerini vurgulayarak, ''Aralık ayında İstihdam Şurası'nı topladık. Orada konuşulanları bir rapor haline getirdik ve bu raporu tartışmak üzere bu ayın 18, 19 ve 20'sinde Antalya'da bir araya gelerek bu rapor üzerinden görüşme yapacağız ve yeni istihdam stratejilerini ortaya koymuş olacağız'' diye konuştu.

Kıdem tazminatı konusuna da değinen Dinçer, bunun, sadece işçinin değil, işverenin de bir sorunu olduğunu söyledi. Kıdem tazminatlarının çok ciddi maliyetler getirdiğini ve çalışma hayatının esnekliğini de önlediğini vurgulayan Dinçer, ''Öyleyse işçi, işveren ve hükümet, bir araya gelerek kıdem tazminatıyla ilgili yeni bir formül üretmeye ihtiyacımız var'' dedi.


VIP hizmet büroları

Bakan Dinçer, bürokrasinin azaltılması konusunda kamunun, son yıllarda önemli bir zihniyet değişikliği içerisinde olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''İşverenin, işçinin, devletin konumunun yeniden tanımlanması gerekiyor. Tüm kesimler için önemli adımlar atıyoruz. Vatandaşımıza, işverenimize, işçimize onların önlerini açacak, işlerini kolaylaştıracak şeyler yapıyoruz. Birçok tedbir aldık. Örneğin; Sosyal Güvenlik Kurumu'nda (SGK) bize primlerini sürekli ödeyen ve 50'den fazla işçi istihdam eden işverenlerimize VIP hizmet büroları açıyoruz. İstanbul, Ankara ve İzmir'de açmaya başladık. Yakında tüm Türkiye'ye açmaya başlayacağız.

Vatandaşın ayağına da hizmeti götürebilmek için 30 bin nüfusu aşan her yerde Sosyal Güvenlik Merkezleri açmaya başladık. Bu merkezlerde vatandaşlarımıza hizmet verme çabası içerisindeyiz. Ayrıca tüm bu sorunlar için bizim gücümüz yetmiyorsa da toplumun tüm kesimlerinden destek almaya başladık. Artık 'her şeyi biz yapalım, her şey bizim olsun' gibi bir güvensizlik içerisinde değiliz.

Mesleki Yeterlilik Kurumu'yla ve Sivil Toplum Örgütlerinin desteğiyle Türkiye'deki meslekleri tanımlamaya ve standartlarını oluşturmaya başladık. İlk kez geçen yıl bu meslek standartlarını yayınladık ve yaklaşık 60'a yakın meslek standardının tanımını duyurduk. 2010 yılında da yaklaşık 400 civarında meslek standardını tanımlamak için çalışmalarımızı tamamladık.''


Emekli maaşları

Dinçer, her mesleğin ve meslek grubunun iş sağlığı ve güvenliği risklerini belirlediklerini ve bu konuyla ilgili alınacak tedbirleri standartlaştırdıklarını belirterek, tüm işverenlerin bu standartlara uymasını ve Bakanlık müfettişlerinin tavsiyelerine uymalarını istedi.

Türkiye'nin bir yılda iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili konularda oluşan kazalara yaklaşık 4 milyar lira ödediğini dile getiren Dinçer, ''Bizim tespitlerimize göre bunun yüzde 2'siyle bu maliyeti engellememiz mümkün görünüyor'' dedi.

''E-devlet'' uygulamaları konusunda da çalışmaların devam ettiğini anlatan Dinçer, ''Yaptığımız çalışmalar neticesinde yılda yaklaşık olarak yaptığımız 700-800 milyon işlem karşılığında emeklilerimizin maaşlarını sadece 2009 yılında ortalama 19 gün daha düşürdük ve 49 günden 30 günde verebilir hale geldik. Bu yıl arşivlerimizi bilişim ortamına kaydettikten sonra tüm topluma söz veriyoruz bakanlık olarak, bu süreci 15 günün altına indireceğiz'' dedi.


''2,5 milyar lira tasarruf sağlayacak bir metne imza attık"

Türkiye'nin önemli sorunlarından birinin de sosyal güvenlik açıkları olduğunu vurgulayan Dinçer, şöyle konuştu:
''Biz bu alanda önemli reformlar yaptık. Bunu birçok ülke başaramadı ama biz başardık. 2002 yılında SGK'nın toplam gelirlerinin giderlerini karşılama oranı yüzde 42'ydi. Şayet öyle devam etseydi bu 10 yıl sonra yüzde 25'lere düşecekti. Hükümet, bu konuda önemli bir reform yaptı. 2008'de bu oran yüzde 58 oldu. Geçen yıl için ise yüzde 62 olarak planlamıştık ama kriz sebebiyle bu tam rakam netleşmedi ama yaklaşık olarak yüzde 54 civarında gerçekleşeceğini düşünüyorum. 2010 yılında bu oranın tekrar yüzde 60'lara çıkacağını tahmin ediyoruz. Ayrıca şu anda tüm Avrupa Birliği ülkelerine göre daha geniş bir sağlık sigortasına sahiptir Türkiye. Sağlık sisteminde herkesi kapsayacak bir sistem sunuldu. Türkiye'nin yüzde 95'i sağlık sigortası kapsamı içerisindedir.

Sağlık harcamalarıyla ilgili olarak biz ilk olarak ilaç sektörüyle görüşmelerimizi yaptık. İlk olarak ilaç sektörüyle görüşmemizin nedeni, geçen yıl tüm dünya ekonomisi küçülürken, ilaç sektörünün çok kazançlı bir sektör olarak görünmesiydi, ayrıca son yıllarda ikiye, üçe katlanan büyümeler göstermişlerdi, ayrıca bizim ilaç harcamalarımız inanılmaz derecede artıyordu. 2003 yılında 5-5,5 milyar dolar civarında olan ilaç harcamaları, 2009 yılı sonunda yaklaşık 17 milyar dolara çıkmıştı. Sonunda anlaştık ve 2010 yılı için en az 2,5 milyar lira tasarruf sağlayacak bir metne imza attık ve özellikle ilaçlarla ilgili belirlediğimiz taban fiyat sayesinde bu tasarruf, her yıl sağlanmaya devam edecek. Böylece hem vatandaşın kazandığı, hem kamunun kazandığı ama ilaç sanayinin de kaybetmediği bir anlaşma yapıldı.''


''Eczacıların eylemini anlamakta zorlandık"


Yapılan bu anlaşmadan eczanelerin de etkilendiğini dile getiren Dinçer, eczacıların bu anlaşmaya çeşitli itirazları olduğunu hatırlattı.

Eczacıların bu anlaşma nedeniyle zarar etmemesi için tedbirlerin de alındığını anlatan Dinçer, şunları söyledi:
''Bir ay süreyle uygulamayı geciktirdik. Hatta 45 gün geç uygulamaya geçtik. Bunun kamuya maliyeti tam 217 milyon lira oldu. Ayrıca ilaç sanayi de geriye dönük olarak bir ay içerisinde satılan tüm ilaçların fiyat farklarını nakit olarak ödemeyi kabul etti. Ama eczacılarımız eylem yapmaya devam ettiler. Bunu anlamakta zorlandık. Halen konuyla ilgili görüşmelerimiz de çalışmalarımız da devam ediyor. Bu çalışmalardan birisi 'karekod'a geçiştir. 2010 yılından itibaren buna geçti ama henüz uygulaması tam oturmadı. Bu sistemle, her ilacın bir kimlik numarası olacak ve ilaçların tüm aşamaları izlenecek. Böylelikle kimlik numarası olmayan hiçbir ilaç satılamayacak ve ciddi anlamda usulsüzlüğün önüne geçilmiş olacak. İlaç sanayi, 'karekod' uygulamasına başladı diye biliyorum ama eczacılarımız bu konuda nispi olarak bir direniş gösteriyor ve uygulamakta birtakım sıkıntılar ortaya çıkarıyorlar. Ben buradan onlara da bu konuda anlayış göstermelerini istiyorum.''