Dilde, yazında ustalık-çıraklık…

Ustalık-çıraklık birer değer söylemi. Ne ki yazın bakışıyla herhangi yazarın, bu nitelemi hak ettiğini kestirmek görece kolay ama sapla saman artık ayrılmadığına göre usta-çırağın her alanda birbirine kolayca karıştırılacağı da unutulmamalı…

M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap Eki

NECATİ TOSUNER’DEN DORUK YAPIT

Şiir, öykü, roman, deneme vb. edebiyat yapıtı kendisini önce dilde koyar ortaya. Konu-izlek, kurgu, biçim, şu bu hep dilden sonra. Çünkü edebiyatın yapı taşı olan dilde gerekli olgunluğa varmamış yazar, ne yaparsa yapsın eksikliğini örtemez; dil, şair-yazarın Aşil topuğudur, yapıtın da turnusol kâğıdı.

Anadili, okuma fişi, seri milli piyango bileti, gazoz kapağı falan değildir. Başta dil reddeder bunu. Demem o ki, ustalık akla gelen ilk sözcüğü metne eklemenin ötesinde arayıp bulma tutkusu, yerleştirme azmidir. O halde ustalık “çırak kalmak”tadır hep. Anne dili, alfabe dili ille aşılıp anadili yeniden keşfedilecek, yetinmesiz açlıkla soyutlayımın hendesesinden geçilip dönüşüm yaratma, kendine özgü dil kurma aşamasına gelinecek demektir.

Yazınımızda bu doğrultuda örneklik yapacak azımsanmayacak usta yazar var. Bunlardan biri de Necati Tosuner. Son olarak yayımlanan Sen ve Kendin (İş Kültür, 2020) bunu bir kez daha kanıtlıyor.

Yazarın şair biçemiyle “dil romanı” bağlamındaki bu doruk yapıtı, yalnız bu yanıyla değil roman türüne getirdiği taze havayla, buna eklemlediği örtük çevreci, siyasalcı yansıtımla da göz dolduruyor. Necati, gülerek anlatır; elli beş yıl önce yayımladığı ilk öykü kitabı Özgürlük Masalı (1965) üzerine Tarık Dursun K.’nin, sıcağı sıcağına bunu nasıl da “güzel acemilik” örneği aldığını.

Elbette her yazar, yapıtlarını farklı evrelerden geçerek verimliyor. Necati de son evre romanlarında artık iç söyleşimi temele almış, eylem yerine altındaki olguya, bunun bireyle değme, kesişme, ilişkilenme noktasına yönelmiş görünüyor. Bu kez yaşı “yetmişi geçmiş” anlatıcı “ben”in, durma didişip boğuştuğu “kendi”sine karşı savaşımını okuyoruz. Üstelik gençlik bir yana, çocukluğa dek gidip aralarında akordeon yapıda kolan kuran bir yaşam dökümü getiriyor önümüze, “[i]çini yurt verdiği” kendisi karşısında. (74, 69)

Peki “kendisinden korktuğunu bilmez” bu “Firavun”la (5) aralarında nasıl bir ilişki yaşanır? “Yakınlık diye diye kendinden gelip seni bulan uzaklık” (47) diye niteler bunu anlatıcı. Kendisinin tragedyası denilebilecek yazın-düşünsel bir metin halinde işlenen yapıt felsefi içkinlikle kol kola enikonu yeni bir roman kılgısı halinde önümüze geliyor. “Kendini kendi içinde sürükleyerek” (45) söyleşim temelinde gelişen anlatıya dönüşüyor böylelikle. O zaman yeni bir soru da düşecektir önümüze: “ne yaparsın kendinle ilgili dostluğa son verirsen?” “Yalnızlığın ne yapar…” “uzaktan kumandalı insanlık” karşısında? (35, 34)

Anlatıcı, “kendi dikenleri”yle “kendine batarken” (151) “kendine eziyet için geliştirilmiş özel bir bilinç” (88) taşır sanki. “Ben”le “kendi”si arasındaki ezeli çatışmaya dayanan iki karakter, romanı uçuran esinti yaratıyor, hava akımı. Durup durup okunacak güzellikte metin bu. Yazınımızda ayrıksı bir yerde duran.

DÜNYA DAMLASI

ZWEIG USTALIĞI: ‘KARMAŞIK DUYGULAR’

Türkçede en çok okunan yazarlardan biri de Stefan Zweig. Gelin bu usta yazarın, polisiyeyle aldığı psikolojik “uzun öykü”sü (ya da kısa romanı) Karmaşık Duygular’ı (Çev.: Regaip Minareci, Can, 2020) harmanlayalım.

“Altmışıncı doğum günü”nde, “akademik çalışmaları(n)ın otuzuncu yılı münasebetiyle” kendisine “ithaf” edilen “kutlama kitabı”nda onu “tarif ed(en) ama anlatm(ayan)”, “özenle ciltleti(lmiş)” “iki yüz sayfa”lık “biyografi” karşısında anlatıcı, “düşünsel yansımamla göz göze geldiğimde gülümsemeden edemedim,” der. “Söz konusu kitabın, yaşam yolculuğum sırasındaki ruhsal gelişimimin en gizli sırlarından haberi yoktu,” deyip (9, 10) okura yaşamının perdelerini aralar tüm çıplaklığıyla.

Necati Tosuner anlatısında “kendisiyle didişme” temelinde hep eleştiren, sorgulayıp yargılayan tutum Zweig anlatıcısında da karşımıza çıkıyor. O da yetişkin yaştan geri dönüp çocukluğa, ebeveynle ilişkiden fakültedeki öğrencilik yıllarının derbeder yaşamına göz atıyor, okuru yaşamındaki en önemli nirengiyle buluşturuyor. yirmi yaşında bütün yaşamını değiştiren, Shakespeare hayranı filolog profesöre duyduğu hayranlığın kökenine, hikâyesine yöneliriz böylece. Gerçekten anlatıcı, hiç kimseye, “ona olduğu(n)dan daha fazla şey borçlu değil”dir. “Kimseyi de ondan daha fazla sevme(miştir).” (104)

Hocayla kendisi arasındaki erotik-entelektüel ilişkilenişi sorgular anlatıcı, ancak yargılamada çekinik tutum izler yine de. Bu çerçevede hocasının ardıllığına soyunmuş altmışındaki anlatıcının, kırk yıl önce onun cinsellikteki eğilimini “hatalı”, “yanlış yolda” (98, 100) görmesi günümüz okurunu yadırgatacak bir ifade sayılabilir, ama yaşamının en değerli hocasını, velev ki yirmi yaş bakışıyla da olsa böyle nitelemesi anlatıcı için ne kadar doğrudur, diye de insan kuşkuyla bakıyor. Ama Stefan Zweig işte; usta yazar!

ÖYKÜDENLİK

MEDİHA ÜNVER: ‘KAPISIZ KİLİTLER’

Dünya dilinde Stefan Zweig, Türkçede Necati Tosuner gibi usta imzaların yanına ilk kitabıyla bir yazarı, Mediha Ünver’i alıyorum, onun Kapısız Kilitler (Bilgi, 2020) adlı öyküler toplamını. Tosuner’den kalkarak söyleyecek olursak, her yazar, bu alandaki ilk uğraşında bir “güzel acemilik” evresi geçirebilir pekâlâ.

Mediha hemen her yazarın genelde çıraklık evresinde sergilediği ille söyleyiverme, olup biteni anlatıverme gibisinden çocukluk hastalığından kendini kurtarıp öyle yayımlamış ilk kitabını. Üstelik öykülerini, yan anlam ağları, işlevsel ayrıntı, sıçramalı anlatım türünde bir metinde olmazsa olmaz öğeleri hendesesine katıp anlamlandırma gemini okur eline bırakarak alımlayıcı okurla çözme hüneri edinmiş. Böyle görünmekle birlikte anlamlandırmayı geleneksel öykülemeyle birlikte sürdürüyor. Yine de ustalığa adım atmış halde yazar. Bu iyi.

Ancak şairlik, şairanelik nasıl birbirinden ayrı düşüyor, şairaneliğe sırt dönülüyorsa, öykülemeyle şiirsel dil arasına duvar örülmesi de zorunlu. Ayrıca konuşma örgülerinde bunların ille kişinin kendi ağzından verilmesi gerekmiyor. Öykü kurarken işin başında bunlara da dikkat etmek gerekiyor çünkü. Özetle Mediha Ünver yazarlıkta iyi yolda. Zaten kulağımızdaki küpe ne diyor; bir yazar yaşam boyu hep “dil çırağı” kalabilmeli, eğer usta yazar olmaya niyetliyse!

www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.