‘Dikiş öğrenirim, tiyatro yaparız...’

Gazetemiz yazarı Işıl Özgentürk, mahkûm olursa cezaevi planlarını anlattı.

ORHUN ATMIŞ

Gazetemiz yazarı Işıl Özgentürk, köşe yazısı nedeniyle 1.5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Özgentürk, bilgiyi Muazzez İlmiye Çığ’ın bilimsel kitabından aldığını söylerken duayen bilim insanının da aynı suçtan yargılandığını ama beraat ettiğini belirterek “Şimdi tuhaf bir şey, bir mahkemenin beraat verdiği konuda bir başka mahkeme 1.5 yıl veriyor. Ertelenmesiz” diyor. Sanatçı, gazeteci örgütlerinin ve muhalif basının 1.5 yıllık hapis cezasını yeterince haber yapmadıkları için alındığını da ifade ediyor.

‘Onlar adına üzüldüm’

Hemen baştan soruyorum, “Yeni kuşak türbanlılar” yazınızdan ötürü bir yıl altı ay ertelemesiz hapis cezası aldınız, ne hissediyorsunuz?
Bir öğrencimin tespitiyle başlamak istiyorum, şöyle demişti: “Hocam üç darbeden emeklisiniz, bu dördüncüsü artık çok fazla, evinizde oturup dizi izleseniz iyi olacak!” Belki de doğru söylüyor, ama bir insan bu ülkede üç darbeden emekli olunca duramıyor işte, sesini kısamıyor. Ben ne yazmışım, yeni kuşak türbanlılardan söz etmişim, başı bağlı ya da saçları uçuşan her genç kızın, kadının eğlenmek, gülmek hakkından söz etmişim. Bir de 2000 yıl öncesi Sümerlilerden söz edip baş bağlamanın kökenlerini anlatmışım. Bu bilgiyi de ünlü sümerolog İlmiye Çığ’ın kitaplarından almışım. Meğer hem İlmiye Çığ, hem Fazıl Say benim gibi “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” başlıklı TCK’nin 125 ve 216. maddelerinden yargılanmışlar ve mahkemeleri beraatla sonuçlanmış. Şimdi tuhaf bir şey, bir mahkemenin beraat verdiği konuda bir başka mahkeme 1.6 ay veriyor. Ertelenmesiz!

Şunu da söylemek istiyorum, ilk mahkemede hâkim hanım müdahil olmadıkları halde mahkeme salonunda bulunan 5 kişinin konuşmasına da izin verdi. Torunum yaşındaki kız ve erkeklerin bana yüksek sesle “Paçavra yazarı!”, “Islah edilmesi vacip olan kadın!” sözleri karşısında gerçekten onlar adına üzüldüm. Hâkime, “İngiltere’de hâkim ve savcıların tarafsız olduklarını belirtmek için beyaz kıvır kıvır bir peruk taktıklarını” söylediğim anda da 7 kişi bağırarak neredeyse üstüme yürüyeceklerdi. Avukatım Fikret İlkiz, Zeynep ile Sırma beni yatıştırdılar. Mahkeme sonrası o 7 kişi gülerek ve zafer işareti yaparak tam benim önümde selfie çektiler. 70 yıllık ömrümde her türlü suçlandım ama bana “faşist” suçlaması ilk kez bu avukat tarafından söylendi. Acilen telefona sarılan 68 kuşağı arkadaşlarım, “Hadi Işıl, bir faşist olmadığın kalmıştı onu da oldun” diyerek beni güldürdüler.

Aktroll saldırısı...

Siz yazılarınızda, senaryolarınızda çok çeşitli olaylar anlatırsınız, Silopi’de, Cizre’de kurşun yağmuru altında yürüdüğünüzü, gördüğünüz her şeyi anlattığınızı biliyorum, ölen bir asker için “Beni bağışla oğlum 18 bin liram yoktu” başlıklı bir yazı da yazmıştınız örneğin. Son kitabınız “Türkiş Dekameron”da hikâyelerle çok farklı, şaşırtıcı bir Türkiye anlatıyorsunuz, bu hikâyeler nasıl sizi buluyor?
Hikâyeler bana kendiliğinden gelir, ben de elimden geldiğince anlatırım. Şimdi bana 2015 yılında bir yazımdan (2 Eylül 2015 - “Ölüm adın lanet olsun!”) bir soruşturma daha açıldı. O zamanlar Cizre ve Silopi’nin damlarında keskin nişancılar görev alıyordu, işte o nişancılardan biri sağlıkçı Eyüp Ergen’i tam da ambulansa hasta yerleştirirken vurdu. Ben de bu haberden yola çıkarak, (o keskin nişancılar Silopi yollarında yürürken ben ve arkadaşlarımı da hedef almışlardı) bir öykü yazdım, oldukça etkileyiciydi, öyle olmasa şikâyet edilmem. Şimdi bu konuda da dava açılacak mı bilmiyorum, çünkü önce aktroller sanal âlemde size inanılmaz belden aşağı küfürlerle saldırıyor, ardından yandaş medya sizi hedef gösteriyor ve üç gün sonra da soruşturma açılıyor. Aktroller en çok benim hangi g...evde çalıştığımı soruyorlar. Durum budur!

Yazarlar Sendikası’nın, gazeteci örgütlerinin, muhalif basının aldığınız cezayı belki de küçümsediklerinden ötürü, haber yapmadıklarından biraz alınmış olduğunuzu söylüyorsunuz. Sizce bunun nedeni ne?
Nedenini bilmiyorum, dedim ya miktarı az bulmuş olabilirler. Canları sağ olsun! Bu arada gazetemiz yazarlarından Zeynep Oral her zaman her mağdur için yaptığı gibi ilk elden haberi köşesine taşıdı. Minnettarım. Açıkça bir şey söyleyeyim, çok güzel dostlar biriktirmişim, hepsi “Ne yapabiliriz” diye endişeyle aradılar. Onlara da minnettarım. Yıllar önce Avrupa Birliği destekli “İnsanca” adlı projede tanıtım koordinatörlüğü yapmıştım. Proje gereği Paşakapısı Cezaevi’nde kadın mahkûmlara Zeki Demirkubuz’un “Masumiyet” filmini göstermiştik. 1000 hapishanede dolaştım, işlikler, tiyatro salonları gördüm. İçimden “Burada yatılır” demiştim ama Paşakapısı kapatıldı, dilerim bir kadın mapushanesine giderim ve dikiş dikmeyi öğrenirim, belki mahkûm kadınlarla bir tiyatro oyununu hayata geçiririz, şimdi hayalim bu.