Dikeyliğin otoritesini sorgulayan sergi

Serginin küratörü Ansen “Sanat anlayışına kabaca baktığımızda ‘dikey’ bir bakışı destekliyor gibi. Yüksek olan kabul görür ve düşüş gibi hareketler ahlaken olumsuz olarak betimlenir” diyor.

Ceren Çıplak

Yerin kulağı vardır bilirsiniz... Brüksel’de kurulan bir görsel ses tasarımı kolektifi Void’in Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki Arter’deki “Bruit Blanc” adlı işi bize yerin kulağı vardır, dedirtiyor. Void, yerde, yüzeyde topladığı malzemeleri öğüterek bir plak yapıyor ve o plağı çalıyor! Yüzeyin sesini dinliyoruz bir nevi...

Yerin sesi!

Yeni çıkan bu plak! Arter’de Selen Ansen’in küratörlüğünü yaptığı “Her Düşenin Kanadı Yoktur” adlı sergisinde dinlenebilir! Sergide, Bas Jan Ader, Phyllida Barlow, Cyprien Gaillard, Ryan Gander, Mikhail Karikis & Uriel Orlow, Void ve Anne Wenzel’in eserleri yer alıyor. “Eşanlamlıların Eşanlamları” adlı iş ise Arter’in merdivenlerini bir sanat işine dönüşüyor. Her basamak da ayrı bir söz var; trafik, iş, doğum, çalışmak, ticaret, başlangıç...

Ryan Gander’ın “Oklar” adlı çalışması da serginin başlığı olan “her düşenin kanadı yoktur” gibi “her düşenin “ok”u da yoktur” cümlesini kurduruyor. Serginin “Her Düşenin Kanadı Yoktur” başlığı, Samuel Beckett’in “Tüm Düşenler” (All That Fall) adlı radyo oyunundan ve Ingeborg Bachman’ın bir şiirinde yer alan dizesinden esinleniliyor: Düşen her kişinin kanadı vardır. Serginin küratörü Selen Ansen, sergiyi kurgularken insan merkezli bir bakıştan uzak durmak istediğini, o yüzden Bachman’dan esinlenip ondan ayrılan bir başlığa yöneldiğini söylüyor. Ansen, “Çünkü ‘Her Düşenin Kanadı  Yoktur’ maddi olduğu kadar gayri maddi fenomen ve olguları da kapsaması benim için önemliydi” diyor.

Yeni olasılıklar

Bu sergi fiziki düşüşün ötesinde durumlara da işaret ediyor. Ansen, sembolik düşüşlerin de söz konusu olduğunu belirterek “İdeolojilerin, gerçekliğin çöküşü de söz konusu. Düşmeyi hepimizin paylaştığı ortak bir zemin olarak ele alarak dünyevi ve aynı zamanda gündelik hayatımızdaki süregelen ve kaçınılmaz bir hareket olduğuna vurgu yaparak kurguladım. Olumsuz anlamlarla yüklü bu hareketi yeni olasılıklara ve düzenlere fırsat veren, bu anlamda üretici ve yaratıcı bir güç olarak ele aldım” diyor. Aysen, düşme ve çökme kavramları ile ilgili olarak da “Düşme ve çökme kavramları zamansız ve sürekliliğe sahipler çünkü her şey her an düşüyor ve düşmeye devam ediyor, bu açıdan da her zaman gündemde ve güncelliğini koruyor” diyor.

Düşüşün yönü

Ansen, sergiyi başı sonu olmayan, birçok yöne açılan bir güzergâh olarak kurguladığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Rönesans’tan 20. yüzyıl avangardlarına, sanat tarihine kabaca baktığımızda gerek temsil edilen konular (kahramanlık hikâyeleri, göğe yükseliş temaları, ahlaki düşüşler, tarihsel çöküşler) gerekse güzelliği yüceltme üzerine kurulu sanat anlayışı, ‘dikey’ bir bakışı destekliyor gibi. Yüksek olan kabul görür ve yücelik / yüceltme desteklenirken, düşüş gibi hareketler genellikle ahlaken olumsuz olarak betimlenir.” ‘Her Düşenin Kanadı Yoktur’ sergisinin bu anlayışın tersine, düşüşün arzulandığı ve icra edildiği, pek çok çağrışıma olanak tanıyan bir zemin sunduğunu söyleyen Ansen, eserler üzerinden dikeyliğe dair önemli bir sorgulama yapıyor: “Birden fazla hattı ve yönü buluşturan eserlerle ilk önce dikeyliğin tarihsel otoritesini sorgulamayı amaçlıyoruz. Bununla beraber, yüzeyi ön plana taşıyor ve düşecek buradan başka bir yerin olmadığı durumda düşüşün nasıl bir deneyim alanı açtığını mercek altına alıyoruz.” Sergi, 18 Eylül’e kadar açık.

Bilgi: arter.org.tr